Hatim-i Esam Hz.
Evliyanın büyüklerinden. Adı Hatim bin Anvan bin Yûsuf el-Esam, künyesi Ebû Abdurrahman'dır. Belh'te doğmuştur. Doğum tarihi belli değildir. Hatim-i Esam, Şakik-i Belhi'nin talebesi, Ahmed-i Hadraveyh'in hocasıdır. 852 (H. 237) senesinde Belh'in bir nahiyesi olan Mahcer'de vefat etmiştir.
Kendisine "Esam" (sağır) denilmesinin sebebi şudur: Birisi onunla konuşurken kazayla yellendi. Hatim-i Esam o şahıs utanmasın diye; "Yüksek sesle konuş, ancak yüksek sesle konuşulanları duyabiliyorum" dedi ve bu halini o kişinin ölümüne kadar kırk yıl sürdürdü. Bu yüzden ona Esam denilmiştir.
Akıl baliğ olduğu andan itibaren, Şakik-i Belhi'den İslam ilimlerini öğrenerek alim oldu.
Bir gün Şakik-i Belhi, Hatim-i Esam'a sordu: "Ne kadar zamandır buraya geliyor, beni dinliyorsun?" "Otuz üç sene." "Bu kadar zaman içinde benden ne öğrendin, neler istifade ettin?" "Sekiz şey istifade ettim" dedi. Şakik, bunu duyunca; "Yazıklar olsun sana ey Hatim! Bütün zamanımı sana harcadım, senin ise, sekiz şeyden fazla istifaden olmamış" diye çok üzüldü. Hatim; "Ey hocam, doğrusunu istiyorsan, böyledir. Bundan fazlasını zaten istemem. Bana bu kadar yetişir. Çünkü, dünyada ve ahirette felaketlerden kurtulup ebedi saadete kavuşmanın, bu sekiz bilgi ile olacağını iyi biliyorum" dedi. Hocası; "Söyle bunları ben de anlayayım" buyurunca;
"Hatim; "Ey hocam! Birincisi, insanlara baktım, herkes bir şeyi seçmiş, onu sevmiş gördüm ve bu sevgilerin çoğu, onlara ölüm yatağına kadar, bazıları öldüğü vakte kadar, bazıları da mezara girinceye kadar, arkadaşlık ediyor ve sonra onları yalnız ve zavallı olarak bırakıp ayrılıyorlar. Onunla beraber kimse mezara girmiyor, dert ortağı olmuyor. Bu hali görünce, düşündüm ve kendime dedim ki, dünyada öyle dost seçmeliyim ki, mezara benimle gelsin, bana orada arkadaşlık etsin. Aradım, taradım, Allah-ü Teala'ya yapılan ibadetlerden başka, böyle sadık bir sevgili bulunmadığını gördüm. Dost olarak onları seçtim ve onlara sarıldım" dedi.
Şakik, bunu duyunca, çok güzel yapmışsın ya Hatim, çok doğru söylüyorsun, ikinci faydayı da söyle, anlayayım dedi.
Hatim dedi ki: Ey hocam! İkinci faydam; insanlara baktım, herkesi, arzuları, keyifleri peşinden koşuyor, nefsin istekleri arkasında yürüyor gördüm ve şu ayet-i kerimeyi düşündüm: "Allah-ü Teala'dan korkarak nefslerine uymayanlar, elbette Cennet'e gideceklerdir". Çok düşündüm. Kur'an-ı Kerim'in baştan başa doğru olduğunu, bilgilerimle, tecrübelerimle, aklımla, vicdanımla anladım ve tam inandım. Nefsimi düşman bilerek, ona aldanmamaya, uymamaya başladım. Nefsimin arzu ve isteklerini yapmadım. Nihayet teslim olarak ibadetlerden kaçan o nefsin, şimdi Allah-ü Teala'ya itaate koştuğunu, isteklerden vazgeçtiğini gördüm. Şakik bunları işitince, Allah-ü Teala sana iyilikler versin, ne güzel yapmışsın, üçüncü faydayı da söyle dinleyeyim dedi.
Hatim dedi ki, üçüncü faydam, insanların haline baktım, herkes dünyada bir sıkıntıya girmiş, böylece dünyalık toplamaya uğraşıyorlar, sonra şu ayet-i kerimeyi düşündüm: "Dünya malından, sarıldığınız, sakladığınız her şey, yanınızda kalmayacak, sizden ayrılacaktır. Ancak Allah rızası için yaptığınız iyilikler ve ibadetler sizinle beraber kalacaktır." Dünya için topladıklarımı, Allah yolunda harcadım, fukaraya dağıttım. Yani baki kalmaları için, Allah-ü Teala'ya ödünç verdim. Şakik bu sözleri işitince, ne güzel yapmışsın ve ne güzel söylüyorsun ya Hatim, dördüncü faydayı da söyle dinleyeyim dedi.
