Gün geçmiyor ki enerji konusunda bir sansasyon, şaibe ya da kötü bir habergelmesin. Gerek ülkemizde gerekse dünyanın bir çok yerinde durum böyle. Özellikle liberalizm ve özelleştirme yanlısı politikaların acımasızca ve tartışmasızca uygulandığı son 20 yılllık dönemde, enerji gibi hayati önemi haiz ve gelir potansiyeli iştah kabartan bir sektörde de önemli gelişmeler oldu.
ABD başta olmak üzere birçok devlet enerji konusunda devlet yatırımlarını tamamen özel sektöre devrederek enerji (elektrik, doğalgaz, petrol) üretimini ve üretilen enerjinin dağıtımını özel sektöre devretti. Tabi özelleştirilen kuruluşların yapıları tekel ya da kartel haline gelip, enerjiyi kullanan halkı ve sanayiyi istismar etmeye müsait olduğu için bu konularda önleyici tedbirler düşünüldü.
ABD'deki kadar ciddi olmasa da Türkiye'de de enerji ile ilgili düzenleyici kanunlar, örneğin ilgili RTÜK maddesi gibi (medyada belli oranda pay sahibi olanların devlet ihalelerine giremeyecekleri şeklinde) çıkarıldı. Şimdilerde RTÜK kanununu yeniden düzenlemeye çalışan bir kısım medya destekli kampanyanın altında enerji iştahı da yatıyor. Kanunu geçirmek isteyenler bir anlamda diyorlarki bu ülkede devlet de, enerji de, medya da, borsa da onların olsun; kendilerine her konuda tekelleşme hakkı tanınsın. Oysa tekelleşmeye -en azından kendi ülkesinde- daha gayretle engel olmaya çalışan ABD'de bile enerjide özel sektörün halkı nasıl sömürdüğü, ENRON vakası ile su yüzüne çıkmaya başladı. ENRON şirketinin ani iflası ile ortaya çıkan karanlık ilişkiler ve belgeler ağı çözüldükçe şirketin özellikle ABD'nin en büyük eyaletlerinden California'da enerji piyasasında nasıl hizmet etmek ve kanunlara uymak yerine spekülasyon ile haksız kazanç sağladığı anlaşıldı.
ENRON'un marifetleri arasında elektrik üretimini bilerek kısarak enerji darboğazı oluşturup yetkilileri yüksek fiyattan enerji almaya ikna edince, kıstığı enerjiyi yeniden dolaşıma vermek birincisi. Bunun için enerjiyi doğrudan kısamazlarsa, bilerek boş hatları bırakıp yoğun hatları kullanarak enerji kaybını çoğaltmayı denemişler.
ENRON'un diğer bir hilesi eyalette enerji darboğazı oluşturmak için ürettiği enerjiyi komşu eyaletlerde paravan şirketlere gönderip, daha sonra onlardan yüksek fiyatla geri alıp yine bu yüksek fiyatla devlete satarak kar sağlamak da var.
Daha birçok benzer karanlık işlere imza atan ENRON, bu taktiklerini dünya üzerinde yatırım yaptığı birçok ülkede de uygulamış. Örneğin Arjantin'de başkentin su dağıtım hatlarını o zamanki başkan baba Bush'un oğlu, şimdiki Bush Jr. devlet bakanına bizzat baskı yaparak ENRON'a devrettirmiş. Devlet Bakanı şahsı için aldığı az bir komisyon karşılığında ülkesinin altyapısını ENRON'a satmış. Şu an ENRON sayesinde Buenos Aires musluklarından su yerine lağım akıyor denebilir. ENRON, bu arada bizim ülkemizde de Trakya bölgesinde enerji işlerine küçük ortak olarak adım atmıştı. Batmasaydı, kimbilir neler yapacaktı...
Gerçi bu konuda şöyle de düşünebiliriz: Türkiye halen İzmit'te kullanmadığı suyun parasını anlaşmadaki madde yüzünden baraj yapan şirkete ödüyor. Ekonomik kriz yüzünden enerji tüketimi düştü diye hidroelektrik santrallarındaki elektrik üretimini durdururken Bulgaristan'a kullanmadığı elektriğin, Rusya'ya ve İran'a kullanmadığı doğalgazın parasını ödüyor. Yazın Adapazarı'ndaki barajlar bitince de ENKA'ya kullanmadığı elektriğin parasını ödemeye başlayacak. Bütün kış aşırı faturalar yüzünden evinde soğukta oturmak zorunda kalan vatandaşa da yazın fiyatlar inecek, bol bol soba yakabilirsin deniyor. Mavi Akım'dan, Bakü-Ceyhan ihalelerinden şaibe eksik olmuyor.
ENRON batmasaydı, Türkiye'de bu tablonun ötesinde daha ne yapabilirdi ki?
ABD başta olmak üzere birçok devlet enerji konusunda devlet yatırımlarını tamamen özel sektöre devrederek enerji (elektrik, doğalgaz, petrol) üretimini ve üretilen enerjinin dağıtımını özel sektöre devretti. Tabi özelleştirilen kuruluşların yapıları tekel ya da kartel haline gelip, enerjiyi kullanan halkı ve sanayiyi istismar etmeye müsait olduğu için bu konularda önleyici tedbirler düşünüldü.
