Ramazan YazılarıKadir Gecesi ve faziletleri"Biz o Kur'an'ı Kadir gecesinde indirdik.
Kadir gecesinin niteliğini Sana gösteren nedir?
Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır.
Melekler ve Ruh, Rablerinin izniyle o gecede her iş için iner de iner.
Bir esenlik ve huzur vardır; sürüp gider o, tan yeri ağarıncaya kadar."
Kadir Suresi: 1-5
Bu geceye Kadir gecesi denilmesi şeref ve kıymetinden dolayıdır. Çünkü Kur'ân-ı Kerim bu gecede inmeye başlamıştır. Bu gecedeki ibadet, içerisinde Kadir gecesi bulunmayan bin ayda yapılan ibadetten daha faziletlidir. Gelecek bir seneye kadar cereyan edecek olan her türlü hadiseler Allah Teâlâ'nın ezelî kaza ve takdiri ile ilgili meleklere bu gece bildirilir. Bu gecede yeryüzüne Cebrail ve çok sayıda melek iner. Bu gece tanyerinin ağarmasına kadar esenliktir, her türlü kötülükten uzaktır. Yeryüzüne inen melekler uğradıkları her mü'mine selam verirler.
Kadir gecesinin hangi gece olduğu kesin olarak bilinmemekle beraber genellikle Ramazan'ın yirmi yedinci gecesinde olduğu tercih edilmiştir. Hz. Peygamber (s.a.s) bunun kesinlikle hangi gece olduğunu belirtmemiş, ancak; "Siz Kadir gecesini Ramazan'ın son on günü içerisindeki tek rakamlı gecelerde arayınız" (Buhârî, Leyletü'l-Kadir, 3; Müslim, Sıyam, 216) buyurmuştur.
Zir b. Hubeyş diyor ki, Übey b. Ka'b'a sordum: Kardeşin Abdullah b. Mes'ud: "Yıl boyunca ibadet eden Kadir gecesine isabet eder" diyor, dedim. Übey b. Ka'b dedi ki: "Allah İbn Mes'ud'a rahmet eylesin. O, insanların Kadir gecesine güvenmemelerini istemiştir. Yoksa Kadir gecesinin, Ramazanda, Ramazanın da son on günü içerisinde yirmi yedinci gecesinde olduğunu biliyordu" dedi. "Bunu neye dayanarak söylüyorsun, Ey Ebü'l-Münzir (Übey b. Ka'b'ın lakabı)" dedim. Übey; "Ben bunu Rasûlüllah (s.a.s)'in bize haber vermiş olduğu alametle söylüyorum ki, o da, "o gün güneş şuasız olarak doğar" dedi (Müslim, Sıyam, 220).
İslâm kaynaklarında belirtildiğine göre Allah Teâlâ bir takım hikmetlere dayanarak Kadir gecesini ve onun dışında daha bazı şeyleri de gizli tutmuştur. Bunlar: Cuma günü içerisinde duanın kabul olacağı saat; beş vakit içerisinde Salât-ı vusta; ilâhî isimler içerisinde İsm-i Azam; bütün taatlar ve ibadetler içerisinde rızay-ı ilâhî; zaman içerisinde kıyamet ve hayat içerisinde ölümdür. Bunların gizli tutulmasından maksat mü'minlerin uyanık, dikkatli ve devamlı Allah'a ibadet ve taat içerisinde olmalarını sağlamaktır. Mü'minler bu geceyi gaflet içerisinde geçirmemeli, ibadet ve taatle değerlendirmelidir. Ebû Hüreyre (r.a)'ın rivâyet etmiş olduğu hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz (s.a.s) şöyle buyurmuştur:
"Kim Kadir gecesini, faziletine inanarak ve alacağı sevabı Allah'tan bekleyerek ibadet ve taatla geçirirse geçmiş günahları bağışlanır" (Buhârî, Kadir, 1).
Kadir gecesini, namaz kılarak, Kur'ân-ı Kerim okuyarak, tevbe, istiğfâr ederek ve dua yaparak değerlendirmeli. Üzerinde namaz borcu olanların nafile namazı kılmadan önce hiç değilse beş vakit kaza namazı kılmaları daha faziletlidir. Kazası yoksa nafile kılar. Süfyan-ı Sevrî: "Kadir gecesi dua ve istiğfar etmek namazdan sevimlidir. Kur'ân okuyup sonra dua etmek daha güzeldir." (Tecrid-i Sarih Tercemesi, VI, 313) demiştir.
Hz. Aişe validemiz demiştir ki; Rasûlüllah (s.a.s)'e:
" Ey Allah'ın Rasûlü! Kadir gecesine rastlarsam nasıl dua edeyim?" diye sordum. Rasûlüllah (s.a.s): "Allahümme inneke afüvvün tühıbbü'l-afve fa'fu annî: Allah'ım sen çok affedicisin, affı seversin, beni affet." diye dua et, buyurdu (Tecrîd-i Sarih Tercemesi, VI, 314).
