Yaralar...
Bizde derin yaralar...
Değme kılıçlar değil...
Sivri bir dil yaralar...
Sivri bir dil de ne ki?.. Diller var sayısız...
Diller var, görevleri dilim dilim etmektir yalnız...
Bugün, kalplerde, gönüllerde, zihinlerde, inançlarda derinden yaraların açıldığı gündür.
Şu veya bu şekilde derin yaralar açanların kurtarıcı birer tabib edasıyla ortalıkta dolaşmaları ve kabul görmeleri de bu derin yaraların başında gelmektedir.
Nice on yıllardan beri millet olarak nice yanlışları tekrarlayıp duruyoruz.
Sızım sızım sızlayan dişimizi tutarak göz doktorunun kapısını çalıyoruz. Zonklayan başımızı tutup ortopedi servisine koşuyoruz. Midemizden kıvrandığımız halde cilt doktorunun ne tarafta olduğunu soruyoruz. Son zamanlarda bu yanlışlar o dereceye vardı ki; proje çizdirecek bir insanın gidip avukatın kapısına dayanması kadar gülünç ve de dramatik bir hal aldı.
Ehil olmayana yara sardırma işi genel geçer bir moda olarak oturdu gündemimize.
Yıllardır yanık bir türkü olarak dinleyip geçtiğimiz dizelerde o ehil dil ne demişti bize:
"Ehil olmayana yaran sardırma
Sonra azdırırsın yarayı gönül".
Biz sözlerini dinledik ama mesajını dinlemedik ve bu yüzden hangi yaramız azmadı ki?
Yaralarımız azdıkça azdı.
İkili ilişkilerde, komşuluk ilişkilerinde, ticari ortaklıklarda, oğul-baba, ana-kız, dede-torun ilişkilerinde, öğretmen-öğrenci, amir-memur, işçi-işveren ilişkilerinde, idare eden-edilen ilişkilerinde, devlet-millet ilişkilerinde ortaya çıkan yaralar hep ehil olmayanlara sardırıldığı için azdıkça azdı.
Ticarette yaramız azdı, sanayide, tarımda, tüm alanlarda yaralar azdı, azdırıldı çünkü hep ehil olmayanlara sardırdık yaralarımızı.
Ancak artık bıçak kemiğe dayandı.
Ortalıkta dolaşıp, doktorluk iddia eden yara sardıklarını yutturmaya çalışanların bırakın doktor olmayı, baytar bile olmadıklarını milletimiz farketmeye başladı.
Son onbeşgün içinde dolaşma imkanı bulduğum Erzurum'un içinde ve Oltu, Olur, Tortum, Narman, Hınıs, Horasan, Hasankale, Askale gibi ilçelerinde karşılaştığımız, dertleştiğimiz güzel insanlar sahte doktorları teşhis noktasında ittifak içindeler. Şunu yüksek sesle dillendiriyorlar; yüzyıllardır ekip biçtiğimiz dede toprağımızı ekmek hususunda bize sınırlama getirenleri Allah'a havale ediyoruz. Ve sandıkta hesaplaşacağız.
Dertlerimize derman, yaralarımıza ilaç olacakları iddiasıyla bizlerden oy isteyenlerin ve Ankara'ya gidince bir daha dönüp semtimize bakmayanların defterlerini dürmek bizim ilk işimiz olacak. Yeter ki bir an önce sandık önümüze gelsin, biz ne yapacağımızı çok iyi biliyoruz.
Bağımsız Türkiye Partisi'nin (BTP) plan ve projelerini, çözüm önerilerini, mevcut problem yumaklarını nasıl çözeceğini anlattığımız zaman ve bu kadronun imkansızlıklar içinde yaptıklarını ortaya koyduğumuz zaman Erzurumlu gençler hep bir ağızdan Necip Fazıl'ın "Şarkımız" adlı şiirini okuyorlar:
Kırılır da birgün bütün dişliler
Döner şanlı şanlı çarkımız bizim
Gökten bir el yaşlı gözleri siler
Şenlenir evimiz barkımız bizim
Yokuşlar kaybolur, çıkarız düze
Kavuşuruz sonu gelmez gündüze
Sapan taşlarının yanında füze
Başka alemlere farkımız bizim
Kurtulur dil, tarih, ahlak ve iman
Görürler nasılmış, neymiş kahraman
Yer ve gök su vermem dediği zaman
Her tarlayı sular arkımız bizim
Gideriz nur yolu izde gideriz
Taş bağırda, sular dizde gideriz
Birgün akşam olur biz de gideriz
Kalır dudaklarda şarkımız bizim.
Bizde derin yaralar...
Değme kılıçlar değil...
Sivri bir dil yaralar...
Sivri bir dil de ne ki?.. Diller var sayısız...
Diller var, görevleri dilim dilim etmektir yalnız...
Bugün, kalplerde, gönüllerde, zihinlerde, inançlarda derinden yaraların açıldığı gündür.
Şu veya bu şekilde derin yaralar açanların kurtarıcı birer tabib edasıyla ortalıkta dolaşmaları ve kabul görmeleri de bu derin yaraların başında gelmektedir.
Nice on yıllardan beri millet olarak nice yanlışları tekrarlayıp duruyoruz.
