Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün, kendisine suikast için tutulmuş Ziya Hurşit'in tetikçileri ile olan sohbeti ve ona karşı tavrı, bana, İmam Ali'nin, kendisini şehit etmek üzere yanına gönderilen tetikçi İbn Mülcem karşısındaki vaziyetini andırıyor (Prof. Dr. Haydar Baş, İmam Ali, s. 743-754).
Prof. Dr. Haydar Baş hocamızın arşiv belgeleriyle ispat ettiği üzere, Gazi M. Kemal Atatürk'ün İmam Ali'nin sulbünden bir seyyid olmasındandır herhalde?
Yahya Galip Kargı'nın naklettiğine göre Atatürk olayı bizzat şöyle anlatıyor:
"Ziya Hurşit'in beni öldürmek için görevlendirdiği iki zavallı vardı. Sorguları yapıldıktan sonra bunlardan birisini yanıma çağırdım. Odada kimse yoktu. Kendisine sordum:
- Sen Mustafa Kemal'i öldürecekmişsin, öyle mi?
- Evet! dedi.
Ben gene sordum:
- Mustafa Kemal, ne yapmış ki onu öldürecektin?
- Fena bir adammış da... Memlekete çok fenalık yapmış!... Sonra, bize onu öldürmek için para da vereceklerdi!...
- Sen Mustafa Kemal'i tanıyor musun?
- Hayır!
- O hâlde, tanımadığın bir adamı, nasıl
öldürecektin?...
- Geçerken işaret edecekler, "Mustafa Kemal, işte budur!" diyeceklerdi. Biz de öldürecektik.
O zaman cebimden tabancamı çıkararak kendisine uzattım:
- Mustafa Kemal benim!... Haydi, al eline tabancayı... Öldür!.. dedim.
Adam, benden bu cevabı alınca, yıldırımla vurulmuş gibi oldu. Bir müddet şaşkın yüzüme baktıktan sonra, diz üstü kapanarak hüngür hüngür ağlamaya başladı" (Kemal Arıburnu, ATATÜRK, Anekdotlar-Anılar, s. 30-31, Ayyıldız Yay., Ankara 1960).
Gazi Paşa'ya ait iki anekdotla bitireyim.
Mussolini'nin Akdeniz illerimize göz diktiği sıralardaydı.
İtalyan elçisi, Atatürk'e Mussolini'nin bazı isteklerini söylemişti. Atatürk bu sözleri bir süre dinledikten sonra:
- Birkaç dakika sonra konuşalım, diyerek başka odaya geçti. Döndüğü zaman asker elbisesi üzerindeydi.
- Şimdi istediğiniz gibi konuşabiliriz sayın elçi, dedi (Hilmi Yücebaş, Atatürk'ün Nükteleri-Fıkraları-Hatıraları, .s. 60, Kültür Kitabevi, İstanbul, 1983).
Türk milletinin ve devletinin haysiyet ve itibarını alâkadar eden konularda her türlü seremoniyi aşar, verilmesi gereken dersi karşısındaki kim olursa olsun verirdi Atatürk.
4 Ekim 1933'te Dolmabahçe Sarayı'nda, İstanbul'a gelen Yugoslavya Kralı İkinci Aleksandr ile Kraliçe Mary'yi kabul etmiş, aynı akşam şereflerine ziyafet vermişti.
Baş başa kaldıklarında Yugoslav kralı:
"Size bir gerçeği anlatmak isterim: 1919'da İngilizler, Ege sahillerinizin işgali için Yunanlılardan evvel bana müracaat ettiler. Çok cazip teklifler de yaptılar. Fakat ben reddettim. Sizi tanıdıktan sonra bu kararımın doğruluğunu bir daha anladım" dedi.
Yugoslav kralı cümlesini tamamlayıp cevap bekler gibi tavır alınca; Atatürk ayağa kalktı, bunun üzerine kral da kalkmıştı. Ona doğru bir iki adım attı ve dudaklarında kendisine çok yakışan anlamlı tebessümü ile elini uzattı:
"Geçmiş olsun Kral Hazretleri" dedi, çünkü, Yunan Kralı Konstantin, ordusu denize döküldükten sonra taç ve tahtını kaybetmişti (Cemal Kutay; Atatürk Olmasaydı?, Aksay Yayınevi, İstanbul, 1998, s. 123).