ABD'deki kadar ciddi olmasa da Türkiye'de de enerji ile ilgili düzenleyici kanunlar, örneğin ilgili RTÜK maddesi gibi (medyada belli oranda pay sahibi olanların devlet ihalelerine giremeyecekleri şeklinde) çıkarıldı. Şimdilerde RTÜK kanununu yeniden düzenlemeye çalışan bir kısım medya destekli kampanyanın altında enerji iştahı da yatıyor. Kanunu geçirmek isteyenler bir anlamda diyorlarki bu ülkede devlet de, enerji de, medya da, borsa da onların olsun; kendilerine her konuda tekelleşme hakkı tanınsın. Oysa tekelleşmeye -en azından kendi ülkesinde- daha gayretle engel olmaya çalışan ABD'de bile enerjide özel sektörün halkı nasıl sömürdüğü, ENRON vakası ile su yüzüne çıkmaya başladı. ENRON şirketinin ani iflası ile ortaya çıkan karanlık ilişkiler ve belgeler ağı çözüldükçe şirketin özellikle ABD'nin en büyük eyaletlerinden California'da enerji piyasasında nasıl hizmet etmek ve kanunlara uymak yerine spekülasyon ile haksız kazanç sağladığı anlaşıldı.
ENRON'un marifetleri arasında elektrik üretimini bilerek kısarak enerji darboğazı oluşturup yetkilileri yüksek fiyattan enerji almaya ikna edince, kıstığı enerjiyi yeniden dolaşıma vermek birincisi. Bunun için enerjiyi doğrudan kısamazlarsa, bilerek boş hatları bırakıp yoğun hatları kullanarak enerji kaybını çoğaltmayı denemişler.
ENRON'un diğer bir hilesi eyalette enerji darboğazı oluşturmak için ürettiği enerjiyi komşu eyaletlerde paravan şirketlere gönderip, daha sonra onlardan yüksek fiyatla geri alıp yine bu yüksek fiyatla devlete satarak kar sağlamak da var.
Daha birçok benzer karanlık işlere imza atan ENRON, bu taktiklerini dünya üzerinde yatırım yaptığı birçok ülkede de uygulamış. Örneğin Arjantin'de başkentin su dağıtım hatlarını o zamanki başkan baba Bush'un oğlu, şimdiki Bush Jr. devlet bakanına bizzat baskı yaparak ENRON'a devrettirmiş. Devlet Bakanı şahsı için aldığı az bir komisyon karşılığında ülkesinin altyapısını ENRON'a satmış. Şu an ENRON sayesinde Buenos Aires musluklarından su yerine lağım akıyor denebilir. ENRON, bu arada bizim ülkemizde de Trakya bölgesinde enerji işlerine küçük ortak olarak adım atmıştı. Batmasaydı, kimbilir neler yapacaktı...
Gerçi bu konuda şöyle de düşünebiliriz: Türkiye halen İzmit'te kullanmadığı suyun parasını anlaşmadaki madde yüzünden baraj yapan şirkete ödüyor. Ekonomik kriz yüzünden enerji tüketimi düştü diye hidroelektrik santrallarındaki elektrik üretimini durdururken Bulgaristan'a kullanmadığı elektriğin, Rusya'ya ve İran'a kullanmadığı doğalgazın parasını ödüyor. Yazın Adapazarı'ndaki barajlar bitince de ENKA'ya kullanmadığı elektriğin parasını ödemeye başlayacak. Bütün kış aşırı faturalar yüzünden evinde soğukta oturmak zorunda kalan vatandaşa da yazın fiyatlar inecek, bol bol soba yakabilirsin deniyor. Mavi Akım'dan, Bakü-Ceyhan ihalelerinden şaibe eksik olmuyor.
ENRON batmasaydı, Türkiye'de bu tablonun ötesinde daha ne yapabilirdi ki?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Mustafa Talhaoğlu / diğer yazıları
- KOBİ'lerle kalkınma / 21.06.2002
- Kâr/zarar / 24.05.2002
- Amerika AŞ.'nin Sonu mu Geliyor ? / 21.05.2002
- Enron ve Türkiye / 11.05.2002
- Merkez ve Büyüme / 07.05.2002
- Vergiler / 29.04.2002
- Devlet desteklemiş, Japon yapmış... / 25.04.2002
- Krizden harcamayla mı çıkılır yoksa tasarrufla mı? / 23.04.2002
- Dolar düşüyor. Sevinelim mi ? / 09.04.2002
- Yeni ekonomik program / 28.03.2002
- Kâr/zarar / 24.05.2002
- Amerika AŞ.'nin Sonu mu Geliyor ? / 21.05.2002
- Enron ve Türkiye / 11.05.2002
- Merkez ve Büyüme / 07.05.2002
- Vergiler / 29.04.2002
- Devlet desteklemiş, Japon yapmış... / 25.04.2002
- Krizden harcamayla mı çıkılır yoksa tasarrufla mı? / 23.04.2002
- Dolar düşüyor. Sevinelim mi ? / 09.04.2002
- Yeni ekonomik program / 28.03.2002