Sızım sızım sızlayan dişimizi tutarak göz doktorunun kapısını çalıyoruz. Zonklayan başımızı tutup ortopedi servisine koşuyoruz. Midemizden kıvrandığımız halde cilt doktorunun ne tarafta olduğunu soruyoruz. Son zamanlarda bu yanlışlar o dereceye vardı ki; proje çizdirecek bir insanın gidip avukatın kapısına dayanması kadar gülünç ve de dramatik bir hal aldı.
Ehil olmayana yara sardırma işi genel geçer bir moda olarak oturdu gündemimize.
Yıllardır yanık bir türkü olarak dinleyip geçtiğimiz dizelerde o ehil dil ne demişti bize:
"Ehil olmayana yaran sardırma
Sonra azdırırsın yarayı gönül".
Biz sözlerini dinledik ama mesajını dinlemedik ve bu yüzden hangi yaramız azmadı ki?
Yaralarımız azdıkça azdı.
İkili ilişkilerde, komşuluk ilişkilerinde, ticari ortaklıklarda, oğul-baba, ana-kız, dede-torun ilişkilerinde, öğretmen-öğrenci, amir-memur, işçi-işveren ilişkilerinde, idare eden-edilen ilişkilerinde, devlet-millet ilişkilerinde ortaya çıkan yaralar hep ehil olmayanlara sardırıldığı için azdıkça azdı.
Ticarette yaramız azdı, sanayide, tarımda, tüm alanlarda yaralar azdı, azdırıldı çünkü hep ehil olmayanlara sardırdık yaralarımızı.
Ancak artık bıçak kemiğe dayandı.
Ortalıkta dolaşıp, doktorluk iddia eden yara sardıklarını yutturmaya çalışanların bırakın doktor olmayı, baytar bile olmadıklarını milletimiz farketmeye başladı.
Son onbeşgün içinde dolaşma imkanı bulduğum Erzurum'un içinde ve Oltu, Olur, Tortum, Narman, Hınıs, Horasan, Hasankale, Askale gibi ilçelerinde karşılaştığımız, dertleştiğimiz güzel insanlar sahte doktorları teşhis noktasında ittifak içindeler. Şunu yüksek sesle dillendiriyorlar; yüzyıllardır ekip biçtiğimiz dede toprağımızı ekmek hususunda bize sınırlama getirenleri Allah'a havale ediyoruz. Ve sandıkta hesaplaşacağız.
Dertlerimize derman, yaralarımıza ilaç olacakları iddiasıyla bizlerden oy isteyenlerin ve Ankara'ya gidince bir daha dönüp semtimize bakmayanların defterlerini dürmek bizim ilk işimiz olacak. Yeter ki bir an önce sandık önümüze gelsin, biz ne yapacağımızı çok iyi biliyoruz.
Bağımsız Türkiye Partisi'nin (BTP) plan ve projelerini, çözüm önerilerini, mevcut problem yumaklarını nasıl çözeceğini anlattığımız zaman ve bu kadronun imkansızlıklar içinde yaptıklarını ortaya koyduğumuz zaman Erzurumlu gençler hep bir ağızdan Necip Fazıl'ın "Şarkımız" adlı şiirini okuyorlar:
Kırılır da birgün bütün dişliler
Döner şanlı şanlı çarkımız bizim
Gökten bir el yaşlı gözleri siler
Şenlenir evimiz barkımız bizim
Yokuşlar kaybolur, çıkarız düze
Kavuşuruz sonu gelmez gündüze
Sapan taşlarının yanında füze
Başka alemlere farkımız bizim
Kurtulur dil, tarih, ahlak ve iman
Görürler nasılmış, neymiş kahraman
Yer ve gök su vermem dediği zaman
Her tarlayı sular arkımız bizim
Gideriz nur yolu izde gideriz
Taş bağırda, sular dizde gideriz
Birgün akşam olur biz de gideriz
Kalır dudaklarda şarkımız bizim.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Aziz Karaca / diğer yazıları
- Mutlu musunuz? / 23.05.2025
- Bir gram güven bir kilo altından pahalı / 22.05.2025
- Gençlik Bayramında gençliğin hali / 20.05.2025
- Dünya yansa bir bağ otu yanmayan tipler / 19.05.2025
- “Ey basiret ehli ibret alınız” / 11.05.2025
- Kavmi de Karun’a nasihat etmiş / 10.05.2025
- Ekmekten aştan bîhaber iktidar / 07.05.2025
- Bozulmamış ne kaldı? / 05.05.2025
- Aç bırakanlar ağlamayı da yasaklıyorlar / 02.05.2025
- Gözenin başında kim var? / 01.05.2025
- Bir gram güven bir kilo altından pahalı / 22.05.2025
- Gençlik Bayramında gençliğin hali / 20.05.2025
- Dünya yansa bir bağ otu yanmayan tipler / 19.05.2025
- “Ey basiret ehli ibret alınız” / 11.05.2025
- Kavmi de Karun’a nasihat etmiş / 10.05.2025
- Ekmekten aştan bîhaber iktidar / 07.05.2025
- Bozulmamış ne kaldı? / 05.05.2025
- Aç bırakanlar ağlamayı da yasaklıyorlar / 02.05.2025
- Gözenin başında kim var? / 01.05.2025