Avrupa Birliği sürecinde Türkiye'nin elinin-kolunun en uygun biçimde bağlandığı konusunda II. Kuvay-ı Milliye'nin mimarı Prof. Dr. Haydar Baş beyin ve Bağımsız Türkiye Partisi kadrolarının uyarılarını son derece ciddiye almak gerektiği kanaatindeyim.
Türkiye'nin eli-kolu, siyasal olarak bağlanmaktadır. Hukuki olarak bağlanmaktadır. Ekonomik olarak bağlanmaktadır. Kültürel olarak bağlanmaktadır. Dinsel ve tinsel olarak bağlanmaktadır.
Global ahtapot, Türkiye'yi sarıp sarmalamaktadır.
Diyeceksiniz ki, bu işin dinle, diyanetle ne alakası var?
Alaka da ne demek; işin esası ve merkezi bizzat din ve diyanetle ilgilidir.
Dolayısıyla şu AB sürecinde, Diyanet İşleri'mizin manevralarının da son derece yakın takibe alınması gerektiğini düşünüyorum.
Çünkü AB işi, aynı zamanda din işi...
AB, Hristiyanlık merkezli bir oluşum...
Avrupa Konvansiyonu tarafından hazırlanan Avrupa Anayasası'nda, AB ve Avrupa, Hıristiyanlığa göre tanımlanmaktadır.
AB'nin "Hristiyanlık ekseninde tanımlanması"nda görüş birliği var; tartışma, "tanımlamanın nasıllığı"nda...
Avrupa Konvansiyonu, bu Hristiyan tanımlamayı hangi ifadelerle yapalım, diye eşiniyor.
İtalya Senato Başkanı Marcello Pera, "Avrupa Anayasası'nda Hıristiyan Avrupa tanımını yazmaktan ziyade Hıristiyan değerlerinin belirtilmesi daha iyi olur'' teklifini getiriyor. Bu arada İtalya Başbakan Yardımcısı Gianfranco Fini, "Türkiye'nin Müslüman olması nedeniyle Avrupa Birliği'ne girmesinin zor olduğu''nu gizlemiyor tabii.
Öte yandan başkanlığını Valery Giscard d'Estaing'in yaptığı Avrupa Konvansiyonu'nun, 2004 yılı sonuna kadar Avrupa Anayasası'nı hazırlaması öngörülüyor.
Tanımlama işinin de bu tarihe kadar netleşmesi lazım.
Şimdi siz, belki zannediyorsunuz ki, AB ile ilgili sadece Kıbrıs'ın Rumların denetimine sokulması, Ege kıta sahanlığının Yunanlıların isteğine göre şekillendirilmesi, Kopenhag paketine sarılı 'mikrokültürel bölünmeler'in fişeklemesiyle Türkiye'nin coğrafik parçalanması, idamın kaldırılması ve sair türden bizimkilerin işleri sıkıştı.
Avrupa Konvansiyonu'nda da Anayasal tanımlamalar, idari yaplanmalar sıkıştı.
İşte bunlardan biri de, Avrupa'nın Hristiyan olarak tanımlanmasıdır.
Global odaklar, epeyce zamandan beri dünyaya bunu yedirmeye, sindirtmeye çalışıyor.
Globalistlerin çabaları, yerel, dar zamanlı ve "muharref" diye adlandırılan ve "aslından uzaklaştırılmış" kanati yerleşik olan Hristiyanlığı, insanlığın ortak değerlerinin "global şemsiyesi" haline dönüştürmüştür.
Buradaki muhtemel tek engel ise, "son ve yegane hak din olduğu dini kaynaklarında açıkça belirtilen İslam" mensuplarının refleksleri ve karşı ataklarıdır.
Bu noktada asırlar boyunca insanlığa adaletle muamele etmiş ve İslam'ın bayraktarlığını üstlenmiş Türk Milleti'nin refleksleri bir yana, dünyanın sair milletlerinin tepkileri bir tarafa olarak düşünülmektedir. Dolayısıyla, AB sürecinde öncelikle bu muhtemel Türk refleksinin boşaltılıp "globalizmin önünü kesmeyecek yumuşaklıkta bir İslam" anlayışı öngörülmüştür.
Böylece, bu "dönüştürülmüş global dindarlar" eliyle, suriçi İstanbul'da bir "ekümenik patriklik" kurulması, Ayasofya'nın Avrupa Konseyi'nin istekleri istikametinde kiliseye çevrilmesi ve kadîm medeniyetlerin müzesi olarak görülen Anadolu'nun misyonerler yoluyla yeniden Hristiyanlaştırılması kolaylıkla mümkün olacaktır.
1990'li yıllardan sonraki AB sürecinde yoğunlaştırılan "dinlerarası diyalog" yöntemi, önce bazı sivil topluluklar vasıtasıyla tabana yayılırken, siyasi iradelerin de bu işe hazır olduğu varsayıldığı süreçte faaliyetlere resmi kisve kazandırıldı. Diyanet, bu noktadan sonra misyonu devraldı.
Uzun zamandan beri Diyanet'in atraksiyonlarının bu pencereden tahlili önem arzetmektedir. Bu bağlamda Diyanet'in geçtiğimiz 15-18 Mayıs günlerinde İstanbul'da yaptığı Güncel Dini Meseleler İstişare Toplantısını, 2000 Mayıs'ındaki Uluslararası Avrupa Birliği Şûrası ile iki hafta önce Papalık'la yaptığı "Niyet Mutabakatı"ndan ayrı düşünmek safdillik olur.
Yani, Türkiye'nin eli-kolu, sadece ekonomik, siyasal ve hukuki iplerle bağlanmıyor.
