Seviyorum demek bir iddiadır. Bizler bir şeyi iddia ediyorsak, o şeyi ispat ile yükümlü oluruz. Kadın-erkek fark etmeksizin maddi ve manevi hallerimizle ortaya koyduğumuz hayat biçimi, acaba iddialarımızı ispat niteliği taşıyor mu? Yaratılış gayemizi hatıra getirelim. Kalubela'da Rabbine söz veren bir ruh, sonrasında o sözün ve kulluğun ispatı ile mükellef olduğumuz bir dünya sahnesi. Bizler en basit insan ilişkilerinde dahi iddia sahibinden ispat bekleriz. Örneğin; bir insan sizi sevdiğini söylüyorsa, bir iddiada bulunmuş demektir. Zaman size, yapılan iddianın gerçekliğini ölçme fırsatı verir. Eğer ispat niteliğini taşıyan davranışları göremiyorsanız, sevildiğinize olan inancınız zayıflamaya başlar. İyi gününüzde sevincinizi paylaşmayan, kötü gününüzde size destek olmayan, halinizi hatırınızı sormayan biri için, sevme iddiası kuru bir sözden öteye geçememiştir. Bu süreçten sonra, ortaya atılan iddianın notunu çoktan vermişsinizdir bile. Bir akrabaya, bir eşe yahut bir dosta, iddialarına göre ispat terazisi kurup ölçüm yapan insanoğlu, bir noktayı atlıyor!Hayat bir bütündür ve bu bütünün çıkış noktası inanmaktan geçer. İman nimetiyle, ispatı beklenen bir kulluk vazifesi söz konusudur. İnsan ilişkilerinde ispat bekleyen kadın ya da erkek, "inandım" iddiasının ispatını ne derece yerine getirebiliyor? Örneğin; iddiasının gereği, Rabbinin emrettiği namazı hakkıyla kılmakla bir ispatı vücuda getirmiş oluyor. Bu ispatlardan sadece biri. Esasında, Cenab-ı Hakk iddia sahibini başıboş da bırakmıyor. Ona bir yol çiziyor. Haram ve helal çizgisiyle ölçüyü koyuyor. Dua ile irtibata geçmemizi ve O'na yaklaşmamızı istiyor. En çok Rabbimizi sevdiğimizi iddia ederken nasıl olur da O'nu hiç hatıra getirmeyiz? Nasıl olur da âlemlere rahmet olan Habibullah'a (s.a.a.) salât ve selam etmeden bir hacetimizi dile getiririz? Nasıl olur da Ehl-i Beyt' in haliyle hâllenmeden onları sevmekten söz edebiliriz? Onları sevmek, ağızdan çıkan iki kelimeyle hak ettiği değeri buluyor mu? Yoksa her şeyde olduğu gibi bu durumda da ispat mı devreye giriyor?Bir düşünelim? Kerbela' da şehit düşen Hz. Hüseyin'in acısını paylaşmayan, ona gözyaşı dökmeyen biri, kıyamet gününde onları sevmekten dem vurabilir mi? Sormazlar mı? Bu nasıl sevmek ki, bizim ciğerlerimizi parçalayan bu katliama sen bir damla dahi gözyaşı dökmemişsin! İşte Allah için sevmek, Allah için buğz etmek de en büyük ispatlardandır.Kul iddiasında samimiyse, ispat için ter dökmek tatlı bir çileyle yoğrulmayı beraberinde getirir. Zaman, yapılan iddianın gerçekliğini ölçme fırsatı verir demiştik. Ömür, ispat için biçilen bir zaman dilimiyken, hangimizin ne kadar ömrü kaldığını bilmemekte bu işte erteleme lüksümüzün olmadığını bize hatırlatıyor. Peki, fırsat varken ispatı ertelemek niye? Nicelerinin öldükten sonra hesaba çekildiğinde tekrar dünyaya gelip güzel ameller işleme talebi, ispatlarını ertelemelerinin hazin sonu değil midir? Öyleyse şimdi, kulluğumuzu ispat zamanı!
Merve Aydın / diğer yazıları
- Ağlanacak olana ağlayalım / 25.10.2015
- Bir kutlu doğum günü / 08.07.2015
- Tek mutlu son / 02.07.2015
- Tek mutlu son / 01.07.2015
- Ramazan ayında kulun Hakka yönelişi / 20.06.2015
- Beşinci mevsim: Haydar Baş / 14.06.2015
- Kurtuluşun yolu belli / 06.06.2015
- Tüm engellemelere rağmen kazanılan gönüller / 31.05.2015
- Bütün ümidim gençliktedir / 21.05.2015
- Duma Duma dum! / 18.05.2015
- Bir kutlu doğum günü / 08.07.2015
- Tek mutlu son / 02.07.2015
- Tek mutlu son / 01.07.2015
- Ramazan ayında kulun Hakka yönelişi / 20.06.2015
- Beşinci mevsim: Haydar Baş / 14.06.2015
- Kurtuluşun yolu belli / 06.06.2015
- Tüm engellemelere rağmen kazanılan gönüller / 31.05.2015
- Bütün ümidim gençliktedir / 21.05.2015
- Duma Duma dum! / 18.05.2015