Hepimizin malumu olduğu üzere siyaset gündemi çok sıcak. Cumhurbaşkanlığı adayları bir bir belli olurken, herkes onların artılarını eksilerini, seçilip seçilememe ihtimallerini tartışıyor. Son derece tabi olmakla birlikte, burada aynı zamanda büyük bir hata yok mu? Bizler seçen, onlar seçilen durumunda iken, ülkenin içinde bulunduğu durumdan sadece yönetenleri sorumlu tutmak ne kadar doğru? Onlara bu yetkiyi veren bizlerin hiç mi payı yok?
Bütün toplumlar için geçerli olmakla birlikte, Türkiye şu an 'Nasılsanız, öyle yönetilirsiniz' hadisinin adeta bir ispatı durumunda. Şu an şikayet ettiğimiz ne kadar şey varsa bizler halk olarak hepsinden sorumluyuz. Çünkü bizim oy verip seçmediğimiz hiç kimse başa gelemez. Oyların çalınması, sayımda hile yapılması gibi konular da gündemde olsa da yüzde 5?10 alan hiçbir parti kendisini ne yaparsa yapsın yüzde 45?50 olarak gösteremez. Zaten yüzde 40 ve üzeri almışsa ancak üstünü biraz tamamlayıp daha yüksek gösterebilir ?eğer böyle bir şey yapılabiliyorsa. Bu durum da halkın zaten büyük bir çoğunluğunun tercihini o yönde kullandığının bir kanıtıdır ve asıl üzerinde düşünülmesi gereken de budur.
Eğer bir toplum rüşvetten bahsedildiğinde 'Helal olsun, yesinler' diyebiliyorsa, sorgulamadan, araştırmadan 'vardır bir bildiği' diye yaklaşabiliyorsa gelişmelere ?mesela zina yasasının çıkarılmamasına ya da domuz etinin kasaplarda satılmasına ya da Müslüman ülkelerin kan gölüne döndürülmesine? bir şey demiyorsa, kendisini açlık sınırının altında yaşatıp bir torba erzağa muhtaç bırakanlara seçim öncesi patates, makarna dağıttılar diye yine gidip oyunu veriyorsa, kendi çocukları şehit olurken birilerinin çocuklarının askere bile gitmemesini doğal karşılıyorsa, eğitimde fırsat eşitliğinden faydalanamaz, çocuğuna üniversite okutamazken, birilerinin çocuklarının yurt dışında okuması gözüne batmıyorsa, dini ve milli değerler bu kadar rencide edilirken, sapıklıklar, günahlar ört bas edilirken sesi çıkmıyorsa, televizyon başında dizi izleyip kendini tatmin ediyorsa o zaman bu şartlarda yönetilmeyi hak ediyor demektir. 'Ben onlara oy vermedim' diyen, halkı küçük görüp eleştiren ama gününü gün eden ve aydın geçinenler de tatilinden feragat ederek gelip oy kullanmaya bile tenezzül etmiyorsa, televizyon programlarına çıkıp ya da kendini entel zannedenlerin takıldığı kafelerde, oturduğu yerden filtre kahvesini yudumlarken kendisinin bile ne demek istediğini anlamadığı eleştiriler yaparak ya da arada bir birkaç twit atarak ülkesine karşı vazifesini yaptığını zannedenler, ya da yabancı şirketlerde çalışıp dolarla maaş alan ve 'amaaan çok zorda kalırsam gider yurt dışında yaşarım, olur biter' diyen, ülkesi için hiçbir girişimde bulunmayan, proje üretmeyenler, muhalefet yaptığını zanneden, arada bir basın açıklaması yapıp güya eleştiri yapan ama hiçbir çözüm için elini taşın altına koymayan siyasetçiler de bunu hak ediyor demektir. Ülkede bu kadar maden, fabrika, kamu kuruluşu özelleştirilirken, yabancı sermayelerle yapılan köprülere hiç geçmeden para öderken, sadece bir elektrik faturasında 9, su faturasında 5 kalem vergi öderken, dünyanın en pahalı benzinini, doğalgazını kullanırken, tarım, hayvancılık bitirilirken, gazeteciler bir bir içeri alınıp basın özgürlüğü kalmazken, adalet sistemi elden giderken sesini gerektiği gibi çıkarmayan sivil toplum örgütleri de böyle yönetilmeyi hak ediyorlar demektir.
