Genelkurmay'dan hükümete AB'nin taleplerine yönelik şok uyarılar geldi.
Genelkurmay Başkanlığı kendi önerilerini içeren "Milli Güvenlik Siyaseti Belgesi"ni hazırladı ve belge Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök tarafından da onaylandı.
Belgenin detaylarına geçmeden önce AB'nin yeni taleplerini biraz irdeleyelim.
AB, Türkiye hükümeti üzerindeki bölücü taleplerini yoğunlaştırıp, sabırsız bir şekilde baskılarını arttırırken TSK'den gelen uyarı inşallah bu taviz sürecinden bizi kurtarıp milli projelere yönelmemize vesile olur.
Öncelikle AB'nin Lüksembourg'da son toplanan "Ortaklık Konseyi" tarafından yayınlanan tutum belgesinde bakın Türkiye'den neler isteniyor?
* Ankara Anlaşması'nın ek protokolünü bir an önce imzalayın.
* Siyasi reformlar bölgesel ve idari seviyede iyi algılanmadı.
* Yerlerinden edilmiş kişiler evlerine geri döndürülmeli.
* Dini azınlıklar ve cemaatlerin sorunlarına acil çözüm. Dini azınlıklarla ilgili sınırlı ilerleme var.
* Heybeliada Ruhban Okulu tekrar açılmalı.
* Irkçılık ve etnik ayrımcılığa karşı daha fazla tedbir alınmalı.
* Rum kesiminden gelen gemilere limanları açın.
Süslü ve asıl maksatların gizli olduğu bu teklifleri yılların tecrübesiyle şöyle yorumlamalıyız.
Kıbrıs Rum Kesimini "Kıbrıs Cumhuriyeti" olarak tanıyıp, KKTC'yi sona erdirin, Kıbrıs'tan askerinizi çekip, Kıbrıslı Türkleri Rum Kesiminin emrine amade edin -Ki dün bitiremedikleri katliama kaldıkları yerden devam etsinler.
Azınlıklardan kastettikleri sadece Lozan'la tarif edilen Gayrimüslimler değil, neyi kastettiklerini iyi biliyorsunuz. Maksat ülkeyi 36 parçaya bölmek.
Bir ülkeyi bölmenin en kolay yolu o ülke içindeki bazı grupların sanki haklarına sahip çıkıyormuş gibi davranarak onların güvenini kazanmak, onları finanse etmek, arkasından da onların ülke aleyhinde doldurup kışkırtmak.
İşte Türkiye'de uygulanmak istenilen bu.
AB'nin "ırkçılık ve etnik ayrımcılığa karşı tedbir alınmalı" derken kastettiği "vatanına, bayrağına ve ülkenin değerlerine sahip çıkanlara önlem alınmalı" dediği açık ve net. Neden? Çünkü 17 Aralık öncesi sunduğu taslaklarda "azınlıklara bölünün, azınlık tarifini gayrimüslimler olarak değil, etnik kökene göre yapın" diyen kendileriydi.
Burada da amaç AB aşkıyla yanan hükümetimizi milletin direncini kırdırmaya yönlendirmek.
Dün Kurtuluş Savaşı öncesi Yunan ordusu adına çalışan, Türk milletine büyük zararlar veren şahısları yetiştiren, Kıbrıslı Türklerin katili Makarios'ları yetiştiren Heybeliada Ruhban Okulunun açılmasının hedefini de tahmin edebilirsiniz. Yaptıkları yapacaklarının teminatıdır.
Patrikhane konusunda da aynı durum söz konusudur. Fakat bütün bunlara rağmen hükümetin Patrikhane'ye sunduğu imkanlar ayrı bir tez konusudur. Merak edenler gidip bakabilir.
Genelkurmay'ın hazırladığı Belge'de ise konuyla alakalı uyarılar şunlardır:
* Terör örgütleriyle uluslar arası alanda mücadele edilmelidir.
* Bölücü çalışmaları meşru gösterecek hiçbir uluslar arası belge imzalanmamalıdır.
* Karadeniz Bölgesi'ne yönelik "Rum-Pontus" propagandasına engel olunmalıdır.
* Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi'nin mevcut statüsünü aşma çalışmaları ve Heybeliada Ruhban Okulu'nu açma çalışmalarına engel olunmalıdır.
Özkök'ün yıllık değerlendirme konuşmasında yaptığı bölücü örgütle ilgili ifadeler de dikkat çekiciydi
Özkök, terör örgütü PKK'nın Türkiye'nin üniter yapısını değiştirerek parçalamayı amaçladığını belirterek, "Ancak silahlı mücadele ile bunu başaramadılar. Günümüzde bu konuyu siyasallaştırarak, dolaylı bir yoldan amaçlarına ulaşmaya çalışmaktadırlar. Özellikle en büyük gayretleri, Türkiye'de ve dışarıda kendi lehlerine bir kamuoyu yaratmak ve Anayasa'nın 3. maddesini tartışmaya açmaktır.
Burada Başbakanlık Danışma Kurulu'nun hazırladığı "Azınlık Raporu"nu hatırlatmakta fayda var. Anayasa'nın 3. maddesini tartışmaya açarken, Lozan'ı ve Atatürk'ü de devre dışı bırakma gayretleri vardı.
Yine bir hatırlatma! Bu kurulun başkanı Baskın Oran önce görevden alınmış, sonra hükümet tarafından tekrar görevine atanmıştı ve yazdığı kitabın finansörü Türkiye'ye gözlerini dikmiş, 5 milyon doların üzerinde ülkemize para aktarmış, Ukrayna'da, Kırgızistan'da sivil devrimlerin arkasında olduğu bilinen Soros. Sonu belli olan bir denklem.
Sayın Başbakan Erdoğan'ın The Economist Group'un düzenlediği bir konferansta şunları söylüyor:
"Bakınız, terör örgütünü Avrupa'da ilan eden ülkeler var. Hemen hemen hepsi AB üyesi. Bunların hepsi, "terör örgütü" olarak ilan ediyor. Fakat yaptırıma gelince, bir yaptırımın olmadığını görüyoruz. Bizdeki terör örgütü hala mali kaynaklarını Avrupa ülkelerinden temin ediyor."
Sayın Erdoğan madem bu gerçeği biliyor ve kamuoyu önünde itiraf ediyorsunuz, diğer bir konuşmanızda da "AB bizi bölmeye çalışıyor" diyorsunuz, bu AB aşkında ısrarınız nedendir?
AB'nin ve ABD'nin dün ve bugün yaptığı talepler ortada. Uluslar arası çıkarlarımıza, Misak'1ı Millimize ve de ulusal bütünlüğümüze tamamen tezat.
Zaman gösterdi ki, bütün bu gerçekler BTP lideri Prof Dr. Haydar Baş Bey haklıymış ve millet olarak biz anlayamamışız.
Ne diyordu Sayın Baş, "Ne AB, ne ABD ne de İMF, tek çözüm bağımsız Türkiye". Çözüm olarak milli bir ekonomi modeli, milli bir iç siyaset ve milli bir dış siyaset diyordu.
Artık çözümü dışarılarda, üzerimizde hesapları olanların ellerine ve avuçlarına bakarak arayacağımıza, kaynaklarla dolu kendi projelerimize dönmeliyiz.
Gerçekten de "Ne AB, ne ABD ne de İMF, tek ama tek çözüm Bağımsız Türkiye".
Genelkurmay Başkanlığı kendi önerilerini içeren "Milli Güvenlik Siyaseti Belgesi"ni hazırladı ve belge Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök tarafından da onaylandı.
Belgenin detaylarına geçmeden önce AB'nin yeni taleplerini biraz irdeleyelim.
AB, Türkiye hükümeti üzerindeki bölücü taleplerini yoğunlaştırıp, sabırsız bir şekilde baskılarını arttırırken TSK'den gelen uyarı inşallah bu taviz sürecinden bizi kurtarıp milli projelere yönelmemize vesile olur.
Öncelikle AB'nin Lüksembourg'da son toplanan "Ortaklık Konseyi" tarafından yayınlanan tutum belgesinde bakın Türkiye'den neler isteniyor?
* Ankara Anlaşması'nın ek protokolünü bir an önce imzalayın.
