Tam da o günlere doğru hızla ilerliyoruz.
Varsayalım ki, bugün geldiğimiz noktada, devletimizin hazinesi, tonlarca altın rezervi ile dopdolu. Öyle ki, bütün devletlerin sahip olduğu altın birikiminden daha fazla bir birikime sahibiz.
Tonlarca, tırlar dolusu altınımız var ama tarımımız da bugünkü gibi.
Tüm devletler can derdinde, bu küresel musibetin yarın başlarına ne çoraplar öreceğini kestiremiyorlar, dolayısıyla bugün aynen olduğu gibi tarım ürünlerinin ihracatını durdurdular.
Bir çuval soğan, bir çuval patates, bir kasa domates, bir çuval un, bir çuval bulgur, mercimek alabilmek için her birine birer tam altın vermeyi gözden çıkarıyorsunuz ama hiçbir yerden bulamıyorsunuz.
Böyle bir durumda, böyle bir ortamda dünyanın en kıymetli madeni olan altının da bir işe yaramadığını, karın doyurmadığını tecrübe ile anlamış olacağız.
Bir gerçek daha kafamıza dank etmiş olacak, o da; tarım ürünlerinin stratejik ürünler olduğu hakikati.
2001 yılının Eylül ayında partiyi kurduktan itibaren sayın Prof. Dr. Haydar Baş her zeminde, her fırsatta ve her vesile ile bu kısa cümleyi söylemekten 'dilinde tüy bitti.'
"Tarım ürünleri stratejik ürünlerdir, asker silahsız savaşabilir ama aç asker savaşamaz."
Sayın Cumhurbaşkanının bugün söylediği; "dağ-taş ekilecek" cümlesini Sayın Haydar Baş demek ki tam yirmi sene evvel hem söylemeye başlamış hem de Milli Ekonomi Modeli adlı tezine yazmış. Milletimiz, 3 Kasım 2002 seçimlerinde, ülkeyi yönetme vazifesini Sayın Baş'ın partisine verseydi bugün sadece tarımda hangi noktada olurduk?
Sayın Baş, detaylarını yazdığı ünlü tezinde "ürün alım garantisinden" söz ediyor.
Üretimde seferberlik ilan edilerek, üretici ne kadar üretirse üretsin elinde kalmayacak, zarar etmeyecek hepsini devlet alacaktı.
Doğal afetlere karşı üreticinin tarlası, tohumu, bağı, bahçesi sigortalanacak, devletin garantisinde olacaktı.
Çiftçi daha tohumunu tarlaya atmadan 'avans' alabilecek, ürünün ekimini, bakımını ve hasadını rahatlıkla yapacak ve ürettiği ürünü kazancı ile beraber devlete satacak alnının terinin karşılığını da peşin alacaktı.
Sadece şu birkaç maddesi on sekiz sene evvel hayata geçmiş olsaydı, elimizi vicdanımıza koyup söyleyelim, Türk tarımı bugün olduğu yerde mi olurdu?
Ektiğinden biçtiğinden sürekli kazanan tarım kesimi şehirlere yığılıp kaloriferci ya da apartman hizmetçisi mi olurdu?
Bugün malum virüsün hazırlıksız yakaladığı gibi tarım ürünlerinde, gıda maddelerinde dışarıya bağımlı durumda mı olurduk?
Tam aksine, yirmi seneden beri Milli Ekonomi Modelinin tarım politikaları hayata geçmiş olsaydı bugün, bu küresel musibetten ötürü açlıkla karşı karşıya kalan dünya devletlerine gıda maddeleri ihraç ederek hazinemizi gerçekten altınla doldururduk.
Ne yazık ki, altının da bir işe yaramayacağı günlere doğru hızla ilerliyoruz.
- Bir gram güven bir kilo altından pahalı / 22.05.2025
- Gençlik Bayramında gençliğin hali / 20.05.2025
- Dünya yansa bir bağ otu yanmayan tipler / 19.05.2025
- “Ey basiret ehli ibret alınız” / 11.05.2025
- Kavmi de Karun’a nasihat etmiş / 10.05.2025
- Ekmekten aştan bîhaber iktidar / 07.05.2025
- Bozulmamış ne kaldı? / 05.05.2025
- Aç bırakanlar ağlamayı da yasaklıyorlar / 02.05.2025
- Gözenin başında kim var? / 01.05.2025