2001 yılı Şubat ayında sabit kur politikası bir gecede, baskın bir devalüasyonla terk edildi. Dalgalı kur politikası sonucunda ABD dolarının 1.650.000 TL'ye kadar kontrolsüzce artmasından sonra, Ekim 2001'den beri kurlar düşüyor, dolar TL'ye karşı değer kaybediyor. Bu düşüş yılbaşından beri neredeyse istikrar kazandı ve dolar kuru 1.300.000'lere kadar gerileyip, burada çıpaladı.
Şubat ve Mart aylarında enflasyon verilerinin de düşük çıkmasıyla birlikte her daim hükümet (Derviş, IMF) yanlısı ekonomistler arasında "gördünüz mü; istikrar başladı avazları" çıkmaya başladı. Bu kişiler devalüasyon olup dolar çıktığında fakirleştik diyenler, kur düştüğünde niye çıkıp iyi yoldayız demiyorlar diye de soruyorlar.
Bu zevatın itham ettiği gruptan bir kişi olarak hemen söyleyeyim: Dolar düşüyor diye maalesef sevinemiyorum zira iyi yolda değiliz. Ekonomik krizi çıkaranları, kurtarıcı olarak gönderilenleri de kurun seviyesine değil artış ya da azalış, kısa süreli volatiliteye bakıp değerlendirdik, eleştirdik. Zira o günlerde memleketin ekonomisi tamamen kurlara kilitlenmişti ve her türlü ekonomik karar, kurlardaki belirsizlikten dolayı erteleniyor, tüketim, üretim ve yatırım belirsizlik yüzünden durma noktasına geliyordu. İşalemi, şu kur bir istikrar kazansın da yeter ki 1 dolar= 2 milyon'a çıpa atsın diyordu.
Şimdi ise kur 1.300.000'lerde istikrarlı görünüyor, ancak herkes yine de tedirgin zira bu sistemde yani dalgalı kur politikasında kimse yarın ne olacağını bilmiyor. Altı aydır dövizin değer kaybetmiş olması, 2 aydır doların aynı yerde sayması yarın için bir garanti sunmuyor. Devlet bu sistemde müdahale edemiyor ve piyasa bir kaç büyük, son tahlilde yabancı odağın inisiyatifine kalıyor. Bunların başında ise IMF geliyor. IMF'nin herhangi bir sebeple Türkiye'ye açtığı krediyi durdurması ve birkaç batılı büyük bankanın onu izlemesi bir anda herşeyin alt üst olmasına yol açabilir. IMF'nin Türkiye'ye olan yaklaşımının ise tamamen siyasi açıdan olduğunu gören akl-ı selim sahipleri endişe ediyor. Özellikle Haziran ayındaki yüklü dış borç ödemeleri zamanında siyasi konularda baskı bekleyebiliriz.
Bizimki gibi bir coğrafyada ise siyaseten her konuda bağımsız olmak gerekirken, ekonomik bağımsızlık tam istiklalin olmazsa olmaz parçasıdır. Yani ortada şöyle bir denklem var: kurdaki istikrarı korumak istiyorsak, vatanımızdaki istiklalden vazgeçmek zorundayız.
Kurdaki düşüşün ekonominin diğer dengelerini nasıl etkilediğini, ihracata, ithalata, reel faizlere, diğer makro dengelere ve geçim derdindeki vatandaşa nasıl yansıdığını ise sonraki yazılarımızda göreceğiz.
Şubat ve Mart aylarında enflasyon verilerinin de düşük çıkmasıyla birlikte her daim hükümet (Derviş, IMF) yanlısı ekonomistler arasında "gördünüz mü; istikrar başladı avazları" çıkmaya başladı. Bu kişiler devalüasyon olup dolar çıktığında fakirleştik diyenler, kur düştüğünde niye çıkıp iyi yoldayız demiyorlar diye de soruyorlar.
Bu zevatın itham ettiği gruptan bir kişi olarak hemen söyleyeyim: Dolar düşüyor diye maalesef sevinemiyorum zira iyi yolda değiliz. Ekonomik krizi çıkaranları, kurtarıcı olarak gönderilenleri de kurun seviyesine değil artış ya da azalış, kısa süreli volatiliteye bakıp değerlendirdik, eleştirdik. Zira o günlerde memleketin ekonomisi tamamen kurlara kilitlenmişti ve her türlü ekonomik karar, kurlardaki belirsizlikten dolayı erteleniyor, tüketim, üretim ve yatırım belirsizlik yüzünden durma noktasına geliyordu. İşalemi, şu kur bir istikrar kazansın da yeter ki 1 dolar= 2 milyon'a çıpa atsın diyordu.
Şimdi ise kur 1.300.000'lerde istikrarlı görünüyor, ancak herkes yine de tedirgin zira bu sistemde yani dalgalı kur politikasında kimse yarın ne olacağını bilmiyor. Altı aydır dövizin değer kaybetmiş olması, 2 aydır doların aynı yerde sayması yarın için bir garanti sunmuyor. Devlet bu sistemde müdahale edemiyor ve piyasa bir kaç büyük, son tahlilde yabancı odağın inisiyatifine kalıyor. Bunların başında ise IMF geliyor. IMF'nin herhangi bir sebeple Türkiye'ye açtığı krediyi durdurması ve birkaç batılı büyük bankanın onu izlemesi bir anda herşeyin alt üst olmasına yol açabilir. IMF'nin Türkiye'ye olan yaklaşımının ise tamamen siyasi açıdan olduğunu gören akl-ı selim sahipleri endişe ediyor. Özellikle Haziran ayındaki yüklü dış borç ödemeleri zamanında siyasi konularda baskı bekleyebiliriz.
Bizimki gibi bir coğrafyada ise siyaseten her konuda bağımsız olmak gerekirken, ekonomik bağımsızlık tam istiklalin olmazsa olmaz parçasıdır. Yani ortada şöyle bir denklem var: kurdaki istikrarı korumak istiyorsak, vatanımızdaki istiklalden vazgeçmek zorundayız.
Kurdaki düşüşün ekonominin diğer dengelerini nasıl etkilediğini, ihracata, ithalata, reel faizlere, diğer makro dengelere ve geçim derdindeki vatandaşa nasıl yansıdığını ise sonraki yazılarımızda göreceğiz.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Mustafa Talhaoğlu / diğer yazıları
- KOBİ'lerle kalkınma / 21.06.2002
- Kâr/zarar / 24.05.2002
- Amerika AŞ.'nin Sonu mu Geliyor ? / 21.05.2002
- Enron ve Türkiye / 11.05.2002
- Merkez ve Büyüme / 07.05.2002
- Vergiler / 29.04.2002
- Devlet desteklemiş, Japon yapmış... / 25.04.2002
- Krizden harcamayla mı çıkılır yoksa tasarrufla mı? / 23.04.2002
- Dolar düşüyor. Sevinelim mi ? / 09.04.2002
- Yeni ekonomik program / 28.03.2002
- Kâr/zarar / 24.05.2002
- Amerika AŞ.'nin Sonu mu Geliyor ? / 21.05.2002
- Enron ve Türkiye / 11.05.2002
- Merkez ve Büyüme / 07.05.2002
- Vergiler / 29.04.2002
- Devlet desteklemiş, Japon yapmış... / 25.04.2002
- Krizden harcamayla mı çıkılır yoksa tasarrufla mı? / 23.04.2002
- Dolar düşüyor. Sevinelim mi ? / 09.04.2002
- Yeni ekonomik program / 28.03.2002