28 Nisan Bağımsız Türkiye Partisi'nin (BTP) İstanbul toplantısındaki konuşmamızda ve aynı mealdeki 29 Nisan Pazartesi günkü yazımızda bazılarının tavuklarına kış dediğimiz için değişik noktalardan yoğun bir şekilde gıdaklama sesleri gelmeye başladı.
Ürküttüğümüz fincancı katırlarının huysuzlanıp sağa sola çifte atmaları da cabası...
Ben kendi koordinatlarımı çok iyi biliyorum. O halde şimdi tavuklarla katırların bulundukları noktaları araştıralım.
Türkiye'de asker, özellikle 28 Şubat'tan sonra yoğun olarak eleştirilir hâle gelmiştir.
Eleştiriyi yapanlar, askere karşı duranlar; mandacılar, bölücüler ve mürtecilerdir. "Mürteciler"den neyi kastettiğimi samimi okuyucularım iyi bilir. Son İstanbul ziyaretimde sohbetinden zevk aldığım kıymetli bir arkadaşım bunlara bir de "salaklar"ı ekledi.
Bu saydıklarım "tesadüfen" AB'nin de ülkemizdeki en hızlı taraftarlarıdır.
O halde formüle bilinenleri yerleştirince sonuç açık ve net bir şekilde ortaya çıkıyor; AB müşevvikleri askere düşmandırlar.
Askeri, AB'ye şartsız-şurtsuz giden yolda en büyük engel olarak gördükleri için de karşılarına çıkan en ufak bir fırsattan istifade ile yıpratmaktan zevk duyuyorlar.
Asker olmamalıdır ki emellerine ulaşsınlar. Asker olmamalıdır ki boş buldukları meydanlarda alabildiğince at koştursunlar. Vatanı götürüp modern çağın sömürgecileri olan küreselleştirmecilerle misyonerlere teslim etsinler.
Bu zihni tersten devşirilmiş işbirlikçilerin biraz akıllı ve aydın geçinenleri tabii bunları açıktan böyle söylemez. "Askerin AB normlarına çekilmesi" gerektiğini tekrarlar durur.
Asker, Avrupa ülkelerinde siyasetin hangi noktasındaysa Türkiye'de de aynı şekilde alçak profil göstermeli, kışlanın tel örgülerinin ardına çekilmeliymiş.
Orta vadeli hedeflerde MGK'nın kaldırılması, yahut MGK Genel Sekreteri'nin "sivilleştirilmesi" (Karen Fogg) şimdilik dillendirdikleri en masum isteklerdir.
Bunlar Türkiye'de politikacıların AB normlarına uyması gerektiğinin nedense hiç sözünü etmezler.
Politikacı şark usulü olacak, politika şark usulü yapılacak ama asker Avrupalı olacak..
Güldürmeyin adamı.
Türkiye'de politikacının ehil olduğunu kaç insaf ve izan sahibi insan teslim eder acaba?
Ehliyet olmayınca da vesayet müessesesi ve makamının ortaya çıkması kaçınılmazdır.
Evet; asker emniyet supabı ve sigortadır. Neyin sigortası? Vatanın bağımsızlığının, devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün, dil ve bazılarına şaşırtıcı gelecek ama din birliğinin.
Türkiye'de politika yapmak isteyenlerin göz ardı edemeyecekleri asker iki şeye izin vermez. Ülkenin üniter yapısının ve laik düzeninin bozulmasına. Bu mücadele bin yıl da sürse, hiç heveslenmesinler sonuç değişmeyecektir
Şimdi tavuklarla katırların kâbuslarına geliyoruz... BTP, iyi veya kötü, doğru veya yanlış, yapar veya yapamaz, topladığı kalabalıkları sandığa yansıtır veya yansıtamaz ama bir fikri savunarak yola çıkmıştır; Devletle milleti, askerle milleti kaynaştırmak.
Bunu yaparken de Türkiye'de politika yapmanın birinci şartının askeri göz ardı etmemek olduğu düşüncesinden hareketle koyuyor meseleyi ortaya. Bayrağı, Atatürk'ü, askeri seviyorum, diyor; bu vatan, bu millet benim diyor, peşkeş çekemem diyor.
Ben BTP gecesinde bir Harbiyeli olarak işte bunları, sadece bunları söyledim.
