Gerçekte aralarında fark yok… Aynı sahnenin oyuncuları, aynı senaryonun aktörleri hepsi!
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Başbakan R. T. Erdoğan arasında sadece rol farklılığı var.
Aynı senaryonun ara elemanı rolünde, onların değirenine su taşıyan “özel muhalefet takımı” var tabi...
Hepsi seçilmiş!
Evet, AKP hükümetinin halka, yani cumhura bayramlık biber gazı muamelesi ve Cumhuriyet barikatı turnusol oldu. Nüans farkları, yoğurt yiyişlerindeki ince maharetleri ortaya çıktı o kadar.
Gül ile Erdoğan arasındaki “derin rekabet”, “çok başlı yönetim” olarak su yüzüne vurdu.
Ama kayıkçı kavgası sadece!
Bir senaryoda herkesin rolü farklı olur zaten.
Bu farklılıklar teferruat…
Erdoğan, böyle ok başlılık olmaz, diye kükreyince; ne dedi Gül, öyle şey mi olur, yok böyle birçok başlılık, hepimizin görevi Anayasa’da bellidir.
Evet, Gül ile Erdoğan’ın karakteristik özellikleri kadar politik fraksiyonları da farklıdır.
Uzmanlara göre, Gül’ün politik ekolu ve çizgisi İngilizvâri, Erdoğan’ınkinin ise Amerikanvari!
Rekabet yöntemleri de farklı, tepki verme tarzları da…
Gül saman altından su yürütür.
Erdoğan ise “biber gazlı bayram”da cumhura uyguladığı üzere sel gibi ne var-ne yok koskoca bir devleti ve milleti önüne katar sürükler…
Cumhur, yani millet, demokrasi rüzgarıyla kendilerini önüne katıp sel gibi sürükleyinceye kadar!
Gül, mesela biber gazının halkın gözüne gözüne basılmasını uygun bulmaz.
Fakat Erdoğan, Cumhuriyet bayramında biber gazının cumhurun gözüne gözüne basılması taraftarıdır.
Cumhuriyet bayramında birinin rolü cumhurun önüne barikat yığmak, diğerininkisi ise barikatı açmaktır.
Cezaevindeki gazeteciler konusunda Gül ile Erdoğan arasında açık çatışma varmış!
Tutuklu vekiller konusunda hakeza…
PKK terörüne ilişkin “mücadele mi, müzakere mi” hususunda da…
Hepsi rol icabı… Kayıkçı kavgası!
Anayasa Mahkemesi’nin son kararıyla ikinci dönem aday olma ehliyeti alan Gül, zaman zaman “ben de varım” diyor, o kadar.
Aralarında paslaşıyorlar.
Saha kenarında meşin yuvarlağı toplayan elamanlar gibi, muhalefet de taca çıkan topları toplayıp onların ellerine veriyor, önlerine koyuyor.
Olan millete oluyor, devlete oluyor!
Cumhuriyetin sahibi cumhura özel biber gazı basılıyor, barikat engelli yüksek atlama koşusu yaptırılıyor.
AKP hükümeti, devlete demokrasi çağı atlatıyor; böylece çok partili demokrasiden, Amerikan başkanlık sistemine, tutmazsa İngiliz demokratik kraliyet modeline geçişi sağlıyor.
Bu süreçte vatana, millete, ulus devlete, millet ve devletin kaynaklarına ne oluyor, nereye gidiyor, diyen var mı? Soran var mı? Merak eden var mı?
Öyle bir oyun ki bunlarınki, millet kapılıp gitmiş, devlet kapılıp gitmiş…
Tüm maddi kaynaklarımızı ve manevi değerlerimizi, medeniyet, kimlik ve din ölçülerimizi kapan gitmiş!
Biber gazlı demokrasi oyununa millet feda, devlet feda olmuş… Türk milletinin kaynakları, birlik ve bütünlüğü ise topyekun heba olmuş!
Büyük Ortadoğu coğrafyasına zorla-şerle kanlı Arap baharı yaşatanlar, Türkiye’de yapacaklarını AKP baharıyla yapıyorlar…
Ankara devlet tiyatrosu buna göre sahneleniyor.
Koskoca bir devlet, yüce bir millet, her türlü kaynak ve değerleriyle mübarek bir vatan, bir devlet tiyatrosuyla ufalanıyor, dağılmaya sürükleniyor, heba olup gidiyor.
Cumhuriyetin sahibi cumhur, yani Türk milleti bu gerçeği fark etmezse; önümüzdeki günlerde biber gazlı Cumhuriyete bile hasret kalacak!
