Elektriğe son 1 yıl içinde 5 kez zam geldi.
Konutlara yapılan elektrik zammı, sırasıyla yüzde 9 (1 Ağustos 2018), yüzde 9 (1 Eylül 2018), yüzde 9 (1 Ekim 2018), yüzde 14,98 (1 Temmuz 2019), yüzde 14,9 (1 Ekim 2019) olarak gerçekleşti. Toplamda 1 yıl içinde elektriğe yüzde 56,88 zam yapılmış oldu.
Malum, Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak ikinci Yeni Ekonomi Programı'nı (YEP) açıkladı.
Programda, enflasyon hedefi revize edildi ve daha önce 2019 sonu hedefi yüzde 15,9 açıklanmışken, ilginç bir şekilde yüzde 12'ye düşürüldü.
1 yılda elektrik gibi önemli bir gider kalemine yüzde 60'a yakın zam yapıldığı bir atmosferde, enflasyonun yüzde 15,9 hedeflenmesinin bile izahı yapılamıyorken, bir de daha da aşağıya çekilmesi gerçekten çok garip…
Bilimsel bir cevap bulmak imkansız…
Milli Ekonomi Modeli'nin sahibi Prof. Dr. Haydar Baş yıllardır, Türkiye'deki enflasyonun talep enflasyonu değil, maliyet enflasyonu olduğunu vurgulamaktadır.
Yani enflasyonun temel sebebi ürün ve hizmetlere olan talepteki fazlalık değil, bu ürün ve hizmetlerin üretimindeki maliyettir, der Sayın Baş…
Maliyet enflasyonunu en çok artıran maliyet unsuru elbette ki faizdir. Ülkemizde üretim için kullanılan finansın faizi yüzde 30'ları geçmektedir. Üretimde ikinci önemli maliyet unsuru ise enerjidir, yani elektriktir.
Peki, sanayicilerin, üreticilerin kullandığı elektriğe 1 yıl içinde ne kadar zam gelmiştir?
Sırasıyla, yüzde 14 (1 Ağustos 2018), yüzde 14 (1 Eylül 2018), yüzde 18 (1 Ekim 2018), yüzde 14,98 (1 Temmuz 2019), yüzde 14,9 (1 Ekim 2019)…
Gördüğünüz gibi üreticiler, son 1 yılda yüzde 75,88'lik bir zamma maruz kalmış.
Sanayici maruz kaldığı bu faiz yükünü ve elektrik zamlarını mutlaka ve mutlaka fiyatlarına yansıtmak zorundadır. Peki, yansıtabiliyor mu?
Enflasyon ile mücadele adı altında yürütülen ekonomik baskılama yöntemleri, üreticilerin maruz kaldıkları maliyetleri fiyatlarına yansıtamaması demektir.
Bu şartlar altında maliyet enflasyonunun olduğu Türkiye'de; talep enflasyonu varmış gibi kemer sıkma poltikaları uygulamaya devam ederseniz, vatandaşın zaten yok olmaya yüz tutmuş tüketim kabiliyetini tamamen bitirirsiniz; üreticilerin maliyetlerini fiyatlarına yansıtmalarına mani olursanız bu sefer de üreticilerin iflasına neden olursunuz.
Üretimin ve tüketimin bittiği bir ortamda hangi ekonomiden bahsedebilirsiniz, ekonomi zaten üretim ve tüketim dengesidir. Faiz ve enerji maliyetleri altında ezilen üreticiler, dikkat ederseniz, üst üste konkordato ilan etmekte, iflas bayrağını çekmekte, kepenk kapatmaktadır.
Yaşanan ekonomik krizle birlikte taşımacılık, inşaat, turizm, tekstil gibi sektörlerden yükselen konkordato haberlerine kuyumculuk sektörü de eklendi.
Kuyumculuk sektörünün duayenlerinden olan 83 yıllık Temizocak Kuyumculuk da konkordato ilan etti.
1936 yılında kurulan ve 1974 yılında da İzmir'de Türkiye'nin entegre üretim yapılan ilk kuyumculuk fabrikasını kuran bir şirket Temizocak Kuyumculuk…
Bu göz kamaştıran, ekonomimize her açıdan faydaları olan güzide işletmelerimizi maalesef günbegün kaybediyoruz. Maliyetlerle boğuşamayan, vatandaşların alım gücünü kaybetmesiyle pazarını hızla kaybeden şirketlerimiz artık ayakta duramıyor.
