İki gündür Peygamber Efendimizin (SAV) Necran Hıristiyanlarıyla olan diyalogunu aktarmaya çalıştık. Allah Resulü (SAV) her türlü akli ve nakli delili ortaya koymasına rağmen buna cevap veremeyen Necranlılar, köşeye sıkışınca çareyi “Sizin sözleriniz bizi ikna etmiyor” demekte buldular.
Bu aşamada, küfürlerini inat boyutuna taşıyan Necranlılar için Mübahale ayeti indi.
“Artık sana gelen bunca İlimden sonra, onun hakkında seninle çekişip tartışmalara girişirlerse de ki: Gelin, oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım; sonra karşılıklı lanetleşelim de Allah’ın lanetini yalancıların üzerine kılalım.” (Al–i İmran: 61)
Bunun üzerine her iki taraf meseleyi mübaheleyle halletmeye karar verdiler ve bir gün sonra her iki tarafın mübaheleye hazır olması kararlaştırıldı. Sonrası malum, Allah Resulü’nün Ehl–i Beyt’ini gören Necranlılar korktular ve lanetleşmekten de vazgeçtiler.
Bugün Müslümanlar olarak, lanetleşmeye kadar varan bu mübahale olayını çok iyi kavramamız lazım. Ancak bu şekilde, bizleri Haçlı safında Müslüman’a karşı bir nefer yapmak isteyenlerin Deccal oyunlarını fark edebiliriz.
Dikkat ederseniz, lanetleşmeye varmanın sebebi, Necranlı Hıristiyanların Allah’ın bir olduğuna iman etmemeleri, Hz. İsa’yı ilah olarak kabul etmekte inat etmeleridir.
Allah Resulü zamanında bu durum lanetleşmeye neden olurken ve Allah Resulü’nün başından sonuna tavrı belliyken, bugün bizler bu inançlarından zerre kadar vazgeçmeyen Haçlı dünyasının safında nasıl olabiliriz? Onların İslam dünyasını bölme ve parçalama senaryolarında misyon almaya nasıl çalışabiliriz?
Onların Müslümanlara ölüm kusturan uçaklarına nasıl üsler tahsis edebiliriz? Onlar adına, onların menfaatleri için Müslüman kardeşlerimize nasıl namlu doğrultabiliriz?
Teslis inancına sahip olan Haçlı Batının hatırına, nasıl olur da tevhit inancına sahip olan, aynı Allah’a ve peygambere iman ettiğimiz, aynı kıbleye döndüğümüz, aynı kitaba inandığımız İranlı, Suriyeli kardeşlerimizin canına kıyabiliriz?
Bugün, bir Vatikan projesi olan Dinlerarası Diyalog fitnesiyle, siyasilerimiz aynı Allah’a iman etmediğimiz Haçlıyla hoşgörü ve diyalog geliştirmeye çalışırken, Müslüman İran’a ve Müslüman Suriye’ye karşı demediğini bırakmamaktadır.
Allah Resulü’nün ölçülerine göre hoşgörünün kime gösterilebileceği açıkça bellidir.
Allah Resulü Muaz bin Cebel’i Yemen’e vali olarak göndereceği zaman ona şu nasihatte bulundu:
“Sen ehl–i kitaptan (Yahudilerden ve Hıristiyanlardan) olan bir kavimle karşılaşacaksın. Onların yanına varınca, önce, onları Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in (SAV) Allah’ın Resulü olduğunu tasdike (inanmaya) davet et. Eğer bunu kabul ederlerse onlara, Allah’ın beş vakit namazı farz kıldığını haber ver. Bunu da yaptıkları takdirde, Allah’ın zenginlerin fakirlere zekât vermesini emrettiğini bildir. Bunu da kabul ederlerse onlara hoşgörülü davran…”
Yani Kur’an’ın ve Sünnetin ölçüsüne göre, bir insana ya da topluluğa hoşgörülü davranmak için Allah’ın birliğine ve Hz. Peygamber’in O’nun kulu ve Resulü olduğuna iman etmesi, namaz kılması ve zekatını vermesi gerekiyor. O zaman onlar Müslüman’ın hoşgörüsüne layık oluyorlar.