Bilmem anlatabildim mi?
Dilerseniz, yarın Papalık, Diyanet ve AB çerçevesini ele alalım.
Türkiye'nin eli-kolu, siyasal olarak bağlanmaktadır. Hukuki olarak bağlanmaktadır. Ekonomik olarak bağlanmaktadır. Kültürel olarak bağlanmaktadır. Dinsel ve tinsel olarak bağlanmaktadır.
Global ahtapot, Türkiye'yi sarıp sarmalamaktadır.
Diyeceksiniz ki, bu işin dinle, diyanetle ne alakası var?
Alaka da ne demek; işin esası ve merkezi bizzat din ve diyanetle ilgilidir.
Dolayısıyla şu AB sürecinde, Diyanet İşleri'mizin manevralarının da son derece yakın takibe alınması gerektiğini düşünüyorum.
Çünkü AB işi, aynı zamanda din işi...
AB, Hristiyanlık merkezli bir oluşum...
Avrupa Konvansiyonu tarafından hazırlanan Avrupa Anayasası'nda, AB ve Avrupa, Hıristiyanlığa göre tanımlanmaktadır.
AB'nin "Hristiyanlık ekseninde tanımlanması"nda görüş birliği var; tartışma, "tanımlamanın nasıllığı"nda...
Avrupa Konvansiyonu, bu Hristiyan tanımlamayı hangi ifadelerle yapalım, diye eşiniyor.
İtalya Senato Başkanı Marcello Pera, "Avrupa Anayasası'nda Hıristiyan Avrupa tanımını yazmaktan ziyade Hıristiyan değerlerinin belirtilmesi daha iyi olur'' teklifini getiriyor. Bu arada İtalya Başbakan Yardımcısı Gianfranco Fini, "Türkiye'nin Müslüman olması nedeniyle Avrupa Birliği'ne girmesinin zor olduğu''nu gizlemiyor tabii.
Öte yandan başkanlığını Valery Giscard d'Estaing'in yaptığı Avrupa Konvansiyonu'nun, 2004 yılı sonuna kadar Avrupa Anayasası'nı hazırlaması öngörülüyor.
Tanımlama işinin de bu tarihe kadar netleşmesi lazım.
Şimdi siz, belki zannediyorsunuz ki, AB ile ilgili sadece Kıbrıs'ın Rumların denetimine sokulması, Ege kıta sahanlığının Yunanlıların isteğine göre şekillendirilmesi, Kopenhag paketine sarılı 'mikrokültürel bölünmeler'in fişeklemesiyle Türkiye'nin coğrafik parçalanması, idamın kaldırılması ve sair türden bizimkilerin işleri sıkıştı.
Avrupa Konvansiyonu'nda da Anayasal tanımlamalar, idari yaplanmalar sıkıştı.
İşte bunlardan biri de, Avrupa'nın Hristiyan olarak tanımlanmasıdır.
Global odaklar, epeyce zamandan beri dünyaya bunu yedirmeye, sindirtmeye çalışıyor.
Globalistlerin çabaları, yerel, dar zamanlı ve "muharref" diye adlandırılan ve "aslından uzaklaştırılmış" kanati yerleşik olan Hristiyanlığı, insanlığın ortak değerlerinin "global şemsiyesi" haline dönüştürmüştür.
Buradaki muhtemel tek engel ise, "son ve yegane hak din olduğu dini kaynaklarında açıkça belirtilen İslam" mensuplarının refleksleri ve karşı ataklarıdır.
Bu noktada asırlar boyunca insanlığa adaletle muamele etmiş ve İslam'ın bayraktarlığını üstlenmiş Türk Milleti'nin refleksleri bir yana, dünyanın sair milletlerinin tepkileri bir tarafa olarak düşünülmektedir. Dolayısıyla, AB sürecinde öncelikle bu muhtemel Türk refleksinin boşaltılıp "globalizmin önünü kesmeyecek yumuşaklıkta bir İslam" anlayışı öngörülmüştür.
Böylece, bu "dönüştürülmüş global dindarlar" eliyle, suriçi İstanbul'da bir "ekümenik patriklik" kurulması, Ayasofya'nın Avrupa Konseyi'nin istekleri istikametinde kiliseye çevrilmesi ve kadîm medeniyetlerin müzesi olarak görülen Anadolu'nun misyonerler yoluyla yeniden Hristiyanlaştırılması kolaylıkla mümkün olacaktır.
1990'li yıllardan sonraki AB sürecinde yoğunlaştırılan "dinlerarası diyalog" yöntemi, önce bazı sivil topluluklar vasıtasıyla tabana yayılırken, siyasi iradelerin de bu işe hazır olduğu varsayıldığı süreçte faaliyetlere resmi kisve kazandırıldı. Diyanet, bu noktadan sonra misyonu devraldı.
Uzun zamandan beri Diyanet'in atraksiyonlarının bu pencereden tahlili önem arzetmektedir. Bu bağlamda Diyanet'in geçtiğimiz 15-18 Mayıs günlerinde İstanbul'da yaptığı Güncel Dini Meseleler İstişare Toplantısını, 2000 Mayıs'ındaki Uluslararası Avrupa Birliği Şûrası ile iki hafta önce Papalık'la yaptığı "Niyet Mutabakatı"ndan ayrı düşünmek safdillik olur.
Yani, Türkiye'nin eli-kolu, sadece ekonomik, siyasal ve hukuki iplerle bağlanmıyor.
Bilmem anlatabildim mi?
Dilerseniz, yarın Papalık, Diyanet ve AB çerçevesini ele alalım.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019