Bu gecenin öyle bir anı vardır ki o anda yapılan ibadet ve dualar mutlaka makbul olur. Bu önemli anı yakalamak için gecenin bütününü tevbe ve istiğfar ile geçirmek gerekir. Bu da kişinin imanını tazeler. Gecenin bütününü ibadetle geçiremeyenler en azından teravihten sonra bir miktar oturup dua etmelidirler.
Ramazan mektebiSaffet DEMİRDünden devam
İbadetlerin maddi ve manevi varlığımız üzerinde çok büyük tesirleri vardır. Ramazan mektebinde inananlar, kuvvetli biyolojik ve ruhi eğitimden geçebilmektedirler. Allah'ın emrini yerine getirmiş olmanın yanısıra, itaat, sabır, tahammül, ihlas, nefis tezkiyesi gibi kavramlarla daha yakından tanışma ve onlara alışma imkânı bulabilmektedirler. Ramazan'da kazanılan itaatlı ve disiplinli hayatın daha sonraki günlere taşınması hem kolay ve hem de zaruridir. Oruç tutabilmek için helâl yiyecek ve içeceklerden nefsini men edebilen insan, haram ve yasaklardan uzaklaşamıyorum şeklinde bir izah getiremeyecek, nefisleri esir alabilmenin yollarını arayacak, oruç, tesbih, temcit ve zikri yardımcı bilecektir. İbadetlerin insan hayatı üzerindeki etkisini kavramış olacak ki Fr. Puse, halkına şöyle sesleniyor: "Romatizma ve eklem ağrılarınız için namaz kılın, senenin belirli zamanlarında oruç tutun, günün belirli saatlerinde ellerinizi, yüzünüzü ve ayaklarınızı yıkayın (abdest alın demiyor)".
Oruç ve sağlık
Hicretin ikinci yılında "Ey iman edenler sizden evvelki ümmetlere olduğu gibi sizin üzerinize de oruç tutmanız farz olmuştur" (2) şeklindeki bir emir ile, Ramazan ayında mü'minlerin oruç tutmaları kendilerine farz olmuştur. Hz. Resulullah (sav), Ashabıyla dokuz Ramazan beraber olmuştur. Bizden önceki ümmetlerin de oruç tuttuğu, oruçlarının şekil ve nevilerinin değişik olduğu, Allah'a itaat ve yakınlığı gerçekleştirebilmek için oruca devam ettikleri tarih ve tefsir kitaplarında kaydedilmektedir.
Orucun maddi ve manevi bir takım hastalıklara reçete olduğu, biyolojik ve ruhi dengesizliklere tedavi olarak önerildiği bilinmektedir. Hz. Resûlullah'ın "Oruç tutun ki sıhhat bulasınız" (3) şeklindeki tavsiyesi bu ibadetin sağlık üzerinde icra edeceği tesiri ifade etmektedir. Ve ayrıca oruç, kişinin kendisiyle, nefsiyle, şeytanıyla savaşı, nefsin terbiye ve tezkiyesinde en büyük mürebbisidir. Manevi olgunluğa ve ruhi tatmine oruçla ulaşılır. "Sizden biriniz oruçlu olduğu gün çirkin söz söylemesin, kimse ile çekişmesin. Biri kendine sataşırsa -ben oruçluyum- desin" (4) buyurulur. Yeme, içme ve cinsel ilişkiyi terk etmenin yanısıra oruç kişiye, insanlık namına suç ve İslâm adına günah sayılan yalan, gıybet, buhtan, zulm ve isyan gibi tüm nahoş davranışlara karşı eğitim veren bir mekteptir. Allah dostlarının tesbitiyle, el, ayak, göz, kulak... gibi tüm azaları günahlardan muhafaza edip, yani yekvücud oruç tutup, disiplinli bir hayatı, yaşantı şekline erişmektir, oruç... Nitekim bir hadis-i şerifte "Oruçlu bir kimse yalan ve yalancılıkla iş yapmasın, aksi halde aç susuz kalmasının Allah yanında bir değeri yoktur" (5). Allah'ın rızasına erme, şuurla hareket etme becerisi oruçla kazanılmış olacaktır. "Nice oruç tutanlar vardır ki, onlara sadece açlık ve susuzluğu kalmıştır. Bazı gece namazı kılanlara da uykusuz kalmalarından başka birşey yoktur" (6) buyurulmuştur.
devam edecek...
Fıkıh KöşesiZekata bağlı olan ve olmayan mallarMallar, "Emval-ı batine - Emval-i zahire (kapalı ve açık mallar)" adı ile iki kısımdır. Nakit paralarla evlerde ve mağazalarda bulunan ticaret malları "emval-ı batine (kapalı mallar)"dır. Saime denilen (yılın çoğunu kırlarda otlayarak beslenen) hayvanlar ile bir kısım arazi gelirleri ve madenler, yer altındaki hazineler ve gümrüklere uğrayan ticaret malları açık mallar"dandır. Bunların hepsi de belli bir ölçüde zekâta bağlıdır.
