Yangın kulesi iftarı
Beyazıt'da Yangın Kulesi iftarları Ramazanın yirmisinden sonra olur. Sebebi de ay ufalmağa başlar, etraf da geç çıktığından aydınlık değildir. Yalnız sahneye, yıldızlar ve gökyüzünden yere inen ve minarelerde toplanan kendilerin ziyaları hakimdir. Yangın Kulesi'nin rü'yet sahası çok geniştir, bugünkü kadar değilse bile o zamanlarda etraf sönükçe bir pırıltı deryası içinde yüzerdi. Hele mahyalar Yangın Kulesi'nden yerlere serilmiş nuranur yazı levhaları gibidir.
XIX. asırda, bir senedir duya duya hasretini çeken birçok kişi bu kule iftarını iştiraki arzu eder ve hakikaten arzu olunacak derecede cemiyetli ve eğlenceli bir alem olurdu. Bu gece için sözleşilir, usulen Sadrazam Ali, Fuad ve Mısırlı Kamil ve Fazıl Mustafa Paşa gibi zevat da davet edilirdi. Bu zevatın hiçbirisi buna icabet etmezler amma tepsi tepsi yemek göndermekte tereddüt etmezlerdi. İşte ziyafete arzedilecek yemekler de böylece temin edilmiş demektir. Yangın Kulesi iftarına sözleşenler iftara bir saat kala Beyazit Camii'nde toplanınr, iftarcılar yavaş yavaş yukarı çıkar, ayvazlar da tablaları çıkarırlardı. Oruç haliyle çıkmak bir hayli zahmetli olur, lakin çıkınca manzaranın hususiyeti bu zahmeti unuttururdu. O tarihlerde yaşı doksanı mütecaviz, lakin vücudu zinde, sıhhati yerinde bir Memiş Efendimiz vardı. Bu zat Enderun'dan çırağ olmuş, hoş sohbet bir adam, nücüma ve bilhassa nazar değmeğe çok inanırdı. Mesela; "Sünbüle burcu iyi burçtur. Yağmur yağar, mavi gözlülerin daha çok nazarı değer" diye sakınırmış.
Her sene kule iftarına çıktıkça Memiş Efendi'nin de birlikte bulunmasını dostları arzu eder ve hatta o nazlanır, ısrar edermiş. Ne ise kandırırlar, o da çıkarmış. Mavi gözlü olduğu için Memiş Efendi'nin hiç sevmediği Tersane Tulumbacıbaşısı Kaymakam Raşid Bey varmış. Ona da haber ulaştırmışlar ve gelmiş. Memiş Efendi'yi görünce:
-Vay Memiş bu sene de mi çıktın? demesi üzerine nazarından pek korkan zavallıyı bir telaştır almış. Şimdi ne desin?
-Hayır kendim çıkmadım, Kule ağaları beni ekmek zenbili ile yukarı çektiler, demiş amma, bitmiş. Bir taraftan da kendini okur üflermiş. Böyle söylemelerini de herkese tenbihlemiş ve o seneden sonra da nazar değer korkusundan, Ali Rıza Bey "bir daha yangın kulesi iftarını kabul etmedi" derlerdi.
Beyazıt'da Yangın Kulesi iftarları Ramazanın yirmisinden sonra olur. Sebebi de ay ufalmağa başlar, etraf da geç çıktığından aydınlık değildir. Yalnız sahneye, yıldızlar ve gökyüzünden yere inen ve minarelerde toplanan kendilerin ziyaları hakimdir. Yangın Kulesi'nin rü'yet sahası çok geniştir, bugünkü kadar değilse bile o zamanlarda etraf sönükçe bir pırıltı deryası içinde yüzerdi. Hele mahyalar Yangın Kulesi'nden yerlere serilmiş nuranur yazı levhaları gibidir.
XIX. asırda, bir senedir duya duya hasretini çeken birçok kişi bu kule iftarını iştiraki arzu eder ve hakikaten arzu olunacak derecede cemiyetli ve eğlenceli bir alem olurdu. Bu gece için sözleşilir, usulen Sadrazam Ali, Fuad ve Mısırlı Kamil ve Fazıl Mustafa Paşa gibi zevat da davet edilirdi. Bu zevatın hiçbirisi buna icabet etmezler amma tepsi tepsi yemek göndermekte tereddüt etmezlerdi. İşte ziyafete arzedilecek yemekler de böylece temin edilmiş demektir. Yangın Kulesi iftarına sözleşenler iftara bir saat kala Beyazit Camii'nde toplanınr, iftarcılar yavaş yavaş yukarı çıkar, ayvazlar da tablaları çıkarırlardı. Oruç haliyle çıkmak bir hayli zahmetli olur, lakin çıkınca manzaranın hususiyeti bu zahmeti unuttururdu. O tarihlerde yaşı doksanı mütecaviz, lakin vücudu zinde, sıhhati yerinde bir Memiş Efendimiz vardı. Bu zat Enderun'dan çırağ olmuş, hoş sohbet bir adam, nücüma ve bilhassa nazar değmeğe çok inanırdı. Mesela; "Sünbüle burcu iyi burçtur. Yağmur yağar, mavi gözlülerin daha çok nazarı değer" diye sakınırmış.
Her sene kule iftarına çıktıkça Memiş Efendi'nin de birlikte bulunmasını dostları arzu eder ve hatta o nazlanır, ısrar edermiş. Ne ise kandırırlar, o da çıkarmış. Mavi gözlü olduğu için Memiş Efendi'nin hiç sevmediği Tersane Tulumbacıbaşısı Kaymakam Raşid Bey varmış. Ona da haber ulaştırmışlar ve gelmiş. Memiş Efendi'yi görünce:
-Vay Memiş bu sene de mi çıktın? demesi üzerine nazarından pek korkan zavallıyı bir telaştır almış. Şimdi ne desin?
-Hayır kendim çıkmadım, Kule ağaları beni ekmek zenbili ile yukarı çektiler, demiş amma, bitmiş. Bir taraftan da kendini okur üflermiş. Böyle söylemelerini de herkese tenbihlemiş ve o seneden sonra da nazar değer korkusundan, Ali Rıza Bey "bir daha yangın kulesi iftarını kabul etmedi" derlerdi.