O yüzden adaylara değil, önce kendimize bakalım. Sonuçta onlar bizim içimizden çıkıyor. Biz halk olarak nasılsak onlar da bizim gibi olacaklar elbette. Şikayetçi olduğumuz bir şeyler varsa önce bunun nedenini kendimizde aramalıyız. Abbasi döneminde hacca giden bir kişi Hz. Ömer döneminden bahisle 'onun dönemi ne kadar adaletli bir dönemdi, bir de şimdi ki hale bakın' deyince dönemin ulemalarından biri hemen cevap verir: 'O dönemdeki Müslümanlar şimdi olsa halife de Ömer olurdu.' İnsanlar adaletle yönetilmeyi hak ettiklerinde, kendileri de adaletli olduklarında yöneticileri de zaten öyle olur. Hatta İmam Ca'fer (a.s.) kendilerine haksızlık ve zulmeden Emevi halifeleri ile ilgili olarak şöyle buyurmuştur; 'Eğer Ümeyyeoğulları kendileri için katiplik edecek, kendileri adına vergi toplayacak, kendileri adına savaşacak, toplantılarına katılacak kimse bulamasalardı, bizim hakkımızı gasp edemezlerdi. Eğer insanlar onları ve sahip olduklarını kendi hallerine bıraksalardı, sahip olduklarından başka ellerinde bir şey bulamazlardı.'
Peki şimdi gelelim soruya. Kurtuluş Savaşı'nı kazanan, Kuva?yı Milliye ruhuyla büyük bir mücadele vermiş, yoklukla, savaştan çıkmış bir halde neleri başarmış, içi imanla ve vatan sevgisiyle dolu yüce Türk Milleti'ne ne oldu da bugün böyle duyarsız, umutsuz, yanlış tercihler içinde debelenen, ama kurtulmak için de bir türlü doğru adımları atamayan, atıl bir durumdayız?
Acaba Enfal Suresi 53. ayet bu sorunun cevabı olabilir mi: "Bir toplum kendi nefislerindeki iyi ve güzel hasletleri kötü ile değiştirmeden Allah onlara lütfettiği nimeti değiştirmez. Şüphesiz Allah, her şeyi işiten ve bilendir."
Öyleyse önce kendimizi düzeltmemiz daha doğru olmaz mı?
Bütün toplumlar için geçerli olmakla birlikte, Türkiye şu an 'Nasılsanız, öyle yönetilirsiniz' hadisinin adeta bir ispatı durumunda. Şu an şikayet ettiğimiz ne kadar şey varsa bizler halk olarak hepsinden sorumluyuz. Çünkü bizim oy verip seçmediğimiz hiç kimse başa gelemez. Oyların çalınması, sayımda hile yapılması gibi konular da gündemde olsa da yüzde 5?10 alan hiçbir parti kendisini ne yaparsa yapsın yüzde 45?50 olarak gösteremez. Zaten yüzde 40 ve üzeri almışsa ancak üstünü biraz tamamlayıp daha yüksek gösterebilir ?eğer böyle bir şey yapılabiliyorsa. Bu durum da halkın zaten büyük bir çoğunluğunun tercihini o yönde kullandığının bir kanıtıdır ve asıl üzerinde düşünülmesi gereken de budur.
Eğer bir toplum rüşvetten bahsedildiğinde 'Helal olsun, yesinler' diyebiliyorsa, sorgulamadan, araştırmadan 'vardır bir bildiği' diye yaklaşabiliyorsa gelişmelere ?mesela zina yasasının çıkarılmamasına ya da domuz etinin kasaplarda satılmasına ya da Müslüman ülkelerin kan gölüne döndürülmesine? bir şey demiyorsa, kendisini açlık sınırının altında yaşatıp bir torba erzağa muhtaç bırakanlara seçim öncesi patates, makarna dağıttılar diye yine gidip oyunu veriyorsa, kendi çocukları şehit olurken birilerinin çocuklarının askere bile gitmemesini doğal karşılıyorsa, eğitimde fırsat eşitliğinden faydalanamaz, çocuğuna üniversite okutamazken, birilerinin çocuklarının yurt dışında okuması gözüne batmıyorsa, dini ve milli değerler bu kadar rencide edilirken, sapıklıklar, günahlar ört bas edilirken sesi çıkmıyorsa, televizyon başında dizi izleyip kendini tatmin ediyorsa o zaman bu şartlarda yönetilmeyi hak ediyor demektir. 'Ben onlara oy vermedim' diyen, halkı küçük görüp eleştiren ama gününü gün eden ve aydın geçinenler de tatilinden feragat ederek gelip oy kullanmaya bile tenezzül etmiyorsa, televizyon programlarına çıkıp ya da kendini entel zannedenlerin takıldığı kafelerde, oturduğu yerden filtre kahvesini yudumlarken kendisinin bile ne demek istediğini anlamadığı eleştiriler yaparak ya da arada bir birkaç twit atarak ülkesine karşı vazifesini yaptığını zannedenler, ya da yabancı şirketlerde çalışıp dolarla maaş alan ve 'amaaan çok zorda kalırsam gider yurt dışında yaşarım, olur biter' diyen, ülkesi için hiçbir girişimde bulunmayan, proje üretmeyenler, muhalefet yaptığını zanneden, arada bir basın açıklaması yapıp güya eleştiri yapan ama hiçbir çözüm için elini taşın altına koymayan siyasetçiler de bunu hak ediyor demektir. Ülkede bu kadar maden, fabrika, kamu kuruluşu özelleştirilirken, yabancı sermayelerle yapılan köprülere hiç geçmeden para öderken, sadece bir elektrik faturasında 9, su faturasında 5 kalem vergi öderken, dünyanın en pahalı benzinini, doğalgazını kullanırken, tarım, hayvancılık bitirilirken, gazeteciler bir bir içeri alınıp basın özgürlüğü kalmazken, adalet sistemi elden giderken sesini gerektiği gibi çıkarmayan sivil toplum örgütleri de böyle yönetilmeyi hak ediyorlar demektir.