Gazi'deki devlet adamlığı kumaşı, onun Ehl-i Beyt soylu ulu bir seyyid olması gibi, başka bir nasip!
Prof. Dr. Haydar Baş hocamızın arşiv belgeleriyle ispat ettiği üzere, Gazi M. Kemal Atatürk'ün İmam Ali'nin sulbünden bir seyyid olmasındandır herhalde?
Yahya Galip Kargı'nın naklettiğine göre Atatürk olayı bizzat şöyle anlatıyor:
"Ziya Hurşit'in beni öldürmek için görevlendirdiği iki zavallı vardı. Sorguları yapıldıktan sonra bunlardan birisini yanıma çağırdım. Odada kimse yoktu. Kendisine sordum:
- Sen Mustafa Kemal'i öldürecekmişsin, öyle mi?
- Evet! dedi.
Ben gene sordum:
- Mustafa Kemal, ne yapmış ki onu öldürecektin?
- Fena bir adammış da... Memlekete çok fenalık yapmış!... Sonra, bize onu öldürmek için para da vereceklerdi!...
- Sen Mustafa Kemal'i tanıyor musun?
- Hayır!
- O hâlde, tanımadığın bir adamı, nasıl
öldürecektin?...
- Geçerken işaret edecekler, "Mustafa Kemal, işte budur!" diyeceklerdi. Biz de öldürecektik.
O zaman cebimden tabancamı çıkararak kendisine uzattım:
- Mustafa Kemal benim!... Haydi, al eline tabancayı... Öldür!.. dedim.
Adam, benden bu cevabı alınca, yıldırımla vurulmuş gibi oldu. Bir müddet şaşkın yüzüme baktıktan sonra, diz üstü kapanarak hüngür hüngür ağlamaya başladı" (Kemal Arıburnu, ATATÜRK, Anekdotlar-Anılar, s. 30-31, Ayyıldız Yay., Ankara 1960).
Gazi Paşa'ya ait iki anekdotla bitireyim.
Mussolini'nin Akdeniz illerimize göz diktiği sıralardaydı.
İtalyan elçisi, Atatürk'e Mussolini'nin bazı isteklerini söylemişti. Atatürk bu sözleri bir süre dinledikten sonra:
- Birkaç dakika sonra konuşalım, diyerek başka odaya geçti. Döndüğü zaman asker elbisesi üzerindeydi.
- Şimdi istediğiniz gibi konuşabiliriz sayın elçi, dedi (Hilmi Yücebaş, Atatürk'ün Nükteleri-Fıkraları-Hatıraları, .s. 60, Kültür Kitabevi, İstanbul, 1983).
Türk milletinin ve devletinin haysiyet ve itibarını alâkadar eden konularda her türlü seremoniyi aşar, verilmesi gereken dersi karşısındaki kim olursa olsun verirdi Atatürk.
4 Ekim 1933'te Dolmabahçe Sarayı'nda, İstanbul'a gelen Yugoslavya Kralı İkinci Aleksandr ile Kraliçe Mary'yi kabul etmiş, aynı akşam şereflerine ziyafet vermişti.
Baş başa kaldıklarında Yugoslav kralı:
"Size bir gerçeği anlatmak isterim: 1919'da İngilizler, Ege sahillerinizin işgali için Yunanlılardan evvel bana müracaat ettiler. Çok cazip teklifler de yaptılar. Fakat ben reddettim. Sizi tanıdıktan sonra bu kararımın doğruluğunu bir daha anladım" dedi.
Yugoslav kralı cümlesini tamamlayıp cevap bekler gibi tavır alınca; Atatürk ayağa kalktı, bunun üzerine kral da kalkmıştı. Ona doğru bir iki adım attı ve dudaklarında kendisine çok yakışan anlamlı tebessümü ile elini uzattı:
"Geçmiş olsun Kral Hazretleri" dedi, çünkü, Yunan Kralı Konstantin, ordusu denize döküldükten sonra taç ve tahtını kaybetmişti (Cemal Kutay; Atatürk Olmasaydı?, Aksay Yayınevi, İstanbul, 1998, s. 123).
Gazi'deki devlet adamlığı kumaşı, onun Ehl-i Beyt soylu ulu bir seyyid olması gibi, başka bir nasip!
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019