Benim bulunduğum noktayı eleştirenler, öncelikle kendi bulundukları noktayı sorgulamalıdırlar.
Bağcılar Olimpik Salonunun kaç kişilik olduğunu bilmiyorum, elbette kayıtlarda vardır. Meraklısının hesap etmesi için söyleyeyim; tribünlerdekinin yarısı kadar da sahaya insan alınmıştı ve salonun içindekilerin üç misli insan da dışarıda kalmıştı.
Bu mahşerî kalabalıkta kara çarşaflı bir kadın, yanındaki kot pantolonlu kızlarla beraber Türk bayrağı sallıyordu.
İşte tavuklarla katırları ve salakları asıl ürkütenin bu tablo olduğunu düşünüyorum; Kara çarşaf Türk bayrağını sallamamalıdır, kara çarşaf kot pantolonla bir araya gelmemelidir. Millet askeriyle siviliyle barışmamalıdır.
Benim başörtüsü ile bir problemim yok; fakat kara çarşafın çok da uygun olmadığını düşünüyorum. Ama o toplulukta o kara çarşaflı kadın da beni alkışladı.
Partiye katılan ve konuşma yapan bir Alevî dedesi de alkışladı.
O halde "iyi niyetli toplum mühendisleri" de bu tablo üzerinde başka açıdan düşünmeli, bu kadar farklı kesimleri, zıt kutupları, uç noktaları bir araya getiren fikri ve düşünce örgüsünü "meseleye tesir etmesi muhtemel bir faktör" olarak mutlaka hesaba katmalıdırlar.
Mülâhazat hanesini her zaman açık bırakarak söylüyorum; samimiyet testi yapılmalıysa iki taraflı olması icabetmez mi? Acaba bu testi isteyenler kendi sosyal gruplarının, partilerinin samimiyetinden eminler mi?
Son sözüm de "görme özürlü" basına.. Tempo Dergisinin 25 Nisan 2002 tarihli 750'inci sayısı N. Demiral'ın kuracağı partiyi "AB'ye ilk karşı olan parti" diye takdim ediyor. Demiral parti programında "Vergi almayacağız" diyor, "TL kullanacağız" diyor. Amblemi bile BTP'nin kopyası.
El insaf...
Ürküttüğümüz fincancı katırlarının huysuzlanıp sağa sola çifte atmaları da cabası...
Ben kendi koordinatlarımı çok iyi biliyorum. O halde şimdi tavuklarla katırların bulundukları noktaları araştıralım.
Türkiye'de asker, özellikle 28 Şubat'tan sonra yoğun olarak eleştirilir hâle gelmiştir.
Eleştiriyi yapanlar, askere karşı duranlar; mandacılar, bölücüler ve mürtecilerdir. "Mürteciler"den neyi kastettiğimi samimi okuyucularım iyi bilir. Son İstanbul ziyaretimde sohbetinden zevk aldığım kıymetli bir arkadaşım bunlara bir de "salaklar"ı ekledi.
Bu saydıklarım "tesadüfen" AB'nin de ülkemizdeki en hızlı taraftarlarıdır.
O halde formüle bilinenleri yerleştirince sonuç açık ve net bir şekilde ortaya çıkıyor; AB müşevvikleri askere düşmandırlar.
Askeri, AB'ye şartsız-şurtsuz giden yolda en büyük engel olarak gördükleri için de karşılarına çıkan en ufak bir fırsattan istifade ile yıpratmaktan zevk duyuyorlar.
Asker olmamalıdır ki emellerine ulaşsınlar. Asker olmamalıdır ki boş buldukları meydanlarda alabildiğince at koştursunlar. Vatanı götürüp modern çağın sömürgecileri olan küreselleştirmecilerle misyonerlere teslim etsinler.
Bu zihni tersten devşirilmiş işbirlikçilerin biraz akıllı ve aydın geçinenleri tabii bunları açıktan böyle söylemez. "Askerin AB normlarına çekilmesi" gerektiğini tekrarlar durur.
Asker, Avrupa ülkelerinde siyasetin hangi noktasındaysa Türkiye'de de aynı şekilde alçak profil göstermeli, kışlanın tel örgülerinin ardına çekilmeliymiş.