* Siyasi reformlar bölgesel ve idari seviyede iyi algılanmadı.
* Yerlerinden edilmiş kişiler evlerine geri döndürülmeli.
* Dini azınlıklar ve cemaatlerin sorunlarına acil çözüm. Dini azınlıklarla ilgili sınırlı ilerleme var.
* Heybeliada Ruhban Okulu tekrar açılmalı.
* Irkçılık ve etnik ayrımcılığa karşı daha fazla tedbir alınmalı.
* Rum kesiminden gelen gemilere limanları açın.
Süslü ve asıl maksatların gizli olduğu bu teklifleri yılların tecrübesiyle şöyle yorumlamalıyız.
Kıbrıs Rum Kesimini "Kıbrıs Cumhuriyeti" olarak tanıyıp, KKTC'yi sona erdirin, Kıbrıs'tan askerinizi çekip, Kıbrıslı Türkleri Rum Kesiminin emrine amade edin -Ki dün bitiremedikleri katliama kaldıkları yerden devam etsinler.
Azınlıklardan kastettikleri sadece Lozan'la tarif edilen Gayrimüslimler değil, neyi kastettiklerini iyi biliyorsunuz. Maksat ülkeyi 36 parçaya bölmek.
Bir ülkeyi bölmenin en kolay yolu o ülke içindeki bazı grupların sanki haklarına sahip çıkıyormuş gibi davranarak onların güvenini kazanmak, onları finanse etmek, arkasından da onların ülke aleyhinde doldurup kışkırtmak.
İşte Türkiye'de uygulanmak istenilen bu.
AB'nin "ırkçılık ve etnik ayrımcılığa karşı tedbir alınmalı" derken kastettiği "vatanına, bayrağına ve ülkenin değerlerine sahip çıkanlara önlem alınmalı" dediği açık ve net. Neden? Çünkü 17 Aralık öncesi sunduğu taslaklarda "azınlıklara bölünün, azınlık tarifini gayrimüslimler olarak değil, etnik kökene göre yapın" diyen kendileriydi.
Burada da amaç AB aşkıyla yanan hükümetimizi milletin direncini kırdırmaya yönlendirmek.
Dün Kurtuluş Savaşı öncesi Yunan ordusu adına çalışan, Türk milletine büyük zararlar veren şahısları yetiştiren, Kıbrıslı Türklerin katili Makarios'ları yetiştiren Heybeliada Ruhban Okulunun açılmasının hedefini de tahmin edebilirsiniz. Yaptıkları yapacaklarının teminatıdır.
Patrikhane konusunda da aynı durum söz konusudur. Fakat bütün bunlara rağmen hükümetin Patrikhane'ye sunduğu imkanlar ayrı bir tez konusudur. Merak edenler gidip bakabilir.
Genelkurmay'ın hazırladığı Belge'de ise konuyla alakalı uyarılar şunlardır:
* Terör örgütleriyle uluslar arası alanda mücadele edilmelidir.
* Bölücü çalışmaları meşru gösterecek hiçbir uluslar arası belge imzalanmamalıdır.
* Karadeniz Bölgesi'ne yönelik "Rum-Pontus" propagandasına engel olunmalıdır.
* Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi'nin mevcut statüsünü aşma çalışmaları ve Heybeliada Ruhban Okulu'nu açma çalışmalarına engel olunmalıdır.
Özkök'ün yıllık değerlendirme konuşmasında yaptığı bölücü örgütle ilgili ifadeler de dikkat çekiciydi
Özkök, terör örgütü PKK'nın Türkiye'nin üniter yapısını değiştirerek parçalamayı amaçladığını belirterek, "Ancak silahlı mücadele ile bunu başaramadılar. Günümüzde bu konuyu siyasallaştırarak, dolaylı bir yoldan amaçlarına ulaşmaya çalışmaktadırlar. Özellikle en büyük gayretleri, Türkiye'de ve dışarıda kendi lehlerine bir kamuoyu yaratmak ve Anayasa'nın 3. maddesini tartışmaya açmaktır.
