Gaybet-i Suğra -2-
Diğer bir rivâyette ise, “Kâim’in iki Gaybet’i vardır. Bunlardan biri kısa (kasir), diğeri uzundur
20.07.2024 18:11:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





Diğer bir rivâyette ise, "Kâim'in iki Gaybet'i vardır. Bunlardan biri kısa (kasir), diğeri uzundur.
İlk Gaybet'inde, O'nun yerini ancak has dostları (hasset-ü şiatihi) bilir, diğerinde ise özel dostları (hasset-ü mevâlihi) bilir" denilmektedir. Bu rivâyette zikredilen kasir ve tavil kelimeleri, daha sonraki bir zamanda küçük ve büyük Gaybet anlamını kazanmıştır.
Ancak bu rivâyette zikredilen detay, dikkat çekmektedir. Zira ilk Gaybet döneminde Kâim'in yerini taraftarlarından özel kimseler bilirken, ikinci dönemde sadece bazı özel dostları bilecektir.
İmamî anlayışa göre Kâim, ilk Gaybet döneminde sefirlerle görüşmüş ve bazı özel kimselerle irtibata geçmiştir. Ancak ikinci Gaybet döneminin başlamasıyla birlikte İmam'la irtibatın kurulamayacağı bir dönemin başladığı da kabul edilmektedir. Bu itibarla, Kuleynî'nin naklettiği rivâyetin en azından ikinci kısmı genel kabule ters düşmektedir.
Üçüncü haberde ise, Kâim'in ilk Gaybet'in sonunda ehline geri döneceği bildirilmektedir. Fakat Ehl-i Beyt Ekolü kaynaklarında bu yönde bir açıklama bulunmamaktadır.
İmamî âlimlerden Nu'manî, "Kitabu'l-Gaybe" adlı eserin mukaddimesinde; Hz. Muhammed ve Ehl-i Beyt'inin sevenleri olan pek çok topluluk gördüğünü ve bunların az bir kısmı hariç hemen hepsinin İmam'ın Gaybet'i konusunda ihtilafa düştüğünü belirttikten sonra;
"Hâlbuki İmam'ın Gaybet'i, Hz. Peygamber ve İmamlar tarafından önceden haber verilmiş ve bu konuda pek çok haber rivâyet edilmiştir" demektedir.
Nu'manî, hocası Kuleynî'nin metodunu takip etmiş; konu başlıklarının altında ilgili ahbarı zikretmiş ve bazen de kısa açıklamalar yapmıştır. Bu itibarla o, ahbarî geleneğe tam anlamıyla bağlı kalmıştır. Bununla birlikte, hocası Kuleynî'nin zikretmediği pek çok Hâdîsi eserine almış ve Gaybet' konusunda geniş bir rivâyet ortaya koymuştur.
İmamî âlimlerden Nu'manî, Gaybet'in vukû bulacağına dâir hem Hz. Peygamberden, hem de İmamlardan gelen hadislerin şüpheye mahal bırakmayacak kadar çok ve açık olduğunu belirttikten sonra, "Şayet Gaybet vukû bulmamış olsaydı bu durumda İmamîyye Ehl-i Beyt Ekolü bâtıl bir mezhep olurdu; fakat Allah mâsum İmamların haberlerini Gaybet'i yaratmak sûretiyle tasdik etmiştir" diyerek, İmamîyye Ehl-i Beyt Ekolü'nde Gaybet inancının Hz. Peygamber ve İmamlardan nakledilen sahih hadislere dayandığına işaret etmiştir. Nu'manî; eserinin onuncu bölümde, On ikinci İmam'ın Gaybet'iyle alakalı ahbarı nakletmiştir.
Yine İmamî âlimlerden Müfîd, "el-Mesâilu'l-Aşere fi'l-Gaybe" adlı bir eser kaleme almış, eserini, ifade ettiği üzere muhaliflerin iddialarını çürütmek ve Gaybet anlayışını her yönüyle izah etmek üzere telif etmiştir.
Müfîd, eserinin telif metodu olarak, kendi döneminde konuyla alakalı olarak İmamîyye'ye yöneltilen itirazları belli başlıklar al-tında derlemiş ve bunlara cevaplar vermiştir.
Metin içinde "Muhaliflerimiz şöyle derler" şeklindeki ifadelerle de Mu'tezile, Haşeviyye, Zeydiyye, Havâric ve Murcie'yi kastettiği anlaşılmaktadır. Bu itibarla eserin kurgusal olduğu anlaşılmaktadır.
Kuleynî'den sonra İmamîyye'nin ikinci büyük düşünürü olan Sâduk, güya rüyasında On ikinci İmam'ı görmüş ve İmam kendisinin Gaybet'te olduğunu ispat ve izah eden bir kitap telif etme-sini istemiştir.
Bunun üzerine Sâduk, "Kemâlu'd-Din" adlı bir eser kaleme almıştır. Sâduk, kitabı telif sebebini açıklarken; Gaybet konusunda Ehl-i Beyt dostlarının büyük bir şaşkınlık içinde olduklarını, Kâim hakkında şüpheye düştüklerini ve önemli bir kısmının yanlış görüşlere meylettiğini açıkladıktan sonra, Ehl-i Beyt takipçilerini hakikat yoluna ulaştırmak ve onlara doğruları göstermek maksadıyla bu eseri kaleme aldığını belirtmiştir.
Gaybet-i Suğra (Muhammed el-Mehdî'nin kısa süreliğine göz-den kaybolması) döneminde İmam ile Ehl-i Beyt dostları arasındaki irtibat özel nâibler vasıtasıyla sağlanmıştır.
Gâib olan İmam ile irtibat tecrübesine kısa sürede uyum sağlayan dostları, nâib (sefir, özel temsilci) yardımı ile beraberliklerini muhafaza edebilmişlerdir. Nâibler, İmam'ın huzuruna varıp ve insanların sual ve ihtiyaçların iletip ve cevap almışlardır.
Halk ihtiyaçlarını, dinî sorunlarını, İmam'ın payı olan humusu nâibler vasıtasıyla göndermiştir. Talepler ve önemli meseleler mektupla sefirler aracılığı ile gönderilmiş, cevapları da bizzat İmam tarafından "tevki" denilen metodla halledilmiştir.
İmamî âlimlerden Sâduk, On ikinci İmam'ın Ehl-i Beyt takipçi-leri toplumuyla küçük Gaybet döneminde nasıl irtibat sağlayacağı gibi konuları içeren ve Kâim'den gelen tevki'ler hakkında uzunca bilgi vermiş ve ilgili haberleri nakletmiştir.
İmamî kaynaklara göre, gâib İmam'ın uzun ömürlü oluşunu izah sadedinde "Mu'ammerûn"a dâir detaylı bilgiler verilmektedir. Zira On ikinci İmam'ın Gaybet'i, beklenilenden daha uzun sürünce, İmamî âlimler bu durumun alışılmadık bir şey olmadığını, önceki bazı kimselerin uzun ömürlü oluşuyla izah yoluna gitmişlerdir." (Prof. Dr. Haydar Baş Hasan el-Askeri ve İmam Mehdi eserinden)
İlk Gaybet'inde, O'nun yerini ancak has dostları (hasset-ü şiatihi) bilir, diğerinde ise özel dostları (hasset-ü mevâlihi) bilir" denilmektedir. Bu rivâyette zikredilen kasir ve tavil kelimeleri, daha sonraki bir zamanda küçük ve büyük Gaybet anlamını kazanmıştır.
Ancak bu rivâyette zikredilen detay, dikkat çekmektedir. Zira ilk Gaybet döneminde Kâim'in yerini taraftarlarından özel kimseler bilirken, ikinci dönemde sadece bazı özel dostları bilecektir.
İmamî anlayışa göre Kâim, ilk Gaybet döneminde sefirlerle görüşmüş ve bazı özel kimselerle irtibata geçmiştir. Ancak ikinci Gaybet döneminin başlamasıyla birlikte İmam'la irtibatın kurulamayacağı bir dönemin başladığı da kabul edilmektedir. Bu itibarla, Kuleynî'nin naklettiği rivâyetin en azından ikinci kısmı genel kabule ters düşmektedir.
Üçüncü haberde ise, Kâim'in ilk Gaybet'in sonunda ehline geri döneceği bildirilmektedir. Fakat Ehl-i Beyt Ekolü kaynaklarında bu yönde bir açıklama bulunmamaktadır.
İmamî âlimlerden Nu'manî, "Kitabu'l-Gaybe" adlı eserin mukaddimesinde; Hz. Muhammed ve Ehl-i Beyt'inin sevenleri olan pek çok topluluk gördüğünü ve bunların az bir kısmı hariç hemen hepsinin İmam'ın Gaybet'i konusunda ihtilafa düştüğünü belirttikten sonra;
"Hâlbuki İmam'ın Gaybet'i, Hz. Peygamber ve İmamlar tarafından önceden haber verilmiş ve bu konuda pek çok haber rivâyet edilmiştir" demektedir.
Nu'manî, hocası Kuleynî'nin metodunu takip etmiş; konu başlıklarının altında ilgili ahbarı zikretmiş ve bazen de kısa açıklamalar yapmıştır. Bu itibarla o, ahbarî geleneğe tam anlamıyla bağlı kalmıştır. Bununla birlikte, hocası Kuleynî'nin zikretmediği pek çok Hâdîsi eserine almış ve Gaybet' konusunda geniş bir rivâyet ortaya koymuştur.
İmamî âlimlerden Nu'manî, Gaybet'in vukû bulacağına dâir hem Hz. Peygamberden, hem de İmamlardan gelen hadislerin şüpheye mahal bırakmayacak kadar çok ve açık olduğunu belirttikten sonra, "Şayet Gaybet vukû bulmamış olsaydı bu durumda İmamîyye Ehl-i Beyt Ekolü bâtıl bir mezhep olurdu; fakat Allah mâsum İmamların haberlerini Gaybet'i yaratmak sûretiyle tasdik etmiştir" diyerek, İmamîyye Ehl-i Beyt Ekolü'nde Gaybet inancının Hz. Peygamber ve İmamlardan nakledilen sahih hadislere dayandığına işaret etmiştir. Nu'manî; eserinin onuncu bölümde, On ikinci İmam'ın Gaybet'iyle alakalı ahbarı nakletmiştir.
Yine İmamî âlimlerden Müfîd, "el-Mesâilu'l-Aşere fi'l-Gaybe" adlı bir eser kaleme almış, eserini, ifade ettiği üzere muhaliflerin iddialarını çürütmek ve Gaybet anlayışını her yönüyle izah etmek üzere telif etmiştir.
Müfîd, eserinin telif metodu olarak, kendi döneminde konuyla alakalı olarak İmamîyye'ye yöneltilen itirazları belli başlıklar al-tında derlemiş ve bunlara cevaplar vermiştir.
Metin içinde "Muhaliflerimiz şöyle derler" şeklindeki ifadelerle de Mu'tezile, Haşeviyye, Zeydiyye, Havâric ve Murcie'yi kastettiği anlaşılmaktadır. Bu itibarla eserin kurgusal olduğu anlaşılmaktadır.
Kuleynî'den sonra İmamîyye'nin ikinci büyük düşünürü olan Sâduk, güya rüyasında On ikinci İmam'ı görmüş ve İmam kendisinin Gaybet'te olduğunu ispat ve izah eden bir kitap telif etme-sini istemiştir.
Bunun üzerine Sâduk, "Kemâlu'd-Din" adlı bir eser kaleme almıştır. Sâduk, kitabı telif sebebini açıklarken; Gaybet konusunda Ehl-i Beyt dostlarının büyük bir şaşkınlık içinde olduklarını, Kâim hakkında şüpheye düştüklerini ve önemli bir kısmının yanlış görüşlere meylettiğini açıkladıktan sonra, Ehl-i Beyt takipçilerini hakikat yoluna ulaştırmak ve onlara doğruları göstermek maksadıyla bu eseri kaleme aldığını belirtmiştir.
Gaybet-i Suğra (Muhammed el-Mehdî'nin kısa süreliğine göz-den kaybolması) döneminde İmam ile Ehl-i Beyt dostları arasındaki irtibat özel nâibler vasıtasıyla sağlanmıştır.
Gâib olan İmam ile irtibat tecrübesine kısa sürede uyum sağlayan dostları, nâib (sefir, özel temsilci) yardımı ile beraberliklerini muhafaza edebilmişlerdir. Nâibler, İmam'ın huzuruna varıp ve insanların sual ve ihtiyaçların iletip ve cevap almışlardır.
Halk ihtiyaçlarını, dinî sorunlarını, İmam'ın payı olan humusu nâibler vasıtasıyla göndermiştir. Talepler ve önemli meseleler mektupla sefirler aracılığı ile gönderilmiş, cevapları da bizzat İmam tarafından "tevki" denilen metodla halledilmiştir.
İmamî âlimlerden Sâduk, On ikinci İmam'ın Ehl-i Beyt takipçi-leri toplumuyla küçük Gaybet döneminde nasıl irtibat sağlayacağı gibi konuları içeren ve Kâim'den gelen tevki'ler hakkında uzunca bilgi vermiş ve ilgili haberleri nakletmiştir.
İmamî kaynaklara göre, gâib İmam'ın uzun ömürlü oluşunu izah sadedinde "Mu'ammerûn"a dâir detaylı bilgiler verilmektedir. Zira On ikinci İmam'ın Gaybet'i, beklenilenden daha uzun sürünce, İmamî âlimler bu durumun alışılmadık bir şey olmadığını, önceki bazı kimselerin uzun ömürlü oluşuyla izah yoluna gitmişlerdir." (Prof. Dr. Haydar Baş Hasan el-Askeri ve İmam Mehdi eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.