Devlet politikalarını, devletlerin kurucuları belirler. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucuları, devlet politikası olarak her alanda 'tam bağımsız' olmayı seçtiler. Atatürk, 1 Mart 1922'de Büyük Millet Meclisi'nin üçüncü toplantı yılını açarken, bu politikayı şu sözlerle özetliyordu: "Bugünkü savaşımızın gayesi tam bağımsızlıktır. Bağımsızlığın bütünlüğü ise ancak mali bağımsızlık ile mümkündür". Yine Atatürk, 27 Ocak 1923 yılında İzmir'de annesinin mezarını ziyaret ederken, mezar başında şunları söyler: "Annemin mezarının önünde ve Allah'ın huzurunda ant içiyorum, bu kadar kan dökerek milletin elde ettiği egemenliğin korunması ve savunulması için gerekirse, canımı feda etmek vicdan ve namus borcum olsun" (Atatürk, Din ve Din Adamları, Prof. Dr. Ali Sarıkoyuncu, s.14).Hal böyle iken, politikacılarımız kalkıyor, kendi siyasi, sosyal ve kültürel tercihleri olan AB üyeliğini, devlet politikası olarak millete yutturmaya çalışıyorlar. Meselâ, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Kopenhag Kriterleri konusunda, Hürriyet Gazetesi'nden Ertuğrul Özkök'e şöyle diyebiliyor: "Kopenhag Kriterleri'ni kabul ettik. Bu artık parti meselesi olmaktan çıkıp devlet politikası haline geldi". Halbuki siyasi partilerin, böyle bir hakkı ve yetkisi yoktur. Her ülkede siyasi partiler, devlet politikasını gerçekleştirmek için yarışırlar. Türkiye'de ise bu yarış, AB'ye üye olma yolunda sürdürülüyor. Saadet Partisi de, yarışa katılanlar arasında. Saadet Partililer, niçin AB'ci olduklarını şöyle izah ediyorlar: "SP Türkiye'nin, AB'nin onurlu ve eşit bir üyesi olmasını istiyor ve bu yolda atılacak her adıma destek vermeye hazır. Değişen küresel dengeler neticesinde, düne kadar kendisini 'Hıristiyan Klüp' olarak tanımlayan AB, bugün o tanımı attı ve kendisini insan haklarına saygılı, demokratik, özgür, adil, hukuki ve müreffeh bir ortak platform olarak tanımlamakta. SP olarak bizler, böyle bir birlikteliğin içinde olmamız gerektiğine inanıyoruz". (Saadet Bülteni, 25 Temmuz-5 Ağustos, 2002, sayı 22, s.7). İşte, bütün siyasi parti liderlerinin, böylesine savrulduğu bir ortamda, BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, tek başına bağımsızlığı bayraklaştırdı ve devlet politikamızı sonuna kadar savundu, savunmaya da devam ediyor. Devlet politikasını değiştirmeye yeltenenler, Atatürk'ün "muasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkma" hedefini, Batılılaşma ve AB'ye üyelik olarak algılıyorlar. Ne var ki, Atatürk'ün, söylediği ve yaptığı, Batılılaşmak, Avrupalılaşmak değil, çağdaşlaşmaktı. Bunun böyle olduğunu gören Amerikan Associadet Prens muhabiri Miss Ring, Atatürk'e şöyle bir soru sorar: "Türkiye ne zaman Batılılaşacak ve Amerikanlaşacaktır?". Atatürk şu cevabı verir: "Türkiye maymun değildir, hiçbir milleti taklit etmeyecektir. Türkiye, ne Batılılaşacak, ne de Amerikanlaşacaktır, yalnızca özleşecektir". Doç.Dr. Hüner Coşkun da, "Atatürk'ün tek isteği, Türkiye'nin de, çağdaş devletler topluluğu içerisinde itibarlı ve onurlu yerini alabilmesiydi" diyor ve şunları ilave ediyor: "Atatürk'ten sonra gelen politikacılar, bu hedeften saptılar. Bugün iktidarda olan AKP hükümeti de çağdaşlaşmayı değil, Avrupalı devletlerin buyruklarına uymak ve onların verdikleri yönergeler çerçevesinde ülkeyi yönetmek suretiyle, Avrupa'ya uymayı hedeflemektedir. Türkiye, bu yoldan giderek uluslararası toplumun kişilikli ve itibarlı bir üyesi olamaz". Peki, AB üyesi olabilir mi? Bu sorunun cevabını da, Serdar Turgut'tan alalım: "Avrupa rüyası bir masaldır, o masal bizlere her gün yapılan propaganda bombardımanıyla anlatıldığı gibi de değildir, onlar yalandır, doğrusu ise Avrupa'nın kaosa sürüklenen dünyada girişmiş olduğu güç savaşında Türkiye'yi 'harcanacak ülke' olarak gördüğüdür. İşin acıklı yanı Türkiye'de bazı kesimlerin bu 'harcanma' sürecinde korkunç bir şekilde umursamaz davranmaları ve kendi ülkeleriyle sürekli oynanmasına zevkle katılmalarıdır". (Akşam Gazetesi,17 Haziran 2004).Bu durumda millet olarak bize düşen görev, devlet politikamıza, yani bağımsızlığımıza sahip çıkmaktır. Bir başka deyişle, sahip çıkanlarla bir ve beraber olmaktır.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018