Giyim kuşam bir tarzdır. Kim ne giyer, bizi ilgilendirmez. Ne var ki, bazı zorunluluklar vardır. Kim olursanız olun, bazı özel günlerde giyim tarzınızı değiştirmek zorundasınız. Şimdi gelelim asıl konumuza.
Beşiktaş, İsviçre'ye gidiyor, malzemecisinden, hocası ve yönetecinise kadar tek tip elbise giyilmiş. Dünya Kupası'nda Senegal'e attığı golden sonra şöhret kazanmış İlhan Mansız ise farklı, kafasına göre takılmış. Bu farklılık beraberinde tepkileri de getirmiş. Sinan Engin ve Lucescu, İlhan'a tepki gösterdi, öyle ki, tartışmalar işi kopma noktasına kadar getirdi. Araya kaptan Tayfur girdi ve konuyu gecici olarak tatlıya bağladı.
Takım olmak, o ruhu taşımak cesaret işidir. Şampiyon olmak ne kadar zor ise, o apoleti layıkıyla taşımakta o kadar zordur. Başarının temelinde takım olma ruhu yatar. Bu gerçeği kimse yok sayamaz. Beşiktaş, şampiyonluk ipini göğülerken ne kadar zorluk çetiğini hepimiz biliyoruz. Lucescu, bir yandan rakipleriyle bir yandan sakatlıklarla, bir yandan da formsuzlarla ve kaprislerle boğuştu. Çok yıprandı ama hiç kimseyi oklara hedef yapmadı.
Ancak her hatanın bir bedeli vardır. Nitekim Lucescu'da sezon bitiminde bazı oyuncuların hesabını kesti. Bazı oyuncularla da yollarını ayırdı. Bu davranılşa Lucescu, ilkelerini ortaya koymuş oldu.
Ali Eren'in, yeteneğine kimse laf edemez. Ama Trabzon deplasmanına gitmeyişi bardağı taşıran son damlaydı. Ali Eren'den herkes son derece zehir zemberek açıklamalar beklerken o doğrusunu yaptı ve dostluk mesajları vererek kulüpten ayrıldı. Yıllarca ekmek yemiş olduğu kulübünün kapılarını kapatmamıştı. Bu profesyonelce açıklamalarından dolayı kendisini tebrik ediyorum.
Biz ülke olarak yıllardır futbolda bir marka yaratamamanın ezikliğini yaşıyoruz. İngilizler futboluyla, giyimiyle, yaşam biçimiyle, hatta saç modeliyle Beckham'ı bir dünya markası yaptı. Neden biz bir marka yaratamadık? Bunun cevabını medyada değil futbolcularda aramak lazım. Senegala attığı golle İlhan'ı bir dünya markası yapabilirdik. Ama ne yazık ki sabaha kadar uğraşsanız İlhan'ı marka yapamazsınız. Adamı kendi gölgesi dahil, başkalarıyla kavga etmekten bu tür şeylere ayıracak zamanı yok. Takım içinde huzursuzluk yaratıyor, hakemle kavga ediyor, rakip futbolcularla dalaşıyor v.s. Soruyorum size bu adamdan marka olur mu?
Bu tatsız tablodan sıyrılıp Rüştü Reçber'e gelmek istiyorum. Dünyada 10 süper kaleci var ise onlardan bir tanesi de Rüştü'dür. Onun Barcelona'ya trasfer olması, Türk milletin adına son derece gurur verici bir olay. Rüştü'nün de, Nihat gibi orada başarılı olacağına inanıyorum.
Beşiktaş, İsviçre'ye gidiyor, malzemecisinden, hocası ve yönetecinise kadar tek tip elbise giyilmiş. Dünya Kupası'nda Senegal'e attığı golden sonra şöhret kazanmış İlhan Mansız ise farklı, kafasına göre takılmış. Bu farklılık beraberinde tepkileri de getirmiş. Sinan Engin ve Lucescu, İlhan'a tepki gösterdi, öyle ki, tartışmalar işi kopma noktasına kadar getirdi. Araya kaptan Tayfur girdi ve konuyu gecici olarak tatlıya bağladı.