Burada Başbakanlık Danışma Kurulu'nun hazırladığı "Azınlık Raporu"nu hatırlatmakta fayda var. Anayasa'nın 3. maddesini tartışmaya açarken, Lozan'ı ve Atatürk'ü de devre dışı bırakma gayretleri vardı.
Yine bir hatırlatma! Bu kurulun başkanı Baskın Oran önce görevden alınmış, sonra hükümet tarafından tekrar görevine atanmıştı ve yazdığı kitabın finansörü Türkiye'ye gözlerini dikmiş, 5 milyon doların üzerinde ülkemize para aktarmış, Ukrayna'da, Kırgızistan'da sivil devrimlerin arkasında olduğu bilinen Soros. Sonu belli olan bir denklem.
Sayın Başbakan Erdoğan'ın The Economist Group'un düzenlediği bir konferansta şunları söylüyor:
"Bakınız, terör örgütünü Avrupa'da ilan eden ülkeler var. Hemen hemen hepsi AB üyesi. Bunların hepsi, "terör örgütü" olarak ilan ediyor. Fakat yaptırıma gelince, bir yaptırımın olmadığını görüyoruz. Bizdeki terör örgütü hala mali kaynaklarını Avrupa ülkelerinden temin ediyor."
Sayın Erdoğan madem bu gerçeği biliyor ve kamuoyu önünde itiraf ediyorsunuz, diğer bir konuşmanızda da "AB bizi bölmeye çalışıyor" diyorsunuz, bu AB aşkında ısrarınız nedendir?
AB'nin ve ABD'nin dün ve bugün yaptığı talepler ortada. Uluslar arası çıkarlarımıza, Misak'1ı Millimize ve de ulusal bütünlüğümüze tamamen tezat.
Zaman gösterdi ki, bütün bu gerçekler BTP lideri Prof Dr. Haydar Baş Bey haklıymış ve millet olarak biz anlayamamışız.
Ne diyordu Sayın Baş, "Ne AB, ne ABD ne de İMF, tek çözüm bağımsız Türkiye". Çözüm olarak milli bir ekonomi modeli, milli bir iç siyaset ve milli bir dış siyaset diyordu.
Artık çözümü dışarılarda, üzerimizde hesapları olanların ellerine ve avuçlarına bakarak arayacağımıza, kaynaklarla dolu kendi projelerimize dönmeliyiz.
Gerçekten de "Ne AB, ne ABD ne de İMF, tek ama tek çözüm Bağımsız Türkiye".
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Suçlar, 10. Yargı Paketi ile önlenebilir mi? / 05.06.2025
- Mücadele enflasyonla mı, vatandaşla mı? / 04.06.2025
- “Cezasızlık algısı” iktidara yakın olanlarda var! / 03.06.2025
- Yüksek faizle üretim ekonomisi olmaz, işsizlik azalmaz! / 31.05.2025
- ‘Anayasanın hangi maddesi?’ dendiğinde İmralı’dan ses geliyor / 30.05.2025
- Siyasetin gündemi farklı, milletin gündemi farklı... / 29.05.2025
- Dedeağaç’taki NATO tatbikatı, milli güvenlik sorunu / 28.05.2025
- BOP’a göre demokrasi, ‘parçalamak’ demek / 27.05.2025
- Suriye aynasında Türkiye’yi görebilmek! / 24.05.2025
- Milyonlarca gencimiz boşta geziyor / 21.05.2025
- Mücadele enflasyonla mı, vatandaşla mı? / 04.06.2025
- “Cezasızlık algısı” iktidara yakın olanlarda var! / 03.06.2025
- Yüksek faizle üretim ekonomisi olmaz, işsizlik azalmaz! / 31.05.2025
- ‘Anayasanın hangi maddesi?’ dendiğinde İmralı’dan ses geliyor / 30.05.2025
- Siyasetin gündemi farklı, milletin gündemi farklı... / 29.05.2025
- Dedeağaç’taki NATO tatbikatı, milli güvenlik sorunu / 28.05.2025
- BOP’a göre demokrasi, ‘parçalamak’ demek / 27.05.2025
- Suriye aynasında Türkiye’yi görebilmek! / 24.05.2025
- Milyonlarca gencimiz boşta geziyor / 21.05.2025