Bazı AB yetkilileri, AB'nin Türkiye hakkındaki bakış açısını gizlemeden, olduğu gibi aktarıyorlar, Türkiye'nin kesinlikle AB'ye giremeyeceği gerçeğini ifade ediyorlar. AB anayasasını hazırlayan Fransa eski Cumhurbaşkanı Valery Girgard d'Estaing, Fransa'nın şimdiki İçişleri Bakanı Sarkozy, Almanya'nın çiçeği burnunda Başbakanı Merkel, Avusturya'nın yetkilileri vs bu kategoride yer almaktalar.Bazıları da gerçek niyetlerini gizleyip, AB'ye tam üyelik için destek verdiklerini söylüyorlar. Bunların da önemli özelliği, Türkiye'ye ve Türk hükümetine övgüler dizerken, hemen akabinde taviz maddelerini sıralıyorlar.Almanya Eski Başbakanı Schröder, İtalya Başbakanı Berlusconi, Fransa Cumhurbaşkanı Chirac, Yunanistan Başbakanı Karamanlis, İngiltere Başbakanı Tony Blair, AB Komisyonu Başkanı Barroso gibi AB liderleri bu kategoriye dahil edilebilir.AB taşeronu olan medyamız ve AB aşkına tutulmuş Hükümet yetkilileri ise kamuoyuna açıklama yaparken övgüleri abartarak verip, taviz taleplerini ise ya sümenaltı ediyorlar, ya da satır aralarında fark edilmeyecek şekilde geçiştiriyorlar. Vatandaşımız da zannediyor ki, "AB içinde bizi destekleyenler var". Ama, Başbakanımızın "dost" kervanına kattığı bu AB'li liderlerin satır aralarında istediği tavizler arka arkaya konulduğunda şu sonuç ortaya çıkıyor: "AB, bizi biz yapan bütün değerlerimizi, Çanakkale'de, Dumlupınar'da bizi bir ve beraber kılan ruhu yoketmek istiyor. Ekonomimizi çökertmek, toprağımıza, madenlerimize el koymak, bizi her konuda pazar yapmak istiyor. Sonrasında bizi bu topraklarda azınlık haline getirip, ardından da bu coğrafyadan çıkarmayı hedefliyor. Kısaca AB, Türkiye'yi birliğe katmak istiyor, ama tek bir şartla, 'içinde bir tek Türk olmayacak'".AB'li yetkililerin oynadığı bu tiyatroya birçok misal verebiliriz, ama Avrupa Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso'nun ABD'nin üniversitelerinden Harvard'da verdiği konferansta sarfettiği cümleler maksadımızı anlatmaya yeterlidir zannediyorum.Barroso, önce şu yağlı, ballı, övgülü, sırt sıvazlamalı ve destekli cümlelerle başlıyor:"Türkiye'nin çok önemli bir ülke, Avrupa'nın geleceği açısından çok büyük bir ekonomik ve sosyal potansiyeli olduğunu hepimiz kabul ediyoruz. Ben de bizzat, Türkiye'nin üyeliğini tam destekliyorum".Konferansın devamında ağzından baklayı çıkarıyor ve Türkiye'nin AB'ye üye olabilmesi için atması gereken adımları arka arkaya sıralıyor.Barroso, dini azınlıklar konusunda, "Türkiye, demokrasi ve insan haklarına ilişkin kriterleri yerine getirmelidir" diyor. Tabii, demokrasi ve insan haklarından bahsederken benim işçimi, çiftçimi, emeklimi kastetmiyor.Bakın Barroso ne diyor: "Kürt sorunu ve Türkiye'deki dini azınlıkların hakları hassas konular. Kürtlerin hakları konusunda iyileşme var. Türkiye'deki dini azınlıklar, temel insan hakları ihlalleri ile karşı karşıya. Hıristiyanlar, on yıllar önce kapatılan, din adamlarını yetiştiren okulları açamıyor. Türkiye'deki Hıristiyanların papazlara ve din personeline ihtiyaçları var."Anlaşılan 36 bin ev tipi kilise açılması, Anadolu'nun her yanında cemaati olmadığı halde kiliselerin yeniden restore edilmesi, misyonerlerin her tarafta cirit atması Barroso'yu tatmin etmiyor, Makaryosları yetiştiren Heybeliada Ruhban okulunun da açılmasını istiyor. Misyonerler, bir taraftan Türk gençlerini Hıristiyan yaparak cemaat hazırlarken, ileride büyük bir papaz sorunu olacağını önceden haber veriyor. AB Komisyonu Başkanının nelere öncelik verdiği konusunda dikkatinizi çekerim. "AB bir Hıristiyan birlik değil, siyasi birliktir" diyenlere önemle duyurulur.Barroso, konuşmasının devamında, "Türkiye, Yunanistan ile ilişkileri çok iyileştirdi. Aynı