Batınî malların zekâtını vermek, sahiplerinin din anlayışına bırakılmıştır. Bu zenginler, bu tür mallarının zekâtını diledikleri fakirlere ve muhtaçlara verebilirler.
Zahirî (açıkta olan) malların zekâtlarını (vergilerini) belli ölçüler içinde devlet, özel memurlar aracılığı ile toplayarak belli yerlerde harcar. Bu memurlara "Amil, Saî, Aşir" gibi adlar verilmiştir.
Önceleri, tüccarları yol kesicilerden ve saldırılardan korumak karşılığında bir kısım zekâtlarını almak için uygun görülen yerlerde "Aşir" adı altında birtakım memurlar görevlendirilmiş bulunuyordu. Bu memurlar, nisab miktarına ulaşan ve üzerlerinden bir yıl geçmiş bulunan ticaret mallarından ve paralardan kırkta birini Müslümanlardan toplarlardı. Ancak bu malların sahipleri, daha yola çıkmadan önce o malların zekâtlarını bulundukları yerde ödediklerini veya bu mallar karşılığında borçlu bulunduklarını veya mallarının ticaret malı olmadığını veya zekâtlarının başka bir "Aşir" tarafından alınmış olduğunu söylerler ve bu ifadelerinin de aksi meydana çıkmazsa onlardan zekât alınmazdı.
Bu memurlar, tüccarların yanında bulunur ve çabuk bozulacak sebze, yaş hurma, yaş üzüm gibi şeylerden zekât almazlardı; isterse kıymetleri nisab miktarından fazla olsun...
İslâm ülkelerinde tacirler, ticaret malları için İslam gümrüklerinden verdikleri vergileri bu malların zekâtına sayabilirler.
Zekâta bağlı olmayan mallar
Bir kimse, hem kendi ihtiyacını ve hem de geçimleri kendi üzerine olan kimselerin ihtiyaçlarını karşılayan ve temel ihtiyaçlar adını alan şeylerden zekât vermez. Oturulan evler, evlerin lüzumlu eşyaları, giyinip kuşanmaya ait elbiseler, silâhlar, binek hayvanları, bir aylık veya bir yıllık yiyecek ve içecek şeyler, ilim sahiplerinin birer cildden veya takımdan ibaret kitapları, sanatçıların birer takım aletleri temel ihtiyaçlardan sayılır. İşte bunlar nisab ölçüsüne girmezler.
Ticaret için olmayan fazla miktardaki ev eşyasından, kitaplardan, sanat aletlerinden ve yine ihtiyaçtan fazla olan elbiselerden yenilenecek ve içilecek şeylerden, altın ve gümüşten başka süs eşyalarından, yakut, zümrüt, inci ve elmas gibi ziynet eşyalarından da zekât vermek gerekmez. Çünkü bunlar (hakikaten ve hükmen) artıcı değillerdir.
Sürecek
LâtifelerSultan Mahmud'un da bulunduğu cennet sahası gibi bir yerde deliler toplanmışlar; perişan, dağınık ve lâubali bir şekilde dolaşıyorlar ve etrafa bakınarak saçma sapan laflar ediyorlardı. O anda pâdişahın gözü bir deliye takılır. Hâcibler gönderip deliyi yanına çağırtır:
-Gönlün ne ister, diye sorar. Deli:
-Gönlüm bir pişmiş koyun kuyruğu ister, der.
Aceb mi kuyruk olsa derde dermân
Ki şimdi kuyruk bile oldı fermân.
(Şimdi kuyrukla fermân olunca, kuyruk derde derman olsa şaşılır mı?)
Sultan Mahmud deliyi imtihan etmeyi düşünür ve bu maksatla emreder. Bir pişmiş şalgam getirirler. Deli, şeker helvası gibi tam bir iştahla o pişmiş şalgamdan yemeğe başlar.
Bilmişem ben hâli kendümden
Aça nân-ı cevin gelür halvâ
Gül şekerdür fakîre her ne yise
Şehd-i şâfi ganîye derd ü anâ
Acı ot köklerini yer derviş
Tatlı canından eylemez pervâ
Aça bûy-i piyâz kuvvet-i dil
Toka elma şerbetidir ayva.
(Ben bu hali kendimden bilirim; aç'a arpa ekmeği helva gibi gelir.
Fakire her ne yese gülşeker reçelidir. Şifa verici bal; zengine dert ve zahmet.
Derviş acı ot köklerini yer de tatlı canından korkmaz.
Aç'a piyaz kokusu gönül kuvveti; toka ayva, elma şerbetidir).
Nihayet Sultan Mahmud dönüp seslenir:
-Nicedir divâne, kuyruk istediğin gibi mi? Ve arzu ettiğin şekilde pişmiş mi?