Orta vadeli hedeflerde MGK'nın kaldırılması, yahut MGK Genel Sekreteri'nin "sivilleştirilmesi" (Karen Fogg) şimdilik dillendirdikleri en masum isteklerdir.
Bunlar Türkiye'de politikacıların AB normlarına uyması gerektiğinin nedense hiç sözünü etmezler.
Politikacı şark usulü olacak, politika şark usulü yapılacak ama asker Avrupalı olacak..
Güldürmeyin adamı.
Türkiye'de politikacının ehil olduğunu kaç insaf ve izan sahibi insan teslim eder acaba?
Ehliyet olmayınca da vesayet müessesesi ve makamının ortaya çıkması kaçınılmazdır.
Evet; asker emniyet supabı ve sigortadır. Neyin sigortası? Vatanın bağımsızlığının, devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün, dil ve bazılarına şaşırtıcı gelecek ama din birliğinin.
Türkiye'de politika yapmak isteyenlerin göz ardı edemeyecekleri asker iki şeye izin vermez. Ülkenin üniter yapısının ve laik düzeninin bozulmasına. Bu mücadele bin yıl da sürse, hiç heveslenmesinler sonuç değişmeyecektir
Şimdi tavuklarla katırların kâbuslarına geliyoruz... BTP, iyi veya kötü, doğru veya yanlış, yapar veya yapamaz, topladığı kalabalıkları sandığa yansıtır veya yansıtamaz ama bir fikri savunarak yola çıkmıştır; Devletle milleti, askerle milleti kaynaştırmak.
Bunu yaparken de Türkiye'de politika yapmanın birinci şartının askeri göz ardı etmemek olduğu düşüncesinden hareketle koyuyor meseleyi ortaya. Bayrağı, Atatürk'ü, askeri seviyorum, diyor; bu vatan, bu millet benim diyor, peşkeş çekemem diyor.
Ben BTP gecesinde bir Harbiyeli olarak işte bunları, sadece bunları söyledim.
Benim bulunduğum noktayı eleştirenler, öncelikle kendi bulundukları noktayı sorgulamalıdırlar.
Bağcılar Olimpik Salonunun kaç kişilik olduğunu bilmiyorum, elbette kayıtlarda vardır. Meraklısının hesap etmesi için söyleyeyim; tribünlerdekinin yarısı kadar da sahaya insan alınmıştı ve salonun içindekilerin üç misli insan da dışarıda kalmıştı.
Bu mahşerî kalabalıkta kara çarşaflı bir kadın, yanındaki kot pantolonlu kızlarla beraber Türk bayrağı sallıyordu.
İşte tavuklarla katırları ve salakları asıl ürkütenin bu tablo olduğunu düşünüyorum; Kara çarşaf Türk bayrağını sallamamalıdır, kara çarşaf kot pantolonla bir araya gelmemelidir. Millet askeriyle siviliyle barışmamalıdır.
Benim başörtüsü ile bir problemim yok; fakat kara çarşafın çok da uygun olmadığını düşünüyorum. Ama o toplulukta o kara çarşaflı kadın da beni alkışladı.
Partiye katılan ve konuşma yapan bir Alevî dedesi de alkışladı.
O halde "iyi niyetli toplum mühendisleri" de bu tablo üzerinde başka açıdan düşünmeli, bu kadar farklı kesimleri, zıt kutupları, uç noktaları bir araya getiren fikri ve düşünce örgüsünü "meseleye tesir etmesi muhtemel bir faktör" olarak mutlaka hesaba katmalıdırlar.
Mülâhazat hanesini her zaman açık bırakarak söylüyorum; samimiyet testi yapılmalıysa iki taraflı olması icabetmez mi? Acaba bu testi isteyenler kendi sosyal gruplarının, partilerinin samimiyetinden eminler mi?
Son sözüm de "görme özürlü" basına.. Tempo Dergisinin 25 Nisan 2002 tarihli 750'inci sayısı N. Demiral'ın kuracağı partiyi "AB'ye ilk karşı olan parti" diye takdim ediyor. Demiral parti programında "Vergi almayacağız" diyor, "TL kullanacağız" diyor. Amblemi bile BTP'nin kopyası.
El insaf...
Hüseyin Mümtaz / diğer yazıları
- Ekonomi, İslam ve Rusya / 01.04.2006
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002