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Başbakan R. T. Erdoğan arasında sadece rol farklılığı var.
Aynı senaryonun ara elemanı rolünde, onların değirenine su taşıyan “özel muhalefet takımı” var tabi...
Hepsi seçilmiş!
Evet, AKP hükümetinin halka, yani cumhura bayramlık biber gazı muamelesi ve Cumhuriyet barikatı turnusol oldu. Nüans farkları, yoğurt yiyişlerindeki ince maharetleri ortaya çıktı o kadar.
Gül ile Erdoğan arasındaki “derin rekabet”, “çok başlı yönetim” olarak su yüzüne vurdu.
Ama kayıkçı kavgası sadece!
Bir senaryoda herkesin rolü farklı olur zaten.
Bu farklılıklar teferruat…
Erdoğan, böyle ok başlılık olmaz, diye kükreyince; ne dedi Gül, öyle şey mi olur, yok böyle birçok başlılık, hepimizin görevi Anayasa’da bellidir.
Evet, Gül ile Erdoğan’ın karakteristik özellikleri kadar politik fraksiyonları da farklıdır.
Uzmanlara göre, Gül’ün politik ekolu ve çizgisi İngilizvâri, Erdoğan’ınkinin ise Amerikanvari!
Rekabet yöntemleri de farklı, tepki verme tarzları da…
Gül saman altından su yürütür.
Erdoğan ise “biber gazlı bayram”da cumhura uyguladığı üzere sel gibi ne var-ne yok koskoca bir devleti ve milleti önüne katar sürükler…
Cumhur, yani millet, demokrasi rüzgarıyla kendilerini önüne katıp sel gibi sürükleyinceye kadar!
Gül, mesela biber gazının halkın gözüne gözüne basılmasını uygun bulmaz.
Fakat Erdoğan, Cumhuriyet bayramında biber gazının cumhurun gözüne gözüne basılması taraftarıdır.
Cumhuriyet bayramında birinin rolü cumhurun önüne barikat yığmak, diğerininkisi ise barikatı açmaktır.
Cezaevindeki gazeteciler konusunda Gül ile Erdoğan arasında açık çatışma varmış!
Tutuklu vekiller konusunda hakeza…
PKK terörüne ilişkin “mücadele mi, müzakere mi” hususunda da…
Hepsi rol icabı… Kayıkçı kavgası!
Anayasa Mahkemesi’nin son kararıyla ikinci dönem aday olma ehliyeti alan Gül, zaman zaman “ben de varım” diyor, o kadar.
Aralarında paslaşıyorlar.
Saha kenarında meşin yuvarlağı toplayan elamanlar gibi, muhalefet de taca çıkan topları toplayıp onların ellerine veriyor, önlerine koyuyor.
Olan millete oluyor, devlete oluyor!
Cumhuriyetin sahibi cumhura özel biber gazı basılıyor, barikat engelli yüksek atlama koşusu yaptırılıyor.
AKP hükümeti, devlete demokrasi çağı atlatıyor; böylece çok partili demokrasiden, Amerikan başkanlık sistemine, tutmazsa İngiliz demokratik kraliyet modeline geçişi sağlıyor.
Bu süreçte vatana, millete, ulus devlete, millet ve devletin kaynaklarına ne oluyor, nereye gidiyor, diyen var mı? Soran var mı? Merak eden var mı?
Öyle bir oyun ki bunlarınki, millet kapılıp gitmiş, devlet kapılıp gitmiş…
Tüm maddi kaynaklarımızı ve manevi değerlerimizi, medeniyet, kimlik ve din ölçülerimizi kapan gitmiş!
Biber gazlı demokrasi oyununa millet feda, devlet feda olmuş… Türk milletinin kaynakları, birlik ve bütünlüğü ise topyekun heba olmuş!
Büyük Ortadoğu coğrafyasına zorla-şerle kanlı Arap baharı yaşatanlar, Türkiye’de yapacaklarını AKP baharıyla yapıyorlar…
Ankara devlet tiyatrosu buna göre sahneleniyor.
Koskoca bir devlet, yüce bir millet, her türlü kaynak ve değerleriyle mübarek bir vatan, bir devlet tiyatrosuyla ufalanıyor, dağılmaya sürükleniyor, heba olup gidiyor.
Cumhuriyetin sahibi cumhur, yani Türk milleti bu gerçeği fark etmezse; önümüzdeki günlerde biber gazlı Cumhuriyete bile hasret kalacak!
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019