Kainatın içinde bir nokta mesabesinde olan ve insanoğlu dahil sayısız canlıyı bağrında barındıran dünya, zaman zaman hal diliyle konuşuyor ama duyup dinleyen yok gibi.
Dünya, selleri-suları ile konuşuyor, fırtınaları-kasırgaları ile konuşuyor, tipi-boranları ile konuşuyor ve sesini duyuramayınca da ara-sıra sırtındakileri şöyle bir sallıyor.
Lisanı haliyle gezegenimiz, sevgili dünyamız diyor ki; sahip olduğu gücü, kuvveti, serveti, köşkü, sarayı, kalesi ve kulesi ile böbürlenen insan oğlu! Senin bütün gücün, kuvvetin ve birikimin benim şöyle bir sallanmamla son bulacak kadar zayıf.
Göklere tırmanma hayaliyle kaleler-kuleler yaptıran nice firavunları taçları ile ve tahtları ile beraber öğüttüm ve içime aldım.
Sahip olduğu hazinelerinin anahtarlarını kalabalık bir topluluğun ancak taşıdığı Karun ve benzerleri nicelerini bütün birikimleri ile beraber, köşk ve sarayları ile beraber yedim-yuttum.
Ey Ademoğlu! Biraz dur, beni duy, beni biraz dinle ve hırslarına, ihtiraslarına gem vur ve benim bağrımda sakladıklarımdan ibret al.
Şöyle ya da böyle, er ya da geç, bugün ya da yarın sen de bağrımda yatanlar arasına karışacak ve toprak olacaksın.
Benim biraz sallanmamdan, titrememeden ötürü ödün kopuyor, kaçacak, sığınacak bir yer arıyorsun, sanki benim sırtımdan başka gezip dolaşacak, durup eğlenecek, yiyip beslenecek başka yerin var.
Dünyayı duyan var mı?
Dünya hal diliyle her gün, her gece ve her an bir başka köşesinden sesleniyor.
Depremleri ile sesleniyor, selleri ile haykırıyor, deniz kabarmaları ve taşmaları ile feryad ediyor.
Kırmayın bir birinizi, incitmeyin gönüllerinizi, benim sırtımda topladıklarınız yüzünden girmeyin bir birinize, hepiniz ve hepimiz pamuk ipliği ile bağlıyız bu geçici hayata ve bir gün ben gidersem hiçbiriniz ve sahip olduklarınız kalmayacak.
"Sana dağları sorarlar; de ki: Rabbim onları ufalayıp savuracak, yerlerini düz, kuru bir toprak haline getirecek; orada ne çukur, ne tümsek göreceksin. O gün, hiçbir tarafa sapmadan bir davetçiye uyarlar. Sesler Rahman'ın heybetinden kısılmıştır; ancak bir fısıltı işitirsin." (Taha: 105-108).
"Ey insanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Çünkü kıyamet sarsıntısı çok büyük bir şeydir. Onu göreceğiniz gün, her emzikli kadın emzirmekte olduğu çocuğundan geçer ve her hamile kadın da karnındaki çocuğunu düşürür. İnsanları sarhoş görürsün; halbuki onlar sarhoş değillerdir. Ne var ki Allah'ın azabı çok şiddetlidir." (Hac: 1-2).
"Yer o yaman sarsıntı ile sarsıldığı, yer, içindeki ağırlıkları çıkarıp dışarı attığı ve insan, 'Ona ne oluyor?' dediği zaman! O gün yer, bütün haberlerini anlatır. Çünkü Rabbin ona vahyetmiştir. O gün insanlar, amellerinin karşılığı kendilerine gösterilmek üzere bölük bölük çıkacaklardır. Her kim zerre kadar hayır işlemişse onu görecektir. Her kim, zerre kadar şer işlemişse onu görecektir." (Zilzal: 1-8).
"O apaçık bela (Kıyamet)... Nedir o çarpacak bela? O çarpacak belanın ne olduğunu ne bildirdi ki sana? O gün insanlar çırpınıp yayılan pervaneler gibi olacak. Dağlar da didilmiş renkli yünler gibi atılacaktır. İşte o zaman tartıları ağır basan kimse, artık hoşnut olacağı bir hayat içindedir o. Fakat tartıları hafif gelen kimse. O vakit onun anası Haviyedir. Ve bildin mi, Haviye nedir? Kızışmış bir ateştir!" (Karia: 1-11).
Dünya, selleri-suları ile konuşuyor, fırtınaları-kasırgaları ile konuşuyor, tipi-boranları ile konuşuyor ve sesini duyuramayınca da ara-sıra sırtındakileri şöyle bir sallıyor.
Lisanı haliyle gezegenimiz, sevgili dünyamız diyor ki; sahip olduğu gücü, kuvveti, serveti, köşkü, sarayı, kalesi ve kulesi ile böbürlenen insan oğlu! Senin bütün gücün, kuvvetin ve birikimin benim şöyle bir sallanmamla son bulacak kadar zayıf.
