Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök geçen hafta Harp Akademileri Komutanlığı'nda yaptığı konuşmada, ABD'ye, GOP (Genişletilmiş Ortadoğu Projesi) çerçevesinde "Türkiye'yi örnek alınması gereken ılımlı İslam modeli" olarak göstermesinden dolayı sert tepki vermişti.
Özkök, Türkiye'nin laik, demokratik bir hukuk devleti olduğunu ve örnek alınması gereken yönünün bu olması gerektiğinin altını defaatle çizdi.
Peki, Sayın Özkök'ün dış siyasette gerek ABD'ye, gerekse AB ülkelerine karşı yürüttüğü bu 'haklı' politikaya ülke içinde hangi önlemler alınarak destek verilmiş veya kisvesi altına girmek istemediğimiz bu modelin ülkemizde uygulanmasını önlemek için ne gibi bir önlem paketi hazırlamıştık.
Maalesef ki bugüne kadar bazı güçlerin bazı ellerle yaptırımda bulunarak kabul ettirmeye çalıştıkları bu model ve medya maymunları tarafından dini yönden desteklenen bu yaşayış biçimi, sadece insanımızın inisiyatifine bırakılmış, aksi yönde de bir tek çalışma yapılmamıştır.
Yaptırımda siyasi olarak desteklenen bu süreç, halk tarafından da benimsetilmeye mecbur bırakılmıştır.
Yani Sayın Özkök'ün üzerinde ısrarla durduğu ve ABD'nin Türkiye'ye yaftalamaya çalıştığı 'Ilımlı İslam modeli', maalesef ki ülkemizde kendiliğinden ortaya çıkan, daha doğrusu hiçbir mukavemet görmediği için hızla yayılan zehirli bir havadan başka birşey değildir.
Kimler destek vermemiştir ki bu sürece...
Siyasiler, yazılı ve görsel basın, var olan eğitim sistemi, malum cemaat lideri ve destekçileri, dershaneler ve gençliği zehirleyen bir çok materyal...
Kısaca, inkültürasyon kullanılmaktadır ılımlı İslam'ın en büyük destekleyicisi olarak.
Peki bu sürece, bu inkültürasyona engel olunmak için ne yapıldı; daha doğrusu bırakın engel olunmayı, bu sürece hizmet etmemek için ne yapıldı bugüne kadar gelen iktidarlar döneminde?
Koca bir hiç!
Durmadan batılılaştık,
Durmadan modernleştik(!) sanki.
Şikayet edenlerin dahi gayr-ı ihtiyari katkıda bulundukları bu süreçte elbette hepimizin bir ihmali, hepimizin bir eksiği vardı.
Peki ama bu Ilımlı İslam sürecinde bize bu tür bir dini yaşatmak isteyenler kimlerdi ve bundan çıkarları neydi?
İşte buna güzel bir kanıt:
"Vatikan ve Kiliseler Birliği adına 'Dinlerarası Diyalog' fikrini ortaya atan misyoner teşkilatının lideri Louis Massignon'un Misyonerler Zirvesinde yaptığı konuşma aynen şöyledir: 'Müslümanların herşeyini tahrif ve mahvettik. Dinleri, inançları, ahlakları, dine bağlılıkları ve insani duyguları mahvoldu. Onların milli manevi değerlerini Batı medeniyeti potasında eriterek kendimize benzettik. İslamiyetten uzaklaştırdık. İslamiyeti öğrenmeyi, yaşamayı, namaz kılmayı ve Kur'an-ı Kerim öğrenmeyi suç ve gericilik olarak göstermeyi başardık. Artık çoğu hiçbir şeye tam olarak inanmıyorlar. Ehl-i sünnet itikadı başta gelen düşmanımızdır. Bu itikadı geçmişte sapık inançlara kanalize ettik. Son yıllarda ise Müslüman görünen bazı ilahiyatçılarla 14 asırlık dinlerini, itikadlarını, ibadetlerini tartışır hale getirdik. Derin bir boşluğa düşürdük. Bundan sonra siz misyonerlerin işi daha kolaylaştı. Maaş bağlayarak, vize vaadi, yurt dışında iş imkânı hatta cinselliği kullanarak Müslümanları dinlerinden soğutun ve Hıristiyan yapınız...'"