Takım olmak, o ruhu taşımak cesaret işidir. Şampiyon olmak ne kadar zor ise, o apoleti layıkıyla taşımakta o kadar zordur. Başarının temelinde takım olma ruhu yatar. Bu gerçeği kimse yok sayamaz. Beşiktaş, şampiyonluk ipini göğülerken ne kadar zorluk çetiğini hepimiz biliyoruz. Lucescu, bir yandan rakipleriyle bir yandan sakatlıklarla, bir yandan da formsuzlarla ve kaprislerle boğuştu. Çok yıprandı ama hiç kimseyi oklara hedef yapmadı.
Ancak her hatanın bir bedeli vardır. Nitekim Lucescu'da sezon bitiminde bazı oyuncuların hesabını kesti. Bazı oyuncularla da yollarını ayırdı. Bu davranılşa Lucescu, ilkelerini ortaya koymuş oldu.
Ali Eren'in, yeteneğine kimse laf edemez. Ama Trabzon deplasmanına gitmeyişi bardağı taşıran son damlaydı. Ali Eren'den herkes son derece zehir zemberek açıklamalar beklerken o doğrusunu yaptı ve dostluk mesajları vererek kulüpten ayrıldı. Yıllarca ekmek yemiş olduğu kulübünün kapılarını kapatmamıştı. Bu profesyonelce açıklamalarından dolayı kendisini tebrik ediyorum.
Biz ülke olarak yıllardır futbolda bir marka yaratamamanın ezikliğini yaşıyoruz. İngilizler futboluyla, giyimiyle, yaşam biçimiyle, hatta saç modeliyle Beckham'ı bir dünya markası yaptı. Neden biz bir marka yaratamadık? Bunun cevabını medyada değil futbolcularda aramak lazım. Senegala attığı golle İlhan'ı bir dünya markası yapabilirdik. Ama ne yazık ki sabaha kadar uğraşsanız İlhan'ı marka yapamazsınız. Adamı kendi gölgesi dahil, başkalarıyla kavga etmekten bu tür şeylere ayıracak zamanı yok. Takım içinde huzursuzluk yaratıyor, hakemle kavga ediyor, rakip futbolcularla dalaşıyor v.s. Soruyorum size bu adamdan marka olur mu?
Bu tatsız tablodan sıyrılıp Rüştü Reçber'e gelmek istiyorum. Dünyada 10 süper kaleci var ise onlardan bir tanesi de Rüştü'dür. Onun Barcelona'ya trasfer olması, Türk milletin adına son derece gurur verici bir olay. Rüştü'nün de, Nihat gibi orada başarılı olacağına inanıyorum.
Murat Kandazoğlu / diğer yazıları
- Trabzonspor zor kazandı / 23.03.2004
- Trabzon finalde... / 19.03.2004
- Trabzon, bir engeli daha aştı... / 14.03.2004
- Gençler turu geçer... / 13.03.2004
- Köstek değil, destek zamanı... / 12.03.2004
- Geciken yasalar... / 10.03.2004
- Profesyonel futbol sendikalaşmalı... / 21.02.2004
- Trabzonspor'a sahip çıkalım / 19.02.2004
- Elimizdeki değerlere sahip çıkalım!.. / 07.02.2004
- İlk adım Cem Papila'dan..! / 01.02.2004
- Trabzon finalde... / 19.03.2004
- Trabzon, bir engeli daha aştı... / 14.03.2004
- Gençler turu geçer... / 13.03.2004
- Köstek değil, destek zamanı... / 12.03.2004
- Geciken yasalar... / 10.03.2004
- Profesyonel futbol sendikalaşmalı... / 21.02.2004
- Trabzonspor'a sahip çıkalım / 19.02.2004
- Elimizdeki değerlere sahip çıkalım!.. / 07.02.2004
- İlk adım Cem Papila'dan..! / 01.02.2004