O yüzden adaylara değil, önce kendimize bakalım. Sonuçta onlar bizim içimizden çıkıyor. Biz halk olarak nasılsak onlar da bizim gibi olacaklar elbette. Şikayetçi olduğumuz bir şeyler varsa önce bunun nedenini kendimizde aramalıyız. Abbasi döneminde hacca giden bir kişi Hz. Ömer döneminden bahisle 'onun dönemi ne kadar adaletli bir dönemdi, bir de şimdi ki hale bakın' deyince dönemin ulemalarından biri hemen cevap verir: 'O dönemdeki Müslümanlar şimdi olsa halife de Ömer olurdu.' İnsanlar adaletle yönetilmeyi hak ettiklerinde, kendileri de adaletli olduklarında yöneticileri de zaten öyle olur. Hatta İmam Ca'fer (a.s.) kendilerine haksızlık ve zulmeden Emevi halifeleri ile ilgili olarak şöyle buyurmuştur; 'Eğer Ümeyyeoğulları kendileri için katiplik edecek, kendileri adına vergi toplayacak, kendileri adına savaşacak, toplantılarına katılacak kimse bulamasalardı, bizim hakkımızı gasp edemezlerdi. Eğer insanlar onları ve sahip olduklarını kendi hallerine bıraksalardı, sahip olduklarından başka ellerinde bir şey bulamazlardı.'
Peki şimdi gelelim soruya. Kurtuluş Savaşı'nı kazanan, Kuva?yı Milliye ruhuyla büyük bir mücadele vermiş, yoklukla, savaştan çıkmış bir halde neleri başarmış, içi imanla ve vatan sevgisiyle dolu yüce Türk Milleti'ne ne oldu da bugün böyle duyarsız, umutsuz, yanlış tercihler içinde debelenen, ama kurtulmak için de bir türlü doğru adımları atamayan, atıl bir durumdayız?
Acaba Enfal Suresi 53. ayet bu sorunun cevabı olabilir mi: "Bir toplum kendi nefislerindeki iyi ve güzel hasletleri kötü ile değiştirmeden Allah onlara lütfettiği nimeti değiştirmez. Şüphesiz Allah, her şeyi işiten ve bilendir."
Öyleyse önce kendimizi düzeltmemiz daha doğru olmaz mı?
Asude Havuzlu / diğer yazıları
- Mutluluk… / 22.11.2020
- Üniversite sınavındaki sorunları değil sistemi tartışalım / 02.07.2020
- Kaynakların sınırsızlığı üzerine / 23.04.2020
- Artık kimse... / 18.04.2020
- Yetim kalmak / 03.04.2020
- #HayatMEMleevesığar / 30.03.2020
- Covid-19’a bir de buradan bakın-II / 26.03.2020
- Covid-19’a bir de buradan bakın / 25.03.2020
- Başkalarının acısına bakmak / 05.03.2020
- Coğrafya kader midir? / 03.03.2020
- Üniversite sınavındaki sorunları değil sistemi tartışalım / 02.07.2020
- Kaynakların sınırsızlığı üzerine / 23.04.2020
- Artık kimse... / 18.04.2020
- Yetim kalmak / 03.04.2020
- #HayatMEMleevesığar / 30.03.2020
- Covid-19’a bir de buradan bakın-II / 26.03.2020
- Covid-19’a bir de buradan bakın / 25.03.2020
- Başkalarının acısına bakmak / 05.03.2020
- Coğrafya kader midir? / 03.03.2020