Aslında herşey çok açık.
Bu süreci destekleyen kişiler, kurumlar, ülkemizdeki işbirlikçileri ve dahi onların kullandıkları insanlar, cemaatler...
Bizi Hıristiyanlaştırmak ya da Müslüman görünümlü Hıristiyan (Ilımlı Müslüman) yapmak için elinden geleni yapıyor model sahipleri; sorun bizlerde. Biz kendimizi korumak için hiçbir şey yapmıyor, hatta çoğumuz bilmeden bu çıkar guruplarına hizmet bile ediyoruz.
Biz, biri bu yakıştırmayı ülkemize veya şahsımıza yaptığında her türlü tepkiyi veriyoruz ama 'Ilımlı müslüman' gibi yaşamaya mecbur ettirdiklerinde neyi yaşadığımızı bilmeden cebimize koyduklarımızdan ötürü minnettar bile kalıyoruz bazılarına.
Adına da batıcılık, modernlik, küresellik ya da başka birşey deyip bir güzel içimize sindirebiliyoruz.
Netice olarak Sayın Özkök tepkisinde haklıdır; Türkiye laik, demokratik bir hukuk devletidir. Ama birileri durmadan bu hukuk devletinin içinde yaşayanları etkilemeye ve onları bir yerlere çekmeye çalışmaktadır.
Garabet de burada ya!
Bunları, insanları gözünün içine baka baka yapmaktadırlar...
Özkök, Türkiye'nin laik, demokratik bir hukuk devleti olduğunu ve örnek alınması gereken yönünün bu olması gerektiğinin altını defaatle çizdi.
Peki, Sayın Özkök'ün dış siyasette gerek ABD'ye, gerekse AB ülkelerine karşı yürüttüğü bu 'haklı' politikaya ülke içinde hangi önlemler alınarak destek verilmiş veya kisvesi altına girmek istemediğimiz bu modelin ülkemizde uygulanmasını önlemek için ne gibi bir önlem paketi hazırlamıştık.
Maalesef ki bugüne kadar bazı güçlerin bazı ellerle yaptırımda bulunarak kabul ettirmeye çalıştıkları bu model ve medya maymunları tarafından dini yönden desteklenen bu yaşayış biçimi, sadece insanımızın inisiyatifine bırakılmış, aksi yönde de bir tek çalışma yapılmamıştır.
Yaptırımda siyasi olarak desteklenen bu süreç, halk tarafından da benimsetilmeye mecbur bırakılmıştır.
Yani Sayın Özkök'ün üzerinde ısrarla durduğu ve ABD'nin Türkiye'ye yaftalamaya çalıştığı 'Ilımlı İslam modeli', maalesef ki ülkemizde kendiliğinden ortaya çıkan, daha doğrusu hiçbir mukavemet görmediği için hızla yayılan zehirli bir havadan başka birşey değildir.
Kimler destek vermemiştir ki bu sürece...
Siyasiler, yazılı ve görsel basın, var olan eğitim sistemi, malum cemaat lideri ve destekçileri, dershaneler ve gençliği zehirleyen bir çok materyal...
Kısaca, inkültürasyon kullanılmaktadır ılımlı İslam'ın en büyük destekleyicisi olarak.
Peki bu sürece, bu inkültürasyona engel olunmak için ne yapıldı; daha doğrusu bırakın engel olunmayı, bu sürece hizmet etmemek için ne yapıldı bugüne kadar gelen iktidarlar döneminde?
Koca bir hiç!
Durmadan batılılaştık,
Durmadan modernleştik(!) sanki.
Şikayet edenlerin dahi gayr-ı ihtiyari katkıda bulundukları bu süreçte elbette hepimizin bir ihmali, hepimizin bir eksiği vardı.
Peki ama bu Ilımlı İslam sürecinde bize bu tür bir dini yaşatmak isteyenler kimlerdi ve bundan çıkarları neydi?
