Hükümet, dış politikada tarihi hatalar işlemiş, o hataları görüp dönmesi gerekirken, maalesef inat etmiş ve hatalarını katmerleştirmiştir. En büyük tarihi hata ise, Büyük Ortadoğu Projesi'nin desteklenmesi ve eş başkanlığının üstlenilmesi olmuştur.
Devlet adamları, dış politikada bin ölçerler, bir biçerler. Bundan dolayıdır ki, devlet adamları dış politikada kolay kolay hataya düşmezler. Bilirler ki, dış politikada hataları düzeltmek, uzun zaman ve sabır isteyen zor bir iştir. Çok kere de hatalar asla düzeltilemez.
Büyük Ortadoğu Projesi'nin gerçek sahibi Yahudilerdir. Çünkü o projenin gerçekleşmesi halinde kârlı çıkacak olan tek ülke İsrail'dir. Eski Ahid ve Yahudilerin tanrısı Yehova'nın vaatlerine dayandırılan bu projenin, baş mimarı da etnik ayrıştırma uzmanı olarak tanınan Yugoslavya'yı parçalayan Richard Hoolbrooke'dir.
Büyük Ortadoğu Projesi, İslâm ülkelerini demokratikleştirme projesi olarak sunuldu. Gerçekte ise bu projenin ana hedefi, Ortadoğu'da etnik ve mezhepsel yapıya dayalı yeni haritalar çizmek ve İsrail'in güvenliğini sağlamaktır. Ne yazık ki, Türkiye, gözü kapalı bir şekilde söz konusu projede rol almış, daha doğrusu tuzağa düşürülmüştür.
Şimdi yeni Başbakan Binali Yıldırım, "Düşmanlarımızı azaltıp, dostlarımızı arttıracağız" diyerek, hatalarından döneceklerinin işaretini veriyor. Onlardan beklenen, ilkönce en büyük tarihi hatadan dönmeleridir. Türkiye, o tarihi hata yüzünden dostları düşman, düşmanları da dost görmeye başlamış, yani dostu düşmanı tanımaz hale gelmiştir.
ABD ve İsrail'i hâlâ dost kabul edenler, dostları arttıracağız derken, farkında olmadan düşmanları arttırırlar. ABD ve İsrail kendi aralarında dosttan öte, ayrılmaz bir bütündürler. O bakımdan biriyle dost, diğeriyle düşman olmak imkânsızdır.
Harvard Üniversitesi'nden Tony Smith, ABD'nin İsrail'le sürekli dost kalmasının yolunu şöyle gösteriyor: "İsrail'le dost olmanın gerçekte çok basit bir anlamı var: İsrail kendisi tek başına Arap komşularıyla ilişkilerinin şartlarını belirlesin ve ABD bu şartları her hâlükârda onaylasın." Türkiye de İsrail'le dost olacaksa, aynı yolu izlemek zorundadır. Bir başka deyişle hem Müslümanlarla, hem de İsrail'le dost olmak mümkün değildir.
Milletler arasındaki dostluk ve düşmanlıklar tarihi süreçten geçerek oluşurlar. Öyle birkaç sembolik jestlerle, dahası yalan ve aldatmacalar üzerine dostluklar kurulamaz. Bakınız Türkiye, yıllardır AB üyesi olmak için uğraşıyor ve dayatmaların hepsine boyun eğiyor, buna rağmen yine de üyelik kapısı aralanmıyor.
Bunun yegâne sebebi Batılıların genlerine işlemiş olan İslâm düşmanlığıdır. O düşmanlık asırlarca süren ve hâlen de sürmekte olan Haçlı Seferlerini doğurmuştur. Böyle olmasaydı, 1917'de Kudüs'e giren İngiliz orduları komutanı Edmund Allenby, Selâhaddin Eyyübi'nin kabrini tekmeleyerek, "Kalk Selâhaddin biz yine geldik" demez ve Haçlı Seferlerine vurgu yapmazdı.
Hâsılı millet, tarihi hata yaparak, tarihi dostlarımızla ilişkilerimizi bozan AKP'den dostlarımızı arttırmasını beklemiyor. Bozduğu ilişkilerimizi eski seviyeye getirmesi, onlar için büyük başarı sayılabilir. Bunun da yolu, Büyük Ortadoğu Projesi'nin eş başkanlığını terk etmekten ve o projeye karşı Müslümanların lehine olacak bir proje hazırlamaktan geçer.