Haziran 2018-Haziran 2019 arasında küçük ve orta ölçekli işletme sayısı 34 bin azaldı.
Bu sebeple küçük ve orta ölçekli işletmelerde (KOBİ) istihdam toplam 428 bin kişi azaldı. Sadece Kocaeli'de 2 bin esnaf kepenk kapattı. Bir yılda en fazla KOBİ'nin kepenk kapattığı sektör inşaat oldu.
Mevcut kapitalist anlayışı, evirip çevirip farklı isimlerle, bıkmadan usanmadan uygulamak elbette ki bu olumsuz tabloyu asla değiştirmeyecektir. Tüm maliyetlerin katlanarak arttığı bir ekonomide enflasyonun düşeceğini söylemek, hatta masabaşı çalışmalarıyla düşürmek kime ne fayda sağlayacaktır? Konkordatolar daha da artacaktır, tüketim daha da bitecektir. Üretimin de tüketimin de kalmadığı bir ekonomide, doğru, enflasyon sıfır olabilir ama böyle bir ekonomiyi kim arzu eder?
Çözümü konuşacak olursak; elbette ki ekonomide üretim-tüketim dengesini sağlayan tek model olan Prof. Dr. Haydar Baş'ın Milli Ekonomi Modeli'dir. Prof. Dr. Baş, Modelinde konumuzla alakalı iki önemli çözümü ortaya koymaktadır: Birincisi üretim maliyetlerini mimumuma indirecek projeler ortaya koymaktadır; ikincisi ise sosyal devlet projeleriyle vatandaşların cebine para koyarak üreticilere geniş bir pazar imkanı sunmaktadır.
Türkiye'nin sahip olduğu enerji kaynakları, ihtiyacımızın kat kat üstündedir. Bu kaynakların çeşitliliği Milli Ekonomi Modeli'nde madde madde ifade edilmiştir.
Güneş enerjisi, nükleer enerji, rüzgar enerjisi, jeotermal enerji, biomas enerji, akıntı enerjisi, dalga enerjisi, yakıt hücreleri ve daha niceleri ülkemizde potansiyeli yüksek "yenilenebilir" enerji kaynaklarıdır.
İşte bu enerji kaynaklarının devlet-millet ortaklığıyla ele alınmasıyla ülkemizin enerji ihtiyacı yüzde 100 yerli olarak temin edilecektir. Hatta Prof. Dr. Baş, Milli Ekonomi Modeli'nin uygulandığı bir ekonomide 18 ay sonra elektriğin bedava verileceğini, bilimsel verileri de önümüze koyarak ifade etmektedir.
Milli Ekonomi Modeli'ni (MEM) 5 Mart 2013'ten bu yana kanunlaştırarak uygulayan Çin, bir taraftan iç talebe bağlı olarak büyümesini artırırken, enerji politikalarında da göz kamaştırmaktadır. Birleşmiş Milletler (BM) Küresel İklim Eylemi Zirvesi öncesinde yayımlanan Yenilenebilir Enerji Yatırımları 2019 raporuna göre Çin, son 10 yılda 758 milyar dolarlık yatırımla yenilenebilir enerji alanında açık ara dünya lideri oldu. Aynı dönemde ikinci sırada 356 milyar dolarla ABD yer alırken, 202 milyar dolar yatırımla Japonya üçüncü sırada bulunuyor.
Çin bunu da MEM'le başardı, biz niye başarmayalım, MEM'in sahibi içimizde…
- Kriter ekonomiyse iktidarın şansı yok! / 16.03.2024
- Gazze’de soykırım ve bağımsızlığın önemi / 15.03.2024
- Milli kimliğimizi korumak için yeni anayasaya hayır / 13.03.2024
- ‘Memnun değilsen, mecbur değilsin’ / 12.03.2024
- Rahmet ve bereket ayına ulaştık / 09.03.2024
- Emekliler yılında emekli can çekişiyor / 08.03.2024
- Anketlere aldanmayın! / 06.03.2024
- Türk milleti ‘değişim’ istiyor / 05.03.2024
- 13 bin dolar kişi başı milli gelir nerede? / 02.03.2024