Allah Resulü kısaca şunu demek istiyor: Bir Müslüman ancak bir Müslüman’a hoşgörü gösterebilir. Durum buyken, Haçlıya hoşgörü göstermekle kalmayıp onların projesinde taşeron olmak, asıl hoşgörü göstermemiz gereken Müslüman kardeşlerimize karşı namlu doğrultmak Kur’an’ın hangi ayeti, Resulüllah’ın hangi hadisiyle izah edilebilir?
Allah Resulü’nün net tavrının olduğu yerde, aksi iddiada ve uygulamada bulunmak elbette ki kişinin sapkınlığını artırmaktan başka bir işe yaramaz.
Özetle, tarihin her döneminde asakirullah olmuş olan Türk milleti bugünkü yanlış duruşundan derhal dönmeli, Haçlı safında değil, Müslüman’ın safında olmalı ve yeniden tarihi misyonuna kavuşarak Şii’siyle Sünni’siyle, Caferi’siyle, Alevi’siyle tüm İslam dünyasını tek bilek tek yürek yapmalı ve onları tüm zulümlerden canı pahasına korumalıdır.
Türk milletine bu yakışır.
Bu aşamada, küfürlerini inat boyutuna taşıyan Necranlılar için Mübahale ayeti indi.
“Artık sana gelen bunca İlimden sonra, onun hakkında seninle çekişip tartışmalara girişirlerse de ki: Gelin, oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım; sonra karşılıklı lanetleşelim de Allah’ın lanetini yalancıların üzerine kılalım.” (Al–i İmran: 61)
Bunun üzerine her iki taraf meseleyi mübaheleyle halletmeye karar verdiler ve bir gün sonra her iki tarafın mübaheleye hazır olması kararlaştırıldı. Sonrası malum, Allah Resulü’nün Ehl–i Beyt’ini gören Necranlılar korktular ve lanetleşmekten de vazgeçtiler.
Bugün Müslümanlar olarak, lanetleşmeye kadar varan bu mübahale olayını çok iyi kavramamız lazım. Ancak bu şekilde, bizleri Haçlı safında Müslüman’a karşı bir nefer yapmak isteyenlerin Deccal oyunlarını fark edebiliriz.
Dikkat ederseniz, lanetleşmeye varmanın sebebi, Necranlı Hıristiyanların Allah’ın bir olduğuna iman etmemeleri, Hz. İsa’yı ilah olarak kabul etmekte inat etmeleridir.
Allah Resulü zamanında bu durum lanetleşmeye neden olurken ve Allah Resulü’nün başından sonuna tavrı belliyken, bugün bizler bu inançlarından zerre kadar vazgeçmeyen Haçlı dünyasının safında nasıl olabiliriz? Onların İslam dünyasını bölme ve parçalama senaryolarında misyon almaya nasıl çalışabiliriz?
Onların Müslümanlara ölüm kusturan uçaklarına nasıl üsler tahsis edebiliriz? Onlar adına, onların menfaatleri için Müslüman kardeşlerimize nasıl namlu doğrultabiliriz?
Teslis inancına sahip olan Haçlı Batının hatırına, nasıl olur da tevhit inancına sahip olan, aynı Allah’a ve peygambere iman ettiğimiz, aynı kıbleye döndüğümüz, aynı kitaba inandığımız İranlı, Suriyeli kardeşlerimizin canına kıyabiliriz?
Bugün, bir Vatikan projesi olan Dinlerarası Diyalog fitnesiyle, siyasilerimiz aynı Allah’a iman etmediğimiz Haçlıyla hoşgörü ve diyalog geliştirmeye çalışırken, Müslüman İran’a ve Müslüman Suriye’ye karşı demediğini bırakmamaktadır.