Devlet adamları, dış politikada bin ölçerler, bir biçerler. Bundan dolayıdır ki, devlet adamları dış politikada kolay kolay hataya düşmezler. Bilirler ki, dış politikada hataları düzeltmek, uzun zaman ve sabır isteyen zor bir iştir. Çok kere de hatalar asla düzeltilemez.
Büyük Ortadoğu Projesi'nin gerçek sahibi Yahudilerdir. Çünkü o projenin gerçekleşmesi halinde kârlı çıkacak olan tek ülke İsrail'dir. Eski Ahid ve Yahudilerin tanrısı Yehova'nın vaatlerine dayandırılan bu projenin, baş mimarı da etnik ayrıştırma uzmanı olarak tanınan Yugoslavya'yı parçalayan Richard Hoolbrooke'dir.
Büyük Ortadoğu Projesi, İslâm ülkelerini demokratikleştirme projesi olarak sunuldu. Gerçekte ise bu projenin ana hedefi, Ortadoğu'da etnik ve mezhepsel yapıya dayalı yeni haritalar çizmek ve İsrail'in güvenliğini sağlamaktır. Ne yazık ki, Türkiye, gözü kapalı bir şekilde söz konusu projede rol almış, daha doğrusu tuzağa düşürülmüştür.
Şimdi yeni Başbakan Binali Yıldırım, "Düşmanlarımızı azaltıp, dostlarımızı arttıracağız" diyerek, hatalarından döneceklerinin işaretini veriyor. Onlardan beklenen, ilkönce en büyük tarihi hatadan dönmeleridir. Türkiye, o tarihi hata yüzünden dostları düşman, düşmanları da dost görmeye başlamış, yani dostu düşmanı tanımaz hale gelmiştir.
ABD ve İsrail'i hâlâ dost kabul edenler, dostları arttıracağız derken, farkında olmadan düşmanları arttırırlar. ABD ve İsrail kendi aralarında dosttan öte, ayrılmaz bir bütündürler. O bakımdan biriyle dost, diğeriyle düşman olmak imkânsızdır.
Harvard Üniversitesi'nden Tony Smith, ABD'nin İsrail'le sürekli dost kalmasının yolunu şöyle gösteriyor: "İsrail'le dost olmanın gerçekte çok basit bir anlamı var: İsrail kendisi tek başına Arap komşularıyla ilişkilerinin şartlarını belirlesin ve ABD bu şartları her hâlükârda onaylasın." Türkiye de İsrail'le dost olacaksa, aynı yolu izlemek zorundadır. Bir başka deyişle hem Müslümanlarla, hem de İsrail'le dost olmak mümkün değildir.
Milletler arasındaki dostluk ve düşmanlıklar tarihi süreçten geçerek oluşurlar. Öyle birkaç sembolik jestlerle, dahası yalan ve aldatmacalar üzerine dostluklar kurulamaz. Bakınız Türkiye, yıllardır AB üyesi olmak için uğraşıyor ve dayatmaların hepsine boyun eğiyor, buna rağmen yine de üyelik kapısı aralanmıyor.
Bunun yegâne sebebi Batılıların genlerine işlemiş olan İslâm düşmanlığıdır. O düşmanlık asırlarca süren ve hâlen de sürmekte olan Haçlı Seferlerini doğurmuştur. Böyle olmasaydı, 1917'de Kudüs'e giren İngiliz orduları komutanı Edmund Allenby, Selâhaddin Eyyübi'nin kabrini tekmeleyerek, "Kalk Selâhaddin biz yine geldik" demez ve Haçlı Seferlerine vurgu yapmazdı.
Hâsılı millet, tarihi hata yaparak, tarihi dostlarımızla ilişkilerimizi bozan AKP'den dostlarımızı arttırmasını beklemiyor. Bozduğu ilişkilerimizi eski seviyeye getirmesi, onlar için büyük başarı sayılabilir. Bunun da yolu, Büyük Ortadoğu Projesi'nin eş başkanlığını terk etmekten ve o projeye karşı Müslümanların lehine olacak bir proje hazırlamaktan geçer.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018