Evliyanın büyüklerinden. Adı Hatim bin Anvan bin Yûsuf el-Esam, künyesi Ebû Abdurrahman'dır. Belh'te doğmuştur. Doğum tarihi belli değildir. Hatim-i Esam, Şakik-i Belhi'nin talebesi, Ahmed-i Hadraveyh'in hocasıdır. 852 (H. 237) senesinde Belh'in bir nahiyesi olan Mahcer'de vefat etmiştir.
Kendisine "Esam" (sağır) denilmesinin sebebi şudur: Birisi onunla konuşurken kazayla yellendi. Hatim-i Esam o şahıs utanmasın diye; "Yüksek sesle konuş, ancak yüksek sesle konuşulanları duyabiliyorum" dedi ve bu halini o kişinin ölümüne kadar kırk yıl sürdürdü. Bu yüzden ona Esam denilmiştir.
Akıl baliğ olduğu andan itibaren, Şakik-i Belhi'den İslam ilimlerini öğrenerek alim oldu.
Bir gün Şakik-i Belhi, Hatim-i Esam'a sordu: "Ne kadar zamandır buraya geliyor, beni dinliyorsun?" "Otuz üç sene." "Bu kadar zaman içinde benden ne öğrendin, neler istifade ettin?" "Sekiz şey istifade ettim" dedi. Şakik, bunu duyunca; "Yazıklar olsun sana ey Hatim! Bütün zamanımı sana harcadım, senin ise, sekiz şeyden fazla istifaden olmamış" diye çok üzüldü. Hatim; "Ey hocam, doğrusunu istiyorsan, böyledir. Bundan fazlasını zaten istemem. Bana bu kadar yetişir. Çünkü, dünyada ve ahirette felaketlerden kurtulup ebedi saadete kavuşmanın, bu sekiz bilgi ile olacağını iyi biliyorum" dedi. Hocası; "Söyle bunları ben de anlayayım" buyurunca;
"Hatim; "Ey hocam! Birincisi, insanlara baktım, herkes bir şeyi seçmiş, onu sevmiş gördüm ve bu sevgilerin çoğu, onlara ölüm yatağına kadar, bazıları öldüğü vakte kadar, bazıları da mezara girinceye kadar, arkadaşlık ediyor ve sonra onları yalnız ve zavallı olarak bırakıp ayrılıyorlar. Onunla beraber kimse mezara girmiyor, dert ortağı olmuyor. Bu hali görünce, düşündüm ve kendime dedim ki, dünyada öyle dost seçmeliyim ki, mezara benimle gelsin, bana orada arkadaşlık etsin. Aradım, taradım, Allah-ü Teala'ya yapılan ibadetlerden başka, böyle sadık bir sevgili bulunmadığını gördüm. Dost olarak onları seçtim ve onlara sarıldım" dedi.
Şakik, bunu duyunca, çok güzel yapmışsın ya Hatim, çok doğru söylüyorsun, ikinci faydayı da söyle, anlayayım dedi.
Hatim dedi ki: Ey hocam! İkinci faydam; insanlara baktım, herkesi, arzuları, keyifleri peşinden koşuyor, nefsin istekleri arkasında yürüyor gördüm ve şu ayet-i kerimeyi düşündüm: "Allah-ü Teala'dan korkarak nefslerine uymayanlar, elbette Cennet'e gideceklerdir". Çok düşündüm. Kur'an-ı Kerim'in baştan başa doğru olduğunu, bilgilerimle, tecrübelerimle, aklımla, vicdanımla anladım ve tam inandım. Nefsimi düşman bilerek, ona aldanmamaya, uymamaya başladım. Nefsimin arzu ve isteklerini yapmadım. Nihayet teslim olarak ibadetlerden kaçan o nefsin, şimdi Allah-ü Teala'ya itaate koştuğunu, isteklerden vazgeçtiğini gördüm. Şakik bunları işitince, Allah-ü Teala sana iyilikler versin, ne güzel yapmışsın, üçüncü faydayı da söyle dinleyeyim dedi.
Hatim dedi ki, üçüncü faydam, insanların haline baktım, herkes dünyada bir sıkıntıya girmiş, böylece dünyalık toplamaya uğraşıyorlar, sonra şu ayet-i kerimeyi düşündüm: "Dünya malından, sarıldığınız, sakladığınız her şey, yanınızda kalmayacak, sizden ayrılacaktır. Ancak Allah rızası için yaptığınız iyilikler ve ibadetler sizinle beraber kalacaktır." Dünya için topladıklarımı, Allah yolunda harcadım, fukaraya dağıttım. Yani baki kalmaları için, Allah-ü Teala'ya ödünç verdim. Şakik bu sözleri işitince, ne güzel yapmışsın ve ne güzel söylüyorsun ya Hatim, dördüncü faydayı da söyle dinleyeyim dedi.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.