Sovyetlerin dağılmasınının ardından Türkiye'nin kendi coğrafyası sayılan Asya'daki performansına bakılırsa, herhangi bir Asya stratejimizin olmadığını âmâlar bile gözlemleyebilir. Hem devletimiz Orta Asya'ya sarkmak için Afganistan üzerinden tam techizatlı olmasına gerek yok ki... Azerbaycan'dan Türkmenistan'a, Kazakistan'dan Özbekistan'a bütün bir Asya bize kapılarını açmakla kalmadı, adeta yıllarca 'buyurun kardaşlar' diyerek yalvardı.
Böyle verimli ve bereketli yol-yordam varken Türkiye'nin Afganistan'a ABD projesinin bir parçası olarak tam techizatlı askeriyle çıkartma yapmasının ne ülkemizin menfaatı ile, ne de henüz kimsenin bilmediği muhayyel bir Asya stratejimizle uzaktan yakından ilgisi olabilir. Demek ki bu işin, taktik ve stratejik hiçbir yönü yoktur.
İktidar ve muhalefetiyle bu kararın böylece alınmasına imkan hazırlayanların tarihi vebalini son cümleye bırakırsak; ülkemiz, çok ciddi risklerle karşı karşıyadır. Öncelikle Türkiye çok açık ve net olarak teröre ve terörist eylemlere açık hale getirildi. Son kararıyla Türkiye, ABD'nin savaşında taraf oldu. Bu sebeple karşı tarafa her türlü saldırıyı yapma fırsatı verildi; nitekim Taliban Amerika'ya katılacak tüm askerlerin kendileri için düşman olacaklarını dünya kamuoyuna açıkladı.
Herkes kadar ben de ikiz kuleleri yerlebir edenlerin ve Pentagon'a dalış yapanların Bin Ladin'in veya Taliban'ın adamlarının olduğuna inanmadığım gibi, Taliban'ın Türkiye'yi hedef alabileceğine de inanmıyorum. İşte bu sebeple CIA'nın veya FBI'ın Taliban kılığında personeli var mı, sorusunu başlık yaptım. Bundan sonra asıl sorulması gereken soru budur; CIA'nın veya bir başka teşkilatın Taliban kılığında elemanları var mı? Zira son kararla Türkiye, sadece savaşın tarafı olmadı; aynı zamanda tüm dünyanın malum istihbarat ve kontr-terör teşkilatlarının provakatif eylemlerine açık hale geldi. Bir takım politikacıların basiretsiz kararları yüzündan korkarım, düşük yoğunluklu istikrarsızlık yakamızdan düşmeyecek.
Kuzey Irak'taki tampon bölgenin oluşturulmasıyla birlikte güneydoğumuzda başımızı ağrıtanların kimlerin ekmeğiyle beslendiklerini hatırlamayanlar, bugünden sonra ülkemizin karşı karşıya kalabileceği eylemleri kestirmeleri zor belki de imkansızdır. Dolayısıyla bütün faturalar Taliban'a kesilip Türkiye'nin tam bir global anafora sokulması sağlanmış olacaktır.
Türkiye'nin adeta tarihi akışı tam tersine çevirerek Başkan W. Bush'un "Haçlı seferi" diye nitelendirdiği bir savaşta, İngiltere'nin bile geri adım attığı kutsal üç aylarının içinde ve Ramazan öncesinde müslüman topluluğa karşı müslüman askerini çıkarmasının izahı henüz yapılmamıştır. Makul bir izahı yoktur çünkü. Toplum, bu noktada mutmain değildir. Hele de aç biilaç masum Afgan halkının ve çoluk çocuğun bombardıman altında inleyen sahneleri ekranlara ve gazete sayfalarına boy boy çıkınca, asker göndermenin izahı daha da zorlaşmaktadır.
Toplum, bir sebep olmalı, diyor. Millet, kendine izah arıyor. Ancak ABD diplomatlarının ve Türk yetkililerinin beyanatlarının satır aralarından sırıtan sebep kırıntıları işin vahametini daha da artırıyor. Başbakan Bülent Ecevit, atılan adımın pazarlık neticesi olmadığını ifade ediyor; ancak ardından da kendi kendini tekzib edercesine "Ama Türkiye'nin öneminin bilincinde olan dost ve müttefik ülkeler, bu konuda Türkiye'nin gereksinmelerini herhalde göz önünde tutacaklardır" diye ekliyor. Bu arada ABD'nin Ankara Büyükelçisi Pobert Pearson'un "Bizim işbirliğimiz elbette devam edecektir. Biliyoruz ki, Türkiye parlak bir gelecek istiyor. Gerekirse amaçlara ulaşmak için fedakarlık yapabilir. Türkler borç içinde olmak istemiyorlar. Kendi ayakları üzerinde durmak, borçları azaltmak için çok çalışmaya hazırlar" kabilinden beyanatı da oldukça dikkat çekmektedir. Türkiye, satır aralarından sırıtan bu neviden bayağı sebep ve niyetler, Türkiye'nin artık sadece Asya'da değil, dünya üzerindeki hiçbir bölgede hesabının kalmadığının ifadesidir.