Göklere tırmanma hayaliyle kaleler-kuleler yaptıran nice firavunları taçları ile ve tahtları ile beraber öğüttüm ve içime aldım.
Sahip olduğu hazinelerinin anahtarlarını kalabalık bir topluluğun ancak taşıdığı Karun ve benzerleri nicelerini bütün birikimleri ile beraber, köşk ve sarayları ile beraber yedim-yuttum.
Ey Ademoğlu! Biraz dur, beni duy, beni biraz dinle ve hırslarına, ihtiraslarına gem vur ve benim bağrımda sakladıklarımdan ibret al.
Şöyle ya da böyle, er ya da geç, bugün ya da yarın sen de bağrımda yatanlar arasına karışacak ve toprak olacaksın.
Benim biraz sallanmamdan, titrememeden ötürü ödün kopuyor, kaçacak, sığınacak bir yer arıyorsun, sanki benim sırtımdan başka gezip dolaşacak, durup eğlenecek, yiyip beslenecek başka yerin var.
Dünyayı duyan var mı?
Dünya hal diliyle her gün, her gece ve her an bir başka köşesinden sesleniyor.
Depremleri ile sesleniyor, selleri ile haykırıyor, deniz kabarmaları ve taşmaları ile feryad ediyor.
Kırmayın bir birinizi, incitmeyin gönüllerinizi, benim sırtımda topladıklarınız yüzünden girmeyin bir birinize, hepiniz ve hepimiz pamuk ipliği ile bağlıyız bu geçici hayata ve bir gün ben gidersem hiçbiriniz ve sahip olduklarınız kalmayacak.
"Sana dağları sorarlar; de ki: Rabbim onları ufalayıp savuracak, yerlerini düz, kuru bir toprak haline getirecek; orada ne çukur, ne tümsek göreceksin. O gün, hiçbir tarafa sapmadan bir davetçiye uyarlar. Sesler Rahman'ın heybetinden kısılmıştır; ancak bir fısıltı işitirsin." (Taha: 105-108).
"Ey insanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Çünkü kıyamet sarsıntısı çok büyük bir şeydir. Onu göreceğiniz gün, her emzikli kadın emzirmekte olduğu çocuğundan geçer ve her hamile kadın da karnındaki çocuğunu düşürür. İnsanları sarhoş görürsün; halbuki onlar sarhoş değillerdir. Ne var ki Allah'ın azabı çok şiddetlidir." (Hac: 1-2).
"Yer o yaman sarsıntı ile sarsıldığı, yer, içindeki ağırlıkları çıkarıp dışarı attığı ve insan, 'Ona ne oluyor?' dediği zaman! O gün yer, bütün haberlerini anlatır. Çünkü Rabbin ona vahyetmiştir. O gün insanlar, amellerinin karşılığı kendilerine gösterilmek üzere bölük bölük çıkacaklardır. Her kim zerre kadar hayır işlemişse onu görecektir. Her kim, zerre kadar şer işlemişse onu görecektir." (Zilzal: 1-8).
"O apaçık bela (Kıyamet)... Nedir o çarpacak bela? O çarpacak belanın ne olduğunu ne bildirdi ki sana? O gün insanlar çırpınıp yayılan pervaneler gibi olacak. Dağlar da didilmiş renkli yünler gibi atılacaktır. İşte o zaman tartıları ağır basan kimse, artık hoşnut olacağı bir hayat içindedir o. Fakat tartıları hafif gelen kimse. O vakit onun anası Haviyedir. Ve bildin mi, Haviye nedir? Kızışmış bir ateştir!" (Karia: 1-11).
Aziz Karaca / diğer yazıları
- İftarda sahurda bombalar… Gazze’ye gelmeseydi mi Ramazan? / 19.03.2024
- Soykırımı sonlandıramadı Ramazan / 18.03.2024
- Nice ayıplara şahit oldu Ramazan / 17.03.2024
- Tüm insanlığa açık bir beyandır Ramazan / 16.03.2024
- Dert çok hemdert yok ise işte Ramazan / 15.03.2024
- Her anımıza dolsa Ramazan / 14.03.2024
- Hak’tan bize fermandır Ramazan / 13.03.2024
- Bütün düğümleri çözer Ramazan / 12.03.2024
- Müjdelerle kapımızı çalsa Ramazan / 11.03.2024
- İz bırakanlar ve is bırakanlar / 10.03.2024
- Soykırımı sonlandıramadı Ramazan / 18.03.2024
- Nice ayıplara şahit oldu Ramazan / 17.03.2024
- Tüm insanlığa açık bir beyandır Ramazan / 16.03.2024
- Dert çok hemdert yok ise işte Ramazan / 15.03.2024
- Her anımıza dolsa Ramazan / 14.03.2024
- Hak’tan bize fermandır Ramazan / 13.03.2024
- Bütün düğümleri çözer Ramazan / 12.03.2024
- Müjdelerle kapımızı çalsa Ramazan / 11.03.2024
- İz bırakanlar ve is bırakanlar / 10.03.2024