İnsan, dindar doğan İlahî bir varlıktır. Bu itibarla din duygusundan ayrı yaşamasına imkân yoktur. Zira onun beden ve ruh gibi çift yönlü bir yapıya sahip olarak yaratılışı dindar olmasını zaruri kılmıştır. İnsanın maddi varlığını içinde yaşadığı muhitin harici tesir ve tecavüzlerinden koruyabilmesi için nasıl bir sığınağa ihtiyacı var ise, ruhunda birtakım manevi arzuların ve tabii temayüllerin tesirlerine karşı koruyacak ve onların mahkûmiyetinden kurtaracak manevî bir desteğe emin bir sığınağa ihtiyacı vardır. Bu sığınak da dindir.
Tarihte dinden nasibi olmayan zavallılar görülmüştür. Bu gibi kimseler manevi hayatları yıkık, kuru ve adeta taş gibi duygusuz insanlardır. Çünkü onlar vicdanları körelmiş maddi ve manevi ıstıraplarına karşı dayanacakları ve sığınacakları manevi desteği kaybetmişlerdir. Bu duruma düşenler suç işlemeye de çok meyillidirler. Çünkü ceza kanunlarının dışında manevi bir mesuliyete ve her zaman kendilerini kontrol eden dini bir zabıtaya inanmazlar. Bunun için de cezai müeyyideleri çeşitli yollarla kaldırdıkları zaman yapamayacakları kötülük yoktur. Halbuki dindar insan yalnız ceza kanunlarından korkmaz. O manevi mesuliyeti de göz önünde tutar.
Görülüyor ki ferdi normal hayata sevk eden ve dolayısıyla cemiyetin dengesini sağlayan dindir. Fertlerin ahlak ve faziletleri dindarlıklarına bağlı bulunduğundan dinden mahrum fertlerden meydana gelecek cemiyetlerin yaşamasına imkân yoktur.
19. asırda ilmin son derece ilerlemesiyle insanların maddi ve manevi bütün ihtiyaçlarının karşılanacağını zan ve iddia eden maddeci filozofların gururu, materyalizmin iflası kırılmış ve tarihe karışmıştır. Zira ilim ancak sahasına sokabileceği bazı hadiseleri çözebilir. Hatta bunlardan bazılarını da izah edemediğinden felsefi mesele olarak kabule mecbur kalır.
Bu duruma göre ilmin dinin yerine geçmesine imkân yoktur. Bundan dinin ilme karşı olduğu fikri çıkmaz. Çünkü İlahî din ilme karşı değildir. O, akla dayanır, akıl, ilim vasıtasıyla hakikati ispat imkânı bulur ve ilmi teşvik eder.
Din gayet kuvvetli bir ağaç gibi insanı korumuştur ve koruyacaktır. Bu ağacın meydandaki dalları binlerce defa kesilmiş fakat asıl gövde yeni dal yetiştirmekten geri kalmamıştır. O halde din ebedidir, yok olmasına imkân yoktur.
İlmin ve felsefenin ilerlemesiyle bu yüksek varlığın kaynağı daha da derinleşmektedir. Din düşmanları sevinmesinler, dindarlar da üzülmesinler. Eğer esasını incelemiş olsalardı, dış kısmı ne kadar tazyik edilirse, iç kısmının o kadar geliştiğini görürlerdi. İnsanlığın hayatı dinle başlamış, dinle kuvvet bulacak ve dinle sona erecektir.
İslam, ilmi dinin esasları arasında saymıştır. Kur'an-ı Kerim'in ilk emri okuyarak öğrenmek, araştırtarak ilmi geliştirmekle ilgilidir. İlim akla dayanır, böyle olunca da ilimle din çatışması söz konusu değildir. İlim ne kadar ilerlerse ilerlesin din ihtiyacı ortadan kalkmaz, bu ikisi daima birlikte yürür.
Tarihte dinden nasibi olmayan zavallılar görülmüştür. Bu gibi kimseler manevi hayatları yıkık, kuru ve adeta taş gibi duygusuz insanlardır. Çünkü onlar vicdanları körelmiş maddi ve manevi ıstıraplarına karşı dayanacakları ve sığınacakları manevi desteği kaybetmişlerdir. Bu duruma düşenler suç işlemeye de çok meyillidirler. Çünkü ceza kanunlarının dışında manevi bir mesuliyete ve her zaman kendilerini kontrol eden dini bir zabıtaya inanmazlar. Bunun için de cezai müeyyideleri çeşitli yollarla kaldırdıkları zaman yapamayacakları kötülük yoktur. Halbuki dindar insan yalnız ceza kanunlarından korkmaz. O manevi mesuliyeti de göz önünde tutar.
