Ülke cumhuriyetle yönetiliyorsa cumhurbaşkanı yönetimin en üst noktasındadır. Ne var ki bu konum onu sorumsuz kılmaz ve bu konumu ona her alanda dokunulmazlık kazandırmaz. Cumhurbaşkanı öncelikle tarafsız olmak zorundadır. Anayasanın 101.maddesine göre, "Cumhurbaşkanı seçilenin, varsa partisi ile ilişkisi kesilir ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliği sona erer."
Yine Anayasanın 105.maddesi cumhurbaşkanının "sorumluluk ve sorumsuzluk hali"ni belirler. O maddenin son cümlesi şöyledir: "Cumhurbaşkanı, vatana ihanetten dolayı, TBMM üye tamsayısının en az üçte birinin teklifi üzerine, üye tamsayısının en az dörtte üçünün vereceği kararla suçlandırılır." Anayasaya uymamak, anayasal görevi yapmamak "yüksek ihanet" suçunu oluşturur. Bu en büyük suçtur. Ya söz konusu olabilecek başka suçlar?
Anayasaya aykırı davranarak onu tanımadığını, anayasal yargının tepesindeki Anayasa Mahkemesi'ne saygı duymadığını, partisiyle ilişkisini kesmediğini söylem ve eylemleriyle sürdüren Cumhurbaşkanı, rejimin fiilen değiştiğini ilan ederken AKP'nin genel başkan yardımcılarından biri de, fiilen başkanlık sisteminin başladığını ifade edebilmiştir.
Bu olanların hepsi anayasanın ihlâli olup, Türk Ceza Kanununda "anayasayı ihlâl suçu" olarak tanımlanmıştır (madde: 309).
Ayrıca uluslararası ceza hukukunda (Roma Statüsü) yerini bulan ve TCK madde 306'daki "yabancı devlet aleyhine asker toplama" suçu, Suriye aleyhine girişimleri nedeniyle Cumhurbaşkanını "vatana ihanet" ten yargı önüne taşır.
Cumhurbaşkanına dokunulabilmesi için TBMM'den, bugünkü yapısı itibariyle, yeter sayı çıkmayabilir. Ancak BM Güvenlik Konseyi Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne (UCM) talimat vererek soruşturma başlatabilir. Nitekim, Cumhurbaşkanı, önceki Başbakan, İçişleri Bakanı ve MİT Müsteşarı aleyhine oluşturulan soruşturma dosyaları UCM savcısı önünde beklemektedir.
Ülkede gerçek bir demokrasi varsa, hukuk düzeni bağımsız ve tarafsızsa ve de iyi işliyorsa;
Çağdaş dünyada hiç kimsenin "kanun benim", "devlet benim" demesi, yani kişiselleşmiş iktidar hoşgörülmez, kabul görmez; askeri olsun, sivil olsun hiçbir darbenin hoşgörülmediği gibi.
Cumhurbaşkanlarına, başkanlara da dokunulduğu hatırlardadır:
ABD Başkanı Richard Nixon, Watergate skandalının ortaya çıkmasıyla istifa etmişti;
ABD Başkanı Bill Clinton, Monica Lewinsky ile gönül ilişkisi nedeniyle Senato'da hesaba çekildi ve halktan özür dilemek zorunda kaldı. Ancak dönem sonuna kadar görevine devam edebildi.
Fransa'nın eski cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, başkanlık görevi bittikten sonra nüfuzunu kötüye kullanma ve adli soruşturmanın gizliliğini ihlâl suçlamasıyla gözaltına alınmıştı.
Birilerine ders olsun!
Yine Anayasanın 105.maddesi cumhurbaşkanının "sorumluluk ve sorumsuzluk hali"ni belirler. O maddenin son cümlesi şöyledir: "Cumhurbaşkanı, vatana ihanetten dolayı, TBMM üye tamsayısının en az üçte birinin teklifi üzerine, üye tamsayısının en az dörtte üçünün vereceği kararla suçlandırılır." Anayasaya uymamak, anayasal görevi yapmamak "yüksek ihanet" suçunu oluşturur. Bu en büyük suçtur. Ya söz konusu olabilecek başka suçlar?
Anayasaya aykırı davranarak onu tanımadığını, anayasal yargının tepesindeki Anayasa Mahkemesi'ne saygı duymadığını, partisiyle ilişkisini kesmediğini söylem ve eylemleriyle sürdüren Cumhurbaşkanı, rejimin fiilen değiştiğini ilan ederken AKP'nin genel başkan yardımcılarından biri de, fiilen başkanlık sisteminin başladığını ifade edebilmiştir.
Bu olanların hepsi anayasanın ihlâli olup, Türk Ceza Kanununda "anayasayı ihlâl suçu" olarak tanımlanmıştır (madde: 309).
Ayrıca uluslararası ceza hukukunda (Roma Statüsü) yerini bulan ve TCK madde 306'daki "yabancı devlet aleyhine asker toplama" suçu, Suriye aleyhine girişimleri nedeniyle Cumhurbaşkanını "vatana ihanet" ten yargı önüne taşır.
Cumhurbaşkanına dokunulabilmesi için TBMM'den, bugünkü yapısı itibariyle, yeter sayı çıkmayabilir. Ancak BM Güvenlik Konseyi Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne (UCM) talimat vererek soruşturma başlatabilir. Nitekim, Cumhurbaşkanı, önceki Başbakan, İçişleri Bakanı ve MİT Müsteşarı aleyhine oluşturulan soruşturma dosyaları UCM savcısı önünde beklemektedir.
Ülkede gerçek bir demokrasi varsa, hukuk düzeni bağımsız ve tarafsızsa ve de iyi işliyorsa;
Çağdaş dünyada hiç kimsenin "kanun benim", "devlet benim" demesi, yani kişiselleşmiş iktidar hoşgörülmez, kabul görmez; askeri olsun, sivil olsun hiçbir darbenin hoşgörülmediği gibi.
Cumhurbaşkanlarına, başkanlara da dokunulduğu hatırlardadır:
ABD Başkanı Richard Nixon, Watergate skandalının ortaya çıkmasıyla istifa etmişti;
ABD Başkanı Bill Clinton, Monica Lewinsky ile gönül ilişkisi nedeniyle Senato'da hesaba çekildi ve halktan özür dilemek zorunda kaldı. Ancak dönem sonuna kadar görevine devam edebildi.
Fransa'nın eski cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, başkanlık görevi bittikten sonra nüfuzunu kötüye kullanma ve adli soruşturmanın gizliliğini ihlâl suçlamasıyla gözaltına alınmıştı.
Birilerine ders olsun!
Prof. Dr. Ali Ünal Emiroğlu / diğer yazıları
- Terör / 01.02.2024
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023