Türk medyası 18 Aralık sabahı okuyucu karşısına çıktığı manşetlerle sınıfta kaldı. Daha açık bir ifadeyle, Türk medyası Brüksel Zirvesi'nde alınan kararları, AKP hükümetinin Brüksel'de verdiği tavizleri, altına imza attıkları taahhütleri bilerek ve kasten görmedi, görmek istemedi. Medyanın önemli bir kısmı bu önemli gündemi "bayram havasında", zafer sarhoşluğu içerisinde ve bir yazarın ifadesiyle "mal bulmuş mağribi" görmemişliğiyle karşıladı. AB'den Kıbrıs Rum Kesimi'ni tanıma ve Avrupa Parlamentosu'nun 15 Aralık'ta aldığı kararları kabul etme karşılığında alınan 3 Ekim 2005 müzakerelere başlama tarihi için medyanın kopardığı fırtına; kopacak asıl fırtınanın ve bu fırtınanın Türkiye'den koparacaklarını gizlemeye yetmedi tabii ki. Aradan bir iki gün geçtikten sonra medyada kısmî de olsa uyanmalar başladı. Brüksel'de atılan imzanın ardı sorgulanmaya ve "zafer mi, hezimet mi"nin cevabı aranmaya başlandı. 18 Aralık'ta zafer naraları atan gazeteler bugünlerde, "zirveyi objektif olarak değerlendirmek gerekirse?" ile başlayan cümleler kurmaya, "zirvenin dikenli yolları" başlıklı yazılar yayınlamaya ve Brüksel Zirvesi'nin başarı mı yoksa mağlubiyet mi olduğunu irdeleyen yazı dizileri yayınlamaya başladılar. Tek başına bu girişimler dahi, Türk medyasının hal-i pür melalini, dürüst gazetecilikten ne kadar yoksun bir zeminde at koşturduğunu göstermeye kâfi.
Halkın tek enformasyon kaynağı ve demokrasilerin "dördüncü kuvveti" olan medya bu tür aldatmalara, halkı yanlış yönlendirmelere kalkışırsa, ülkede muhalif seslerin yükselmesine engel olursunuz. Böyle olunca da, kaynağını halkın tepkisi oluşturan en önemli pazarlık gücünüz elinizden alınır ve uluslar arası arenada yürüttüğünüz diplomatik pazarlıklarda- Erdoğan'ın futbol terminolojisiyle aktaracak olursak- bol gollü mağlubiyetler kaçınılmaz olur.
Nitekim son Brüksel Zirvesi'nde yaşananlar da bunun en somut örneğini oluşturuyor. Brüksel'de yaşanan hezimet, hem dördüncü kuvvetin satılmışlığından, hem de diplomatik ve dış politik beceriden yoksun, ve AB'li yetkililerin ifadeleriyle "AB pazarlığıyla halı pazarlığını birbirine karıştıran" siyasi iradenin gerçekten ortaya bir irade koyamamasından kaynaklandı.
İsveç Başbakanı Persson'un Başbakan Erdoğan'ın müzakerelerde aceleci davranarak şartlı müzakereyi kabul ettiğini belirterek "Türkiye fazla direnmedi" şeklinde bir açıklama yapması ve Hollanda Dışişleri Bakanı Bernard Bot'un da "Erdoğan söylediğimiz her şeyi kabul ediyordu" ifadesi, olan biteni net bir şekilde özetliyor.
Masaya vurulan yumruğun- eğer gerçekten vurulmuşsa- ardı getirilmezse sadece elinizin acımasıyla kalırsınız. Erdoğan'ın yumruğu da AB'yi sarsmak yerine Türkiye'yi sersemletti, yaraladı. Kıbrıs'ı da güneye savurarak komaya soktu!
Halkın tek enformasyon kaynağı ve demokrasilerin "dördüncü kuvveti" olan medya bu tür aldatmalara, halkı yanlış yönlendirmelere kalkışırsa, ülkede muhalif seslerin yükselmesine engel olursunuz. Böyle olunca da, kaynağını halkın tepkisi oluşturan en önemli pazarlık gücünüz elinizden alınır ve uluslar arası arenada yürüttüğünüz diplomatik pazarlıklarda- Erdoğan'ın futbol terminolojisiyle aktaracak olursak- bol gollü mağlubiyetler kaçınılmaz olur.
Nitekim son Brüksel Zirvesi'nde yaşananlar da bunun en somut örneğini oluşturuyor. Brüksel'de yaşanan hezimet, hem dördüncü kuvvetin satılmışlığından, hem de diplomatik ve dış politik beceriden yoksun, ve AB'li yetkililerin ifadeleriyle "AB pazarlığıyla halı pazarlığını birbirine karıştıran" siyasi iradenin gerçekten ortaya bir irade koyamamasından kaynaklandı.
İsveç Başbakanı Persson'un Başbakan Erdoğan'ın müzakerelerde aceleci davranarak şartlı müzakereyi kabul ettiğini belirterek "Türkiye fazla direnmedi" şeklinde bir açıklama yapması ve Hollanda Dışişleri Bakanı Bernard Bot'un da "Erdoğan söylediğimiz her şeyi kabul ediyordu" ifadesi, olan biteni net bir şekilde özetliyor.
Masaya vurulan yumruğun- eğer gerçekten vurulmuşsa- ardı getirilmezse sadece elinizin acımasıyla kalırsınız. Erdoğan'ın yumruğu da AB'yi sarsmak yerine Türkiye'yi sersemletti, yaraladı. Kıbrıs'ı da güneye savurarak komaya soktu!
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Alperen Polat / diğer yazıları
- Sadaka sosyalizmi / 17.04.2013
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012