İşte buna güzel bir kanıt:
"Vatikan ve Kiliseler Birliği adına 'Dinlerarası Diyalog' fikrini ortaya atan misyoner teşkilatının lideri Louis Massignon'un Misyonerler Zirvesinde yaptığı konuşma aynen şöyledir: 'Müslümanların herşeyini tahrif ve mahvettik. Dinleri, inançları, ahlakları, dine bağlılıkları ve insani duyguları mahvoldu. Onların milli manevi değerlerini Batı medeniyeti potasında eriterek kendimize benzettik. İslamiyetten uzaklaştırdık. İslamiyeti öğrenmeyi, yaşamayı, namaz kılmayı ve Kur'an-ı Kerim öğrenmeyi suç ve gericilik olarak göstermeyi başardık. Artık çoğu hiçbir şeye tam olarak inanmıyorlar. Ehl-i sünnet itikadı başta gelen düşmanımızdır. Bu itikadı geçmişte sapık inançlara kanalize ettik. Son yıllarda ise Müslüman görünen bazı ilahiyatçılarla 14 asırlık dinlerini, itikadlarını, ibadetlerini tartışır hale getirdik. Derin bir boşluğa düşürdük. Bundan sonra siz misyonerlerin işi daha kolaylaştı. Maaş bağlayarak, vize vaadi, yurt dışında iş imkânı hatta cinselliği kullanarak Müslümanları dinlerinden soğutun ve Hıristiyan yapınız...'"
Aslında herşey çok açık.
Bu süreci destekleyen kişiler, kurumlar, ülkemizdeki işbirlikçileri ve dahi onların kullandıkları insanlar, cemaatler...
Bizi Hıristiyanlaştırmak ya da Müslüman görünümlü Hıristiyan (Ilımlı Müslüman) yapmak için elinden geleni yapıyor model sahipleri; sorun bizlerde. Biz kendimizi korumak için hiçbir şey yapmıyor, hatta çoğumuz bilmeden bu çıkar guruplarına hizmet bile ediyoruz.
Biz, biri bu yakıştırmayı ülkemize veya şahsımıza yaptığında her türlü tepkiyi veriyoruz ama 'Ilımlı müslüman' gibi yaşamaya mecbur ettirdiklerinde neyi yaşadığımızı bilmeden cebimize koyduklarımızdan ötürü minnettar bile kalıyoruz bazılarına.
Adına da batıcılık, modernlik, küresellik ya da başka birşey deyip bir güzel içimize sindirebiliyoruz.
Netice olarak Sayın Özkök tepkisinde haklıdır; Türkiye laik, demokratik bir hukuk devletidir. Ama birileri durmadan bu hukuk devletinin içinde yaşayanları etkilemeye ve onları bir yerlere çekmeye çalışmaktadır.
Garabet de burada ya!
Bunları, insanları gözünün içine baka baka yapmaktadırlar...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Ender Karabulut / diğer yazıları
- Sistem yanlış / 08.12.2020
- "Ben PKK'yı bitireyim, sen Kürdistan'ı tanı" / 19.12.2007
- PKK'ya af devlet politikası mı? / 06.12.2007
- Kürt' sorunu mu, 'Terör' sorunu mu / 24.11.2007
- Erdoğan ABD'ye neden gitti? / 22.12.2006
- Tebrikler Paşam! / 09.12.2006
- 50 milyon "Ortaçağ" kafalı! / 07.12.2006
- Papa'ya tepkimiz(!) çok komik oldu / 01.12.2006
- Deniz bitti! / 30.11.2006
- Papa ne yaptı, biz ne yapıyoruz! / 29.11.2006
- "Ben PKK'yı bitireyim, sen Kürdistan'ı tanı" / 19.12.2007
- PKK'ya af devlet politikası mı? / 06.12.2007
- Kürt' sorunu mu, 'Terör' sorunu mu / 24.11.2007
- Erdoğan ABD'ye neden gitti? / 22.12.2006
- Tebrikler Paşam! / 09.12.2006
- 50 milyon "Ortaçağ" kafalı! / 07.12.2006
- Papa'ya tepkimiz(!) çok komik oldu / 01.12.2006
- Deniz bitti! / 30.11.2006
- Papa ne yaptı, biz ne yapıyoruz! / 29.11.2006
















































































