Batılılar değişmedi, Hıristiyan kaldıkça da değişmeyecektir. Bunun en büyük ispatı, tarihte yaşanmış, günümüzde de yaşanan olaylardır. Bu gerçeğe rağmen, birileri çıkıp "Batılılar değişti, insan haklarına saygılı bir hale geldiler" diyorsa, onların ilkönce akıllarından, sonra da niyetlerinden şüphe etmek gerekir. Dahası, Batılılar, Müslümanları, hele de Müslüman Türkleri asla sevmezler. Onların sevgisini kazanmanın bir tek yolu var: Hıristiyan olmak. Bakınız, İngiliz düşünür William Pen, 1693 yılında ne diyor: "Türklerle kalıcı barış sağlanabilmesinin tek yolu var. O da Türklerin din değiştirip topluca Hıristiyan olmalarıdır."
Batılılar zalimdirler, acımasızdırlar. Barışı ancak zayıf oldukları dönemlerde hatırlarlar. Barış derler ama yine de bildiklerinden şaşmazlar. Daha doğrusu, savaşla elde edemediklerini barış diyerek elde etmeye çalışırlar. Dinlerini dahi sömürü aracı olarak kullanırlar. En tipik örnek, Kongo'nun bağımsızlığı için mücadele eden Patris Lumumba'nın öldürülmesidir. Bu kişi, misyonerlerin çalışması sonucu Hıristiyan olur. Fakat bağımsızlık der, sömürüye engel olmaya çalışır. Bundan dolayı Batılıların hışmına uğrar, vahşice öldürülür.
Batılılar o kadar cüretkar ki, muzaffer komutanlarımıza bile Hıristiyan olmayı teklif ederler. Mesela, bu teklif Peygamber Efendimizin methine mahzar olmuş Sultan Fatih'e açıkça yapılmıştı. İstanbul'un fethinden 5 yıl sonra Papa İkinci Pius'un, Sultan Fatih'e gönderdiği "Hıristiyan ol" çağrılı mektup çok meşhurdur. İbret olsun diye aynen naklediyorum: "? Sen eğer hükümdarlığının sınırlarını Hıristiyan aleminde genişletmek ve adını ölümsüz kılmak istiyorsan, bunun için ne altın ve gümüşü, ne halk ve silah, ne de gemiler ve donanma gerekir. Küçücük bir adım seni bu alemin en büyük ve en güçlü yöneticisi yapabilir. Bu nedir diye soracak olursan, bunun cevabı kolay ve uzaklarda aramaya gerek yok. Bir damla kutsal su ile vaftiz ol. Hıristiyan inancının kabul et ve bizim kutsal kitaplarımıza inan. Eğer bunu kabul edersen dünyada hiçbir hükümdar senin haşmetin ve gücün ile boy ölçüşemeyecek. O zaman biz seni Rumların ve Şark ülkelerinin Kayser'i kabul edeceğiz. Bütün Hıristiyanlar seni şükranla anacaklar. Sana kul köle olacaklar, adaleti senin hükümlerinde arayacaklar? Yırtıcı panter ve kuzu, dana ve aslan barış içinde birlikte yaşayacaklar. Kılıçlar, mızraklar ve gürzler eritilip pulluk ve orak yapılacaklar, bunlarla tarlalar işlenecek, ağaçlar dikilecek, dünya mümbit olacak, şehirler ve köyler mamurlaştırılacak, Tanrı adına şükran şarkıları söylenecek? Tanrı'nın kullarına mutluluğu ve barış getirenin sen olduğunu bilmen seni son derece ulvi kılacaktır." Aynı sözleri, bugün duymuyor muyuz? Duyuyoruz, hem de kan dökücülerden. Batılılar, Müslüman kaldıkça, sizi öldüreceğiz ve sömüreceğiz, sömürüden kurtuluş yok, ama Hıristiyan olursanız, canınızı kurtarırsınız diyorlar.
Fetihten hemen sonra İstanbul Patriği Gennadius da, Sultan Fatih'e Hıristiyan ol çağrısında bulundu. Bu tarihi belgeleri şunu düşünmemiz için hatırlattım. Muzaffer komutanlara Hıristiyan ol çağrısında bulanan batılılar, "Biz, sizsiz olamayız, bize yardım elini uzatın" diyerek kapılarında dolaşanlara acaba ne teklif ederler? Hangi tavizleri verenlere yardım ederler? Bunları düşündükçe, Türkiye'de de diğer İslam ülkelerinde de bazılarının gerçekten değiştiğini görüyorsunuz, anlıyorsunuz.
Tekrar başa dönerek şu gerçeğin altını bir kere daha çizelim. Batılılar değişmedi, değişime uğrayanlar Müslümanların içerisinde. Bu değişim öyle bir değişim ki, bütün milli ve manevi değerlerimizi inkar etmekle başlıyor ve bizi esarete götürüyor. Kurtuluş mu? Yeniden değerlerimize dönmekte. Bir başka deyişle, atalarımız gibi değişmemektedir.
Batılılar zalimdirler, acımasızdırlar. Barışı ancak zayıf oldukları dönemlerde hatırlarlar. Barış derler ama yine de bildiklerinden şaşmazlar. Daha doğrusu, savaşla elde edemediklerini barış diyerek elde etmeye çalışırlar. Dinlerini dahi sömürü aracı olarak kullanırlar. En tipik örnek, Kongo'nun bağımsızlığı için mücadele eden Patris Lumumba'nın öldürülmesidir. Bu kişi, misyonerlerin çalışması sonucu Hıristiyan olur. Fakat bağımsızlık der, sömürüye engel olmaya çalışır. Bundan dolayı Batılıların hışmına uğrar, vahşice öldürülür.
Batılılar o kadar cüretkar ki, muzaffer komutanlarımıza bile Hıristiyan olmayı teklif ederler. Mesela, bu teklif Peygamber Efendimizin methine mahzar olmuş Sultan Fatih'e açıkça yapılmıştı. İstanbul'un fethinden 5 yıl sonra Papa İkinci Pius'un, Sultan Fatih'e gönderdiği "Hıristiyan ol" çağrılı mektup çok meşhurdur. İbret olsun diye aynen naklediyorum: "? Sen eğer hükümdarlığının sınırlarını Hıristiyan aleminde genişletmek ve adını ölümsüz kılmak istiyorsan, bunun için ne altın ve gümüşü, ne halk ve silah, ne de gemiler ve donanma gerekir. Küçücük bir adım seni bu alemin en büyük ve en güçlü yöneticisi yapabilir. Bu nedir diye soracak olursan, bunun cevabı kolay ve uzaklarda aramaya gerek yok. Bir damla kutsal su ile vaftiz ol. Hıristiyan inancının kabul et ve bizim kutsal kitaplarımıza inan. Eğer bunu kabul edersen dünyada hiçbir hükümdar senin haşmetin ve gücün ile boy ölçüşemeyecek. O zaman biz seni Rumların ve Şark ülkelerinin Kayser'i kabul edeceğiz. Bütün Hıristiyanlar seni şükranla anacaklar. Sana kul köle olacaklar, adaleti senin hükümlerinde arayacaklar? Yırtıcı panter ve kuzu, dana ve aslan barış içinde birlikte yaşayacaklar. Kılıçlar, mızraklar ve gürzler eritilip pulluk ve orak yapılacaklar, bunlarla tarlalar işlenecek, ağaçlar dikilecek, dünya mümbit olacak, şehirler ve köyler mamurlaştırılacak, Tanrı adına şükran şarkıları söylenecek? Tanrı'nın kullarına mutluluğu ve barış getirenin sen olduğunu bilmen seni son derece ulvi kılacaktır." Aynı sözleri, bugün duymuyor muyuz? Duyuyoruz, hem de kan dökücülerden. Batılılar, Müslüman kaldıkça, sizi öldüreceğiz ve sömüreceğiz, sömürüden kurtuluş yok, ama Hıristiyan olursanız, canınızı kurtarırsınız diyorlar.
Fetihten hemen sonra İstanbul Patriği Gennadius da, Sultan Fatih'e Hıristiyan ol çağrısında bulundu. Bu tarihi belgeleri şunu düşünmemiz için hatırlattım. Muzaffer komutanlara Hıristiyan ol çağrısında bulanan batılılar, "Biz, sizsiz olamayız, bize yardım elini uzatın" diyerek kapılarında dolaşanlara acaba ne teklif ederler? Hangi tavizleri verenlere yardım ederler? Bunları düşündükçe, Türkiye'de de diğer İslam ülkelerinde de bazılarının gerçekten değiştiğini görüyorsunuz, anlıyorsunuz.
Tekrar başa dönerek şu gerçeğin altını bir kere daha çizelim. Batılılar değişmedi, değişime uğrayanlar Müslümanların içerisinde. Bu değişim öyle bir değişim ki, bütün milli ve manevi değerlerimizi inkar etmekle başlıyor ve bizi esarete götürüyor. Kurtuluş mu? Yeniden değerlerimize dönmekte. Bir başka deyişle, atalarımız gibi değişmemektedir.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018