Dîvâne cevap verir:
-Evet, güzel pişmiş, ama sen bu vilâyete şâh ve bu ülkeye padîşâh olalı, kuyruğun bile yağı, tadı ve lokmanın hiç lezzeti kalmamış.
Gönül DostlarıMevlânâ Hâlid-i BağdâdîO sırada birisi gelip; "Efendim duâ edin de bana tâûn bulaşmasın" diye yalvarınca, ona duâ ettiler. O kişi kurtuldu. Kendileri için ise; "Rabbime kavuşmayı istememekten hayâ ederim" buyurdu.
Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî Hazretlerinin Muhammed Bahâüddîn isimli beş yaşındaki oğlu o sene tâûn hastalığına tutulup vefât etti. Onun vefatını haber alınca, buyurdu ki: "Ey Rabbim! Bu musîbete sabır ve genişlik verip, beni sevinçle rızıklandırdın. Önümde rûhunu aldın. İnşâallah yüksek katınızda büyük bir nasibi olur. Oğlum Bahâüddin mıknatısımızdır. Bizi kendisine çeker. Biz ona uyarız. Vekîlimizdir" buyurdu. Nûrlu yüzlerinde sevinç doğmuştu. Merhum oğluna sabır ve tahammül etmenin faziletlerini içine alan sohbet ve vâza başladı. Âhirete göç eden bu temiz yavrunun Kâsiyûn Dağındaki bir tepeye defnolunmasını emretti. Bu yere bundan evvel kimse defnolunmamıştı. Şeyh İsmâil ve Şeyh Muhammed Nâsih Hazretlerine techiz ve tekfinini emir buyurdu. Cenâze yıkandıktan sonra, Müslümanların omuzlarında, adı geçen yere götürüldü. Bizzat Mevlânâ Hâlid Hazretleri imâm olup, cenâze namazını kıldırdıktan sonra defneylediler.
Bahâüddîn'in vefâtından sonra, diğer oğlu Abdürrahmân da aynı sene içinde tâûndan vefat etti. Abdürrahmân zekî, merhamet sahibi, akıllı bir çocuktu. O da defin hazırlıkları bitince Kâsîyûn isimli tepeye, kardeşi Bahâüddîn'in mezârının kuzey tarafına defnedildi. Çok kalabalık bir cemâat cenâzesinde bulundu.
Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî Hazretleri, son zamanlarına doğru, yanlarında bulunan emânet kitapları sâhiplerine vermek için ayırmaya başladılar. Bir ara talebelerinden birini gönderip, Şeyh İsmail Enârenî'yi çağırttı. Ona; "Buradan hiç bir yere çıkmam. Ancak oğlum Bahâüddîn'in yanına gitmeyi isterim" buyurdu. Şeyh İsmâil; "Efendim güneşin harâretinden oraya gitmek ve orada oturmak mümkün olmaz" deyince Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî Hazretleri; "Güneşin harâreti bize zarar vermez" buyurdu. Sonra kütüphânesinin önünde oturdu ve; "Ey İsmâil! Beni dinle, aslâ muhâlefet etme. Vefâtımdan sonra, çoluk-çocuğum, fıkıh kitaplarım, diğer hukûkî işlerim için yerime vasî olarak, İsmâil Enârenî'yi tayin ettim. Ondan sonra Muahmmed Nâsih, sonra Abdülfettâh, ondan sonra da seni seçtim. Malımın üçte birini namaz borcumun iskâtı için ayırın. Bir su sarnıcı inşâ edin. Ben zannederim ki, ümmetim iyi zâtlarından bâzı ihlas sahipleri, bu makâmda, sevdiklerimiz için dergâh bina ederler. Malımın üçte birinden geri kalanı da, kapımızdaki fakir ve yoksullara verilsin. Ölümümden daha büyük bir musîbet size gelmez. Ona karşı bir sabır ve tahammül gösteriniz. İnsanlarla münâkaşa etmeyiniz" buyurdu.
Ramazan SofrasıELMA DOLMA
( 4 Kişilik)
Malzeme : 500 gr. Şeker, 4 ad. Elma, 5 ad. Karanfil, 1 ad. Limon 50 gr. Kızamık şekeri, 1 litre Su. 300 gr. çekilmiş Fıstık, 200 gr. Kırıntı ceviz, 100 gr. Hindistan cevizi. Dekor için çeşitli meyvalar ve şanti kullanılır.
Tarif : Elmaların içi oyulur. 400 gr. Şekere bir dilim limon sıkılarak 1 litre suyla kaynatılır. Kaynar şurubun içine karanfil ve elmalar konarak 5 dk. bekletilir. Ayrı bir kapta ceviz, yeşilfıstık ve hindistan cevizi karıştırılır. Elmaların içi bastırılarak dolma gibi iç harcı konur, tepsiye dizilir. Kalan 100 gr. şeker ve kızamık şekeri yarım litre suyla koyulaştırılıncaya kadar kaynatılıp, elmaların üzerine dökülür .Fırında 5 dk. pişirilip, meyva ve şanti ile dekor edilerek servis edilir.Afiyet Olsun
Kadir gecesinin niteliğini Sana gösteren nedir?
Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır.
Melekler ve Ruh, Rablerinin izniyle o gecede her iş için iner de iner.
Bir esenlik ve huzur vardır; sürüp gider o, tan yeri ağarıncaya kadar."
Kadir Suresi: 1-5
Bu geceye Kadir gecesi denilmesi şeref ve kıymetinden dolayıdır. Çünkü Kur'ân-ı Kerim bu gecede inmeye başlamıştır. Bu gecedeki ibadet, içerisinde Kadir gecesi bulunmayan bin ayda yapılan ibadetten daha faziletlidir. Gelecek bir seneye kadar cereyan edecek olan her türlü hadiseler Allah Teâlâ'nın ezelî kaza ve takdiri ile ilgili meleklere bu gece bildirilir. Bu gecede yeryüzüne Cebrail ve çok sayıda melek iner. Bu gece tanyerinin ağarmasına kadar esenliktir, her türlü kötülükten uzaktır. Yeryüzüne inen melekler uğradıkları her mü'mine selam verirler.
Kadir gecesinin hangi gece olduğu kesin olarak bilinmemekle beraber genellikle Ramazan'ın yirmi yedinci gecesinde olduğu tercih edilmiştir. Hz. Peygamber (s.a.s) bunun kesinlikle hangi gece olduğunu belirtmemiş, ancak; "Siz Kadir gecesini Ramazan'ın son on günü içerisindeki tek rakamlı gecelerde arayınız" (Buhârî, Leyletü'l-Kadir, 3; Müslim, Sıyam, 216) buyurmuştur.
Zir b. Hubeyş diyor ki, Übey b. Ka'b'a sordum: Kardeşin Abdullah b. Mes'ud: "Yıl boyunca ibadet eden Kadir gecesine isabet eder" diyor, dedim. Übey b. Ka'b dedi ki: "Allah İbn Mes'ud'a rahmet eylesin. O, insanların Kadir gecesine güvenmemelerini istemiştir. Yoksa Kadir gecesinin, Ramazanda, Ramazanın da son on günü içerisinde yirmi yedinci gecesinde olduğunu biliyordu" dedi. "Bunu neye dayanarak söylüyorsun, Ey Ebü'l-Münzir (Übey b. Ka'b'ın lakabı)" dedim. Übey; "Ben bunu Rasûlüllah (s.a.s)'in bize haber vermiş olduğu alametle söylüyorum ki, o da, "o gün güneş şuasız olarak doğar" dedi (Müslim, Sıyam, 220).
İslâm kaynaklarında belirtildiğine göre Allah Teâlâ bir takım hikmetlere dayanarak Kadir gecesini ve onun dışında daha bazı şeyleri de gizli tutmuştur. Bunlar: Cuma günü içerisinde duanın kabul olacağı saat; beş vakit içerisinde Salât-ı vusta; ilâhî isimler içerisinde İsm-i Azam; bütün taatlar ve ibadetler içerisinde rızay-ı ilâhî; zaman içerisinde kıyamet ve hayat içerisinde ölümdür. Bunların gizli tutulmasından maksat mü'minlerin uyanık, dikkatli ve devamlı Allah'a ibadet ve taat içerisinde olmalarını sağlamaktır. Mü'minler bu geceyi gaflet içerisinde geçirmemeli, ibadet ve taatle değerlendirmelidir. Ebû Hüreyre (r.a)'ın rivâyet etmiş olduğu hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz (s.a.s) şöyle buyurmuştur:
"Kim Kadir gecesini, faziletine inanarak ve alacağı sevabı Allah'tan bekleyerek ibadet ve taatla geçirirse geçmiş günahları bağışlanır" (Buhârî, Kadir, 1).
Kadir gecesini, namaz kılarak, Kur'ân-ı Kerim okuyarak, tevbe, istiğfâr ederek ve dua yaparak değerlendirmeli. Üzerinde namaz borcu olanların nafile namazı kılmadan önce hiç değilse beş vakit kaza namazı kılmaları daha faziletlidir. Kazası yoksa nafile kılar. Süfyan-ı Sevrî: "Kadir gecesi dua ve istiğfar etmek namazdan sevimlidir. Kur'ân okuyup sonra dua etmek daha güzeldir." (Tecrid-i Sarih Tercemesi, VI, 313) demiştir.
Hz. Aişe validemiz demiştir ki; Rasûlüllah (s.a.s)'e:
" Ey Allah'ın Rasûlü! Kadir gecesine rastlarsam nasıl dua edeyim?" diye sordum. Rasûlüllah (s.a.s): "Allahümme inneke afüvvün tühıbbü'l-afve fa'fu annî: Allah'ım sen çok affedicisin, affı seversin, beni affet." diye dua et, buyurdu (Tecrîd-i Sarih Tercemesi, VI, 314).