Allah Resulü’nün ölçülerine göre hoşgörünün kime gösterilebileceği açıkça bellidir.
Allah Resulü Muaz bin Cebel’i Yemen’e vali olarak göndereceği zaman ona şu nasihatte bulundu:
“Sen ehl–i kitaptan (Yahudilerden ve Hıristiyanlardan) olan bir kavimle karşılaşacaksın. Onların yanına varınca, önce, onları Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in (SAV) Allah’ın Resulü olduğunu tasdike (inanmaya) davet et. Eğer bunu kabul ederlerse onlara, Allah’ın beş vakit namazı farz kıldığını haber ver. Bunu da yaptıkları takdirde, Allah’ın zenginlerin fakirlere zekât vermesini emrettiğini bildir. Bunu da kabul ederlerse onlara hoşgörülü davran…”
Yani Kur’an’ın ve Sünnetin ölçüsüne göre, bir insana ya da topluluğa hoşgörülü davranmak için Allah’ın birliğine ve Hz. Peygamber’in O’nun kulu ve Resulü olduğuna iman etmesi, namaz kılması ve zekatını vermesi gerekiyor. O zaman onlar Müslüman’ın hoşgörüsüne layık oluyorlar.
Allah Resulü kısaca şunu demek istiyor: Bir Müslüman ancak bir Müslüman’a hoşgörü gösterebilir. Durum buyken, Haçlıya hoşgörü göstermekle kalmayıp onların projesinde taşeron olmak, asıl hoşgörü göstermemiz gereken Müslüman kardeşlerimize karşı namlu doğrultmak Kur’an’ın hangi ayeti, Resulüllah’ın hangi hadisiyle izah edilebilir?
Allah Resulü’nün net tavrının olduğu yerde, aksi iddiada ve uygulamada bulunmak elbette ki kişinin sapkınlığını artırmaktan başka bir işe yaramaz.
Özetle, tarihin her döneminde asakirullah olmuş olan Türk milleti bugünkü yanlış duruşundan derhal dönmeli, Haçlı safında değil, Müslüman’ın safında olmalı ve yeniden tarihi misyonuna kavuşarak Şii’siyle Sünni’siyle, Caferi’siyle, Alevi’siyle tüm İslam dünyasını tek bilek tek yürek yapmalı ve onları tüm zulümlerden canı pahasına korumalıdır.
Türk milletine bu yakışır.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Taksim Meydanı, emekçilere neden kapalı? / 01.05.2024
- Vizesiz seyahat derken vizeyle hayal oldu! / 30.04.2024
- Bakan Şimşek’e göre sıkıntılar geride kalmış! / 27.04.2024
- Hükümetin enflasyonla mücadelesi millete zarar veriyor / 26.04.2024
- Vatandaşın refahı için maaşa zam yapmamak! / 24.04.2024
- Bugün ulusal egemenliği kazandığımız gün / 23.04.2024
- Asılla vekil arasındaki gelir uçurumu! / 20.04.2024
- Enflasyon ve cari açık bahanesiyle fakirleştiriliyoruz! / 19.04.2024
- Türkiye ekonomisi böyle gitmez! / 17.04.2024
- Sevgiliye vuslatın 4. yıl dönümü / 16.04.2024
- Vizesiz seyahat derken vizeyle hayal oldu! / 30.04.2024
- Bakan Şimşek’e göre sıkıntılar geride kalmış! / 27.04.2024
- Hükümetin enflasyonla mücadelesi millete zarar veriyor / 26.04.2024
- Vatandaşın refahı için maaşa zam yapmamak! / 24.04.2024
- Bugün ulusal egemenliği kazandığımız gün / 23.04.2024
- Asılla vekil arasındaki gelir uçurumu! / 20.04.2024
- Enflasyon ve cari açık bahanesiyle fakirleştiriliyoruz! / 19.04.2024
- Türkiye ekonomisi böyle gitmez! / 17.04.2024
- Sevgiliye vuslatın 4. yıl dönümü / 16.04.2024