Görülüyor ki ferdi normal hayata sevk eden ve dolayısıyla cemiyetin dengesini sağlayan dindir. Fertlerin ahlak ve faziletleri dindarlıklarına bağlı bulunduğundan dinden mahrum fertlerden meydana gelecek cemiyetlerin yaşamasına imkân yoktur.
19. asırda ilmin son derece ilerlemesiyle insanların maddi ve manevi bütün ihtiyaçlarının karşılanacağını zan ve iddia eden maddeci filozofların gururu, materyalizmin iflası kırılmış ve tarihe karışmıştır. Zira ilim ancak sahasına sokabileceği bazı hadiseleri çözebilir. Hatta bunlardan bazılarını da izah edemediğinden felsefi mesele olarak kabule mecbur kalır.
Bu duruma göre ilmin dinin yerine geçmesine imkân yoktur. Bundan dinin ilme karşı olduğu fikri çıkmaz. Çünkü İlahî din ilme karşı değildir. O, akla dayanır, akıl, ilim vasıtasıyla hakikati ispat imkânı bulur ve ilmi teşvik eder.
Din gayet kuvvetli bir ağaç gibi insanı korumuştur ve koruyacaktır. Bu ağacın meydandaki dalları binlerce defa kesilmiş fakat asıl gövde yeni dal yetiştirmekten geri kalmamıştır. O halde din ebedidir, yok olmasına imkân yoktur.
İlmin ve felsefenin ilerlemesiyle bu yüksek varlığın kaynağı daha da derinleşmektedir. Din düşmanları sevinmesinler, dindarlar da üzülmesinler. Eğer esasını incelemiş olsalardı, dış kısmı ne kadar tazyik edilirse, iç kısmının o kadar geliştiğini görürlerdi. İnsanlığın hayatı dinle başlamış, dinle kuvvet bulacak ve dinle sona erecektir.
İslam, ilmi dinin esasları arasında saymıştır. Kur'an-ı Kerim'in ilk emri okuyarak öğrenmek, araştırtarak ilmi geliştirmekle ilgilidir. İlim akla dayanır, böyle olunca da ilimle din çatışması söz konusu değildir. İlim ne kadar ilerlerse ilerlesin din ihtiyacı ortadan kalkmaz, bu ikisi daima birlikte yürür.
Ahmet Topacık / diğer yazıları
- Hz. İbrahim'in kavminden örnekler / 23.03.2017
- Hz. Fâtımatü'z-Zehra (a.s.)-7 / 22.03.2017
- Hz. Fâtımatü'z-Zehra (a.s.)-6 / 21.03.2017
- Hz. Fâtımatü'z-Zehra (a.s.)-5 / 20.03.2017
- Hz. Fâtımatü'z-Zehra (a.s.)-4 / 19.03.2017
- Hz. Fâtımatü'z-Zehra (a.s.)-3 / 18.03.2017
- Hz. Fâtımatü'z-Zehra (a.s.)-2 / 17.03.2017
- Hz. Fâtımatü'z-Zehra (a.s.)-1 / 16.03.2017
- Harun Reşid ile İmam Musa Kâzım'ın (a.s.) tartışması-2 / 15.03.2017
- Harun Reşid ile İmam Musa Kâzım'ın (a.s.) tartışması-1 / 14.03.2017
- Hz. Fâtımatü'z-Zehra (a.s.)-7 / 22.03.2017
- Hz. Fâtımatü'z-Zehra (a.s.)-6 / 21.03.2017
- Hz. Fâtımatü'z-Zehra (a.s.)-5 / 20.03.2017
- Hz. Fâtımatü'z-Zehra (a.s.)-4 / 19.03.2017
- Hz. Fâtımatü'z-Zehra (a.s.)-3 / 18.03.2017
- Hz. Fâtımatü'z-Zehra (a.s.)-2 / 17.03.2017
- Hz. Fâtımatü'z-Zehra (a.s.)-1 / 16.03.2017
- Harun Reşid ile İmam Musa Kâzım'ın (a.s.) tartışması-2 / 15.03.2017
- Harun Reşid ile İmam Musa Kâzım'ın (a.s