şey Ermenistan için de olmalı. Türkler, bir "Ermeni soykırım" iddiasının varlığını kabul etmeli. Orhan Pamuk olayı, temel ifade özgürlüğü hakkı açısından bir utanç. Böyle bir şey düşünülemez. Türk diplomasisi, Ermeni iddialarını ele alırken sofistike olmalı. "Soykırım"ın olmadığını söylemek Avrupalılara gitmez. Türklerin yapabileceği en iyi şeyi Ermenistan ile sınırlarını açmak ve bu ülke ile diplomatik ve ekonomik ilişkileri kurmaktır" diyor.Yani, tarihte yapmadığın bir soykırımı kabul et, sana soykırımcı diyenleri de bağrına bas o zaman bize bir adım atmış olursun demek istiyor. Bunları yap, seni AB'ye hemen alacağım demiyor. Çünkü arkasından tazminat ve toprak talebi gelecek. Adamlar, Doğu Anadolu'yu, Ermenistan olarak, Türkiye'den önce AB'ye almaya çalışıyorlar.Aynı durum, Güneydoğumuz(sözde Kürdistan), İstanbul'umuz(Din devleti) , Karadeniz'imiz(Pontus)? için de söz konusu. Beyler, AP Başkanı Borrell'in, Türkiye'ye geldiği zaman, İstanbul'un tek başına AB'ye girebileceği şeklinde yaptığı açıklama bir dil sürçmesi, ya da tesadüf değildir. Batılı liderlerin ağzından bir ifade çıktığı zaman mutlaka onu bir yere not alın. İlerde lazım olabilir.Barroso, Kıbrıs hakkında da değerlendirmelerde bulundu: "Gerçek budur ki, Kıbrıs (Rum Kesimi) şimdi AB üyesi ve böyle tanınması gerekir. Durumun tarihi zorluklarını hepimiz anlıyoruz ancak Türkler, kulübün bir üyesi ile ilişki kurmayarak erişim sağlanmayacağını anlamalı. Kıbrıs çok küçük olduğu için Türkler, hedeflerini Kıbrıslılar (Rumlar) ile değil, daha büyük oyuncularla çalışarak ulaşabileceğine inanıyor. Bu değişmeli ve Türkler, Kıbrıslılar ile uygar bir diyalogu başlatmalı. Türkler, üyelik için tüm üyelerin onayını almaları gerekeceğini anlamalı. Artık AB hükümetlerinin, değişiklikleri halklarına empoze ettikleri çağda değiliz. Türkler, Avrupalıların kalplerini kazanarak üyelik elde edebilecek."Komisyon Başkanı'nın bu ifadelerinden kısaca şunu çıkarabiliriz, "Ya AB, ya da Kıbrıs. Tercih sizin".Mesele sadece Kıbrıs'la da bitmiyor. Denktaş'ın şu uyarısını dikkate almalıyız: "Kıbrıs Türkiye'nin en haklı davasıdır". Eğer sen en haklı davanda mağlup olursan, Anadolu'yu da kaybedersin, tüm Türkiye'yi de. Çorap söküğü gibi hepsi peşpeşe gider. Evet, beyler. Türkiye'nin tam üyeliğini destekleyen Barroso'nun talepleri bunlar. Biz de diyoruz ki:"Sizin gibi destek veren varken, kösteğe zaten ihtiyaç yok. Ey yetkililer dinleyin, böyle bir AB'ye girmek isteyen yok".
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- ‘Terörsüz Türkiye’, ‘terörsüz’ Türkiye mi? / 08.07.2025
- Batıla karşı Hüseyni duruş evrenseldir / 05.07.2025
- Politika faizi %46: Enflasyon %35 olabilir mi? / 04.07.2025
- Emekliye yüzde 17, doğal gaza yüzde 25 zam! / 03.07.2025
- Peygamber efendimize saldırı kabul edilemez / 02.07.2025
- Orman alanları, ranta açılmamalı / 01.07.2025
- Tel Aviv’de Abraham Anlaşmaları’na ilişkin bir garip pano / 28.06.2025
- 30 Haziran yaklaştıkça ‘mutlak butlan’ tartışması alevleniyor / 27.06.2025
- İsrail-İran savaşında UAEA’nın rolü! / 26.06.2025
- ABD, İsrail ve İran arasında ‘ilginç’ bir ateşkes / 25.06.2025
- Batıla karşı Hüseyni duruş evrenseldir / 05.07.2025
- Politika faizi %46: Enflasyon %35 olabilir mi? / 04.07.2025
- Emekliye yüzde 17, doğal gaza yüzde 25 zam! / 03.07.2025
- Peygamber efendimize saldırı kabul edilemez / 02.07.2025
- Orman alanları, ranta açılmamalı / 01.07.2025
- Tel Aviv’de Abraham Anlaşmaları’na ilişkin bir garip pano / 28.06.2025
- 30 Haziran yaklaştıkça ‘mutlak butlan’ tartışması alevleniyor / 27.06.2025
- İsrail-İran savaşında UAEA’nın rolü! / 26.06.2025
- ABD, İsrail ve İran arasında ‘ilginç’ bir ateşkes / 25.06.2025