Ekonomik çöküşümüz bir yana; yıllarca AB bahanesiyle ülkeyi Batı'nın peşine takarak Türk dünyasından kendine açılan büyük kapıları bir bir kapatan Türkiye'nin, izahı gayri kabil bir biçimde ABD'nin yanında tam techizatlı asker olarak Asya'ya ayak basmasının vebali, iktidarıyla muhalefetiyle Ankara'daki siyaset esnafına yeter de artar bile.
Böyle verimli ve bereketli yol-yordam varken Türkiye'nin Afganistan'a ABD projesinin bir parçası olarak tam techizatlı askeriyle çıkartma yapmasının ne ülkemizin menfaatı ile, ne de henüz kimsenin bilmediği muhayyel bir Asya stratejimizle uzaktan yakından ilgisi olabilir. Demek ki bu işin, taktik ve stratejik hiçbir yönü yoktur.
İktidar ve muhalefetiyle bu kararın böylece alınmasına imkan hazırlayanların tarihi vebalini son cümleye bırakırsak; ülkemiz, çok ciddi risklerle karşı karşıyadır. Öncelikle Türkiye çok açık ve net olarak teröre ve terörist eylemlere açık hale getirildi. Son kararıyla Türkiye, ABD'nin savaşında taraf oldu. Bu sebeple karşı tarafa her türlü saldırıyı yapma fırsatı verildi; nitekim Taliban Amerika'ya katılacak tüm askerlerin kendileri için düşman olacaklarını dünya kamuoyuna açıkladı.
Herkes kadar ben de ikiz kuleleri yerlebir edenlerin ve Pentagon'a dalış yapanların Bin Ladin'in veya Taliban'ın adamlarının olduğuna inanmadığım gibi, Taliban'ın Türkiye'yi hedef alabileceğine de inanmıyorum. İşte bu sebeple CIA'nın veya FBI'ın Taliban kılığında personeli var mı, sorusunu başlık yaptım. Bundan sonra asıl sorulması gereken soru budur; CIA'nın veya bir başka teşkilatın Taliban kılığında elemanları var mı? Zira son kararla Türkiye, sadece savaşın tarafı olmadı; aynı zamanda tüm dünyanın malum istihbarat ve kontr-terör teşkilatlarının provakatif eylemlerine açık hale geldi. Bir takım politikacıların basiretsiz kararları yüzündan korkarım, düşük yoğunluklu istikrarsızlık yakamızdan düşmeyecek.
Kuzey Irak'taki tampon bölgenin oluşturulmasıyla birlikte güneydoğumuzda başımızı ağrıtanların kimlerin ekmeğiyle beslendiklerini hatırlamayanlar, bugünden sonra ülkemizin karşı karşıya kalabileceği eylemleri kestirmeleri zor belki de imkansızdır. Dolayısıyla bütün faturalar Taliban'a kesilip Türkiye'nin tam bir global anafora sokulması sağlanmış olacaktır.
Türkiye'nin adeta tarihi akışı tam tersine çevirerek Başkan W. Bush'un "Haçlı seferi" diye nitelendirdiği bir savaşta, İngiltere'nin bile geri adım attığı kutsal üç aylarının içinde ve Ramazan öncesinde müslüman topluluğa karşı müslüman askerini çıkarmasının izahı henüz yapılmamıştır. Makul bir izahı yoktur çünkü. Toplum, bu noktada mutmain değildir. Hele de aç biilaç masum Afgan halkının ve çoluk çocuğun bombardıman altında inleyen sahneleri ekranlara ve gazete sayfalarına boy boy çıkınca, asker göndermenin izahı daha da zorlaşmaktadır.
Toplum, bir sebep olmalı, diyor. Millet, kendine izah arıyor. Ancak ABD diplomatlarının ve Türk yetkililerinin beyanatlarının satır aralarından sırıtan sebep kırıntıları işin vahametini daha da artırıyor. Başbakan Bülent Ecevit, atılan adımın pazarlık neticesi olmadığını ifade ediyor; ancak ardından da kendi kendini tekzib edercesine "Ama Türkiye'nin öneminin bilincinde olan dost ve müttefik ülkeler, bu konuda Türkiye'nin gereksinmelerini herhalde göz önünde tutacaklardır" diye ekliyor. Bu arada ABD'nin Ankara Büyükelçisi Pobert Pearson'un "Bizim işbirliğimiz elbette devam edecektir. Biliyoruz ki, Türkiye parlak bir gelecek istiyor. Gerekirse amaçlara ulaşmak için fedakarlık yapabilir. Türkler borç içinde olmak istemiyorlar. Kendi ayakları üzerinde durmak, borçları azaltmak için çok çalışmaya hazırlar" kabilinden beyanatı da oldukça dikkat çekmektedir. Türkiye, satır aralarından sırıtan bu neviden bayağı sebep ve niyetler, Türkiye'nin artık sadece Asya'da değil, dünya üzerindeki hiçbir bölgede hesabının kalmadığının ifadesidir.
Ekonomik çöküşümüz bir yana; yıllarca AB bahanesiyle ülkeyi Batı'nın peşine takarak Türk dünyasından kendine açılan büyük kapıları bir bir kapatan Türkiye'nin, izahı gayri kabil bir biçimde ABD'nin yanında tam techizatlı asker olarak Asya'ya ayak basmasının vebali, iktidarıyla muhalefetiyle Ankara'daki siyaset esnafına yeter de artar bile.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019