Bu gecenin öyle bir anı vardır ki o anda yapılan ibadet ve dualar mutlaka makbul olur. Bu önemli anı yakalamak için gecenin bütününü tevbe ve istiğfar ile geçirmek gerekir. Bu da kişinin imanını tazeler. Gecenin bütününü ibadetle geçiremeyenler en azından teravihten sonra bir miktar oturup dua etmelidirler.
Ramazan mektebiSaffet DEMİRDünden devam
İbadetlerin maddi ve manevi varlığımız üzerinde çok büyük tesirleri vardır. Ramazan mektebinde inananlar, kuvvetli biyolojik ve ruhi eğitimden geçebilmektedirler. Allah'ın emrini yerine getirmiş olmanın yanısıra, itaat, sabır, tahammül, ihlas, nefis tezkiyesi gibi kavramlarla daha yakından tanışma ve onlara alışma imkânı bulabilmektedirler. Ramazan'da kazanılan itaatlı ve disiplinli hayatın daha sonraki günlere taşınması hem kolay ve hem de zaruridir. Oruç tutabilmek için helâl yiyecek ve içeceklerden nefsini men edebilen insan, haram ve yasaklardan uzaklaşamıyorum şeklinde bir izah getiremeyecek, nefisleri esir alabilmenin yollarını arayacak, oruç, tesbih, temcit ve zikri yardımcı bilecektir. İbadetlerin insan hayatı üzerindeki etkisini kavramış olacak ki Fr. Puse, halkına şöyle sesleniyor: "Romatizma ve eklem ağrılarınız için namaz kılın, senenin belirli zamanlarında oruç tutun, günün belirli saatlerinde ellerinizi, yüzünüzü ve ayaklarınızı yıkayın (abdest alın demiyor)".
Oruç ve sağlık
Hicretin ikinci yılında "Ey iman edenler sizden evvelki ümmetlere olduğu gibi sizin üzerinize de oruç tutmanız farz olmuştur" (2) şeklindeki bir emir ile, Ramazan ayında mü'minlerin oruç tutmaları kendilerine farz olmuştur. Hz. Resulullah (sav), Ashabıyla dokuz Ramazan beraber olmuştur. Bizden önceki ümmetlerin de oruç tuttuğu, oruçlarının şekil ve nevilerinin değişik olduğu, Allah'a itaat ve yakınlığı gerçekleştirebilmek için oruca devam ettikleri tarih ve tefsir kitaplarında kaydedilmektedir.
Orucun maddi ve manevi bir takım hastalıklara reçete olduğu, biyolojik ve ruhi dengesizliklere tedavi olarak önerildiği bilinmektedir. Hz. Resûlullah'ın "Oruç tutun ki sıhhat bulasınız" (3) şeklindeki tavsiyesi bu ibadetin sağlık üzerinde icra edeceği tesiri ifade etmektedir. Ve ayrıca oruç, kişinin kendisiyle, nefsiyle, şeytanıyla savaşı, nefsin terbiye ve tezkiyesinde en büyük mürebbisidir. Manevi olgunluğa ve ruhi tatmine oruçla ulaşılır. "Sizden biriniz oruçlu olduğu gün çirkin söz söylemesin, kimse ile çekişmesin. Biri kendine sataşırsa -ben oruçluyum- desin" (4) buyurulur. Yeme, içme ve cinsel ilişkiyi terk etmenin yanısıra oruç kişiye, insanlık namına suç ve İslâm adına günah sayılan yalan, gıybet, buhtan, zulm ve isyan gibi tüm nahoş davranışlara karşı eğitim veren bir mekteptir. Allah dostlarının tesbitiyle, el, ayak, göz, kulak... gibi tüm azaları günahlardan muhafaza edip, yani yekvücud oruç tutup, disiplinli bir hayatı, yaşantı şekline erişmektir, oruç... Nitekim bir hadis-i şerifte "Oruçlu bir kimse yalan ve yalancılıkla iş yapmasın, aksi halde aç susuz kalmasının Allah yanında bir değeri yoktur" (5). Allah'ın rızasına erme, şuurla hareket etme becerisi oruçla kazanılmış olacaktır. "Nice oruç tutanlar vardır ki, onlara sadece açlık ve susuzluğu kalmıştır. Bazı gece namazı kılanlara da uykusuz kalmalarından başka birşey yoktur" (6) buyurulmuştur.
devam edecek...
Fıkıh KöşesiZekata bağlı olan ve olmayan mallarMallar, "Emval-ı batine - Emval-i zahire (kapalı ve açık mallar)" adı ile iki kısımdır. Nakit paralarla evlerde ve mağazalarda bulunan ticaret malları "emval-ı batine (kapalı mallar)"dır. Saime denilen (yılın çoğunu kırlarda otlayarak beslenen) hayvanlar ile bir kısım arazi gelirleri ve madenler, yer altındaki hazineler ve gümrüklere uğrayan ticaret malları açık mallar"dandır. Bunların hepsi de belli bir ölçüde zekâta bağlıdır.
Batınî malların zekâtını vermek, sahiplerinin din anlayışına bırakılmıştır. Bu zenginler, bu tür mallarının zekâtını diledikleri fakirlere ve muhtaçlara verebilirler.
Zahirî (açıkta olan) malların zekâtlarını (vergilerini) belli ölçüler içinde devlet, özel memurlar aracılığı ile toplayarak belli yerlerde harcar. Bu memurlara "Amil, Saî, Aşir" gibi adlar verilmiştir.
Önceleri, tüccarları yol kesicilerden ve saldırılardan korumak karşılığında bir kısım zekâtlarını almak için uygun görülen yerlerde "Aşir" adı altında birtakım memurlar görevlendirilmiş bulunuyordu. Bu memurlar, nisab miktarına ulaşan ve üzerlerinden bir yıl geçmiş bulunan ticaret mallarından ve paralardan kırkta birini Müslümanlardan toplarlardı. Ancak bu malların sahipleri, daha yola çıkmadan önce o malların zekâtlarını bulundukları yerde ödediklerini veya bu mallar karşılığında borçlu bulunduklarını veya mallarının ticaret malı olmadığını veya zekâtlarının başka bir "Aşir" tarafından alınmış olduğunu söylerler ve bu ifadelerinin de aksi meydana çıkmazsa onlardan zekât alınmazdı.
Bu memurlar, tüccarların yanında bulunur ve çabuk bozulacak sebze, yaş hurma, yaş üzüm gibi şeylerden zekât almazlardı; isterse kıymetleri nisab miktarından fazla olsun...
İslâm ülkelerinde tacirler, ticaret malları için İslam gümrüklerinden verdikleri vergileri bu malların zekâtına sayabilirler.
Zekâta bağlı olmayan mallar
Bir kimse, hem kendi ihtiyacını ve hem de geçimleri kendi üzerine olan kimselerin ihtiyaçlarını karşılayan ve temel ihtiyaçlar adını alan şeylerden zekât vermez. Oturulan evler, evlerin lüzumlu eşyaları, giyinip kuşanmaya ait elbiseler, silâhlar, binek hayvanları, bir aylık veya bir yıllık yiyecek ve içecek şeyler, ilim sahiplerinin birer cildden veya takımdan ibaret kitapları, sanatçıların birer takım aletleri temel ihtiyaçlardan sayılır. İşte bunlar nisab ölçüsüne girmezler.
Ticaret için olmayan fazla miktardaki ev eşyasından, kitaplardan, sanat aletlerinden ve yine ihtiyaçtan fazla olan elbiselerden yenilenecek ve içilecek şeylerden, altın ve gümüşten başka süs eşyalarından, yakut, zümrüt, inci ve elmas gibi ziynet eşyalarından da zekât vermek gerekmez. Çünkü bunlar (hakikaten ve hükmen) artıcı değillerdir.
Sürecek
LâtifelerSultan Mahmud'un da bulunduğu cennet sahası gibi bir yerde deliler toplanmışlar; perişan, dağınık ve lâubali bir şekilde dolaşıyorlar ve etrafa bakınarak saçma sapan laflar ediyorlardı. O anda pâdişahın gözü bir deliye takılır. Hâcibler gönderip deliyi yanına çağırtır:
-Gönlün ne ister, diye sorar. Deli:
-Gönlüm bir pişmiş koyun kuyruğu ister, der.
Aceb mi kuyruk olsa derde dermân
Ki şimdi kuyruk bile oldı fermân.
(Şimdi kuyrukla fermân olunca, kuyruk derde derman olsa şaşılır mı?)
Sultan Mahmud deliyi imtihan etmeyi düşünür ve bu maksatla emreder. Bir pişmiş şalgam getirirler. Deli, şeker helvası gibi tam bir iştahla o pişmiş şalgamdan yemeğe başlar.
Bilmişem ben hâli kendümden
Aça nân-ı cevin gelür halvâ
Gül şekerdür fakîre her ne yise
Şehd-i şâfi ganîye derd ü anâ
Acı ot köklerini yer derviş
Tatlı canından eylemez pervâ
Aça bûy-i piyâz kuvvet-i dil
Toka elma şerbetidir ayva.
(Ben bu hali kendimden bilirim; aç'a arpa ekmeği helva gibi gelir.
Fakire her ne yese gülşeker reçelidir. Şifa verici bal; zengine dert ve zahmet.
Derviş acı ot köklerini yer de tatlı canından korkmaz.
Aç'a piyaz kokusu gönül kuvveti; toka ayva, elma şerbetidir).
Nihayet Sultan Mahmud dönüp seslenir:
-Nicedir divâne, kuyruk istediğin gibi mi? Ve arzu ettiğin şekilde pişmiş mi?
Dîvâne cevap verir:
-Evet, güzel pişmiş, ama sen bu vilâyete şâh ve bu ülkeye padîşâh olalı, kuyruğun bile yağı, tadı ve lokmanın hiç lezzeti kalmamış.
Gönül DostlarıMevlânâ Hâlid-i BağdâdîO sırada birisi gelip; "Efendim duâ edin de bana tâûn bulaşmasın" diye yalvarınca, ona duâ ettiler. O kişi kurtuldu. Kendileri için ise; "Rabbime kavuşmayı istememekten hayâ ederim" buyurdu.
Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî Hazretlerinin Muhammed Bahâüddîn isimli beş yaşındaki oğlu o sene tâûn hastalığına tutulup vefât etti. Onun vefatını haber alınca, buyurdu ki: "Ey Rabbim! Bu musîbete sabır ve genişlik verip, beni sevinçle rızıklandırdın. Önümde rûhunu aldın. İnşâallah yüksek katınızda büyük bir nasibi olur. Oğlum Bahâüddin mıknatısımızdır. Bizi kendisine çeker. Biz ona uyarız. Vekîlimizdir" buyurdu. Nûrlu yüzlerinde sevinç doğmuştu. Merhum oğluna sabır ve tahammül etmenin faziletlerini içine alan sohbet ve vâza başladı. Âhirete göç eden bu temiz yavrunun Kâsiyûn Dağındaki bir tepeye defnolunmasını emretti. Bu yere bundan evvel kimse defnolunmamıştı. Şeyh İsmâil ve Şeyh Muhammed Nâsih Hazretlerine techiz ve tekfinini emir buyurdu. Cenâze yıkandıktan sonra, Müslümanların omuzlarında, adı geçen yere götürüldü. Bizzat Mevlânâ Hâlid Hazretleri imâm olup, cenâze namazını kıldırdıktan sonra defneylediler.
Bahâüddîn'in vefâtından sonra, diğer oğlu Abdürrahmân da aynı sene içinde tâûndan vefat etti. Abdürrahmân zekî, merhamet sahibi, akıllı bir çocuktu. O da defin hazırlıkları bitince Kâsîyûn isimli tepeye, kardeşi Bahâüddîn'in mezârının kuzey tarafına defnedildi. Çok kalabalık bir cemâat cenâzesinde bulundu.
Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî Hazretleri, son zamanlarına doğru, yanlarında bulunan emânet kitapları sâhiplerine vermek için ayırmaya başladılar. Bir ara talebelerinden birini gönderip, Şeyh İsmail Enârenî'yi çağırttı. Ona; "Buradan hiç bir yere çıkmam. Ancak oğlum Bahâüddîn'in yanına gitmeyi isterim" buyurdu. Şeyh İsmâil; "Efendim güneşin harâretinden oraya gitmek ve orada oturmak mümkün olmaz" deyince Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî Hazretleri; "Güneşin harâreti bize zarar vermez" buyurdu. Sonra kütüphânesinin önünde oturdu ve; "Ey İsmâil! Beni dinle, aslâ muhâlefet etme. Vefâtımdan sonra, çoluk-çocuğum, fıkıh kitaplarım, diğer hukûkî işlerim için yerime vasî olarak, İsmâil Enârenî'yi tayin ettim. Ondan sonra Muahmmed Nâsih, sonra Abdülfettâh, ondan sonra da seni seçtim. Malımın üçte birini namaz borcumun iskâtı için ayırın. Bir su sarnıcı inşâ edin. Ben zannederim ki, ümmetim iyi zâtlarından bâzı ihlas sahipleri, bu makâmda, sevdiklerimiz için dergâh bina ederler. Malımın üçte birinden geri kalanı da, kapımızdaki fakir ve yoksullara verilsin. Ölümümden daha büyük bir musîbet size gelmez. Ona karşı bir sabır ve tahammül gösteriniz. İnsanlarla münâkaşa etmeyiniz" buyurdu.
Ramazan SofrasıELMA DOLMA
( 4 Kişilik)
Malzeme : 500 gr. Şeker, 4 ad. Elma, 5 ad. Karanfil, 1 ad. Limon 50 gr. Kızamık şekeri, 1 litre Su. 300 gr. çekilmiş Fıstık, 200 gr. Kırıntı ceviz, 100 gr. Hindistan cevizi. Dekor için çeşitli meyvalar ve şanti kullanılır.
Tarif : Elmaların içi oyulur. 400 gr. Şekere bir dilim limon sıkılarak 1 litre suyla kaynatılır. Kaynar şurubun içine karanfil ve elmalar konarak 5 dk. bekletilir. Ayrı bir kapta ceviz, yeşilfıstık ve hindistan cevizi karıştırılır. Elmaların içi bastırılarak dolma gibi iç harcı konur, tepsiye dizilir. Kalan 100 gr. şeker ve kızamık şekeri yarım litre suyla koyulaştırılıncaya kadar kaynatılıp, elmaların üzerine dökülür .Fırında 5 dk. pişirilip, meyva ve şanti ile dekor edilerek servis edilir.Afiyet Olsun
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.