İnsanlık tarihi, toplulukların ve kavimlerin topluca göçlerine ve hicretlerine çokça şahit olmuştur. Hz. Adem (a.s.)'ın, dünyaya gelişinden beri insanlık bir göç ve hicret içindedir.
İnsanlığın her alanda rehberi olan peygamberler, yapmış oldukları nübüvvet vazifesinden dolayı yaşadıkları toplumlardan dışlanarak, bulundukları yerlerden hicrete zorlanmışlardır.
Kavimler birçok sebepten dolayı göç etme ihtiyacı hissetmiştir. Bazen ana besin kaynaklarına ihtiyaçtan, bazen kuraklık, deprem, taşkın gibi doğal afetlerden, bazen de inancından dolayı hicret veya göç etmek zorunda kalmışlardır.
Tarihin en fazla göç eden kavmi, milleti, olarak Türkleri söylersek hiç mübalağa etmiş olmayız. İnancından dolayı en çok hicret etmek zorunda kalan topluluğunun da Müslümanlar olduğunu söylersek hata yapmış olmayız.
İslam dininin intişarından sonra Müslümanlar, dünyanın birçok bölgelerinde fetihler gerçekleştirmişlerdir. Ortadoğu'da başlayan fetih hareketi, bir yanda Asya steplerine kadar ulaşarak Çin denizine varmış, diğer uçta Kuzey Afrika'dan güney batı Avrupa'ya kadar uzanarak kıtaların içlerine kadar İslam dininin inancı ve yaşantısı ulaştırılmaya çalışılmıştır.
Bu fetihlerle, İslam dini büyük topluluklara tebliğ edilmiş, bu sayede İslam dinine giren Müslümanların özgürce dinlerini yaşayabilmeleri sağlanabilmiştir. Ama tarihin akışın içinde, fethedilen bazı bölgelerde bulunan topraklarda, Müslümanların ellerinin arasından kayıp gitmiştir.
Birçoğumuz Sicilya adasının Hicri 8. yüzyıldan 11. yüzyıla kadar Müslüman emirliklerle idare edildiğini biliyordur. Ama sonrasında İslam dini ile yaşamayı değil de, yaşatmayı ve hükmetmeyi arzu eden Emirliklerin birbirlerine karşı düşmanca tavırlarından dolayı, bu coğrafyanın istikrarı ve düzeni bozulmuştur.
Siyasi, iktisadi ve toplumsal zayıflamadan, istifade eden Bizanslıların, Müslümanları ufak bir hamle ile Güney İtalya'dan, Sicilya'dan hatta Malta adasından sürüp çıkardıklarını iyi biliriz.
Müslümanların kaybettikleri toprakların belki de en büyüğü ve acınası olanı, hiç şüphesiz ki, Endülüs'tür. Yedi asrı aşan bir süre zarfında, kültürü, tarihi, mimarisi ve inancı ile bir coğrafyanın iliklerine işlemiş olan İslam dini, çok kısa bir sürede müntesipleri ile beraber koca İber yarımadasından sökülüp atılmıştır.
Kastilyalı Isabel'in evlendiği gece Fernando'ya dönerek, "Avrupa'daki tüm Müslümanlar öldürülünceye kadar banyo yapmayacağım!" yeminine sadık kalarak koca bir İslam milleti yaşadıkları yerlerden türlü savaşlar ve katliamlar ile göçe ve hicrete mecbur bırakılmışlardır.
İber yarımadasında (583.254 km²) yaşayan Müslümanları kurtarabilmek için, zamanındaki İslam devletleri çok mücadele etmişler, fakat İspanyolların karşısında yapabildikleri tek şey, hicret eden, göç eden Müslümanları Kuzey Afrika sahillerine sağ bir şekilde ulaştırabilmek olmuştur.
İslam'ın toprağı kâfirlere terk edilmiş, Müslümanlar arkada mallarını ve vatanlarını bırakarak canlarını zor kurtarmışlardır.
Düşünsenize, eğer Müslümanlardan bir komutan çıkıp, İspanyolları durdurmuş olsa idi, o komutanın adını ne kadar çok anardık! Endülüs'ün gerçek fatihi Tarık bin Ziyad'ın ismini ne kadar hatırlayabilirdik?
Örneği çok basit! Kudüs'ün fatihi denince hepimiz Selahaddin Eyyübi'yi anarız. Ama Kudüs'ün ilk fatihi olarak Hz. Ömer'i birçoğumuz anmayız, Neden? Kudüs'ü, sonrasında haçlıların işgalinden kurtaran Selahaddin Eyyübi olduğu için!
Şimdi düşünün fazla değil yüz küsur sene önce Anadolu (783.562 km²) yarımadasını kâfir devletlerin işgalinden kurtaran büyük kurtarıcı ulu önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü niçin büyük bir komutan, büyük bir fatih olarak görmezler, onu da bir Selahaddin Eyyübi gibi anamazlar?
Yoksa Anadolu, Endülüs veya Kudüs'ten çok mu küçük veya çok mu değersiz!
- Sizce zulüm nedir? / 08.03.2024
- Allah adına konuşmak / 26.02.2024
- Kimi sevmemiz lazım! / 25.12.2023
- Diyanet’e açık mektup / 17.11.2023
- ‘Ne mutlu Türk’üm’ diyen olun! / 10.11.2023
- Vatandaşlık hakları ve Alucralılık! / 04.11.2023
- Nice yüzyıllara / 30.10.2023
- Eğitimden ne anlıyoruz? / 21.09.2023
- Aldananlar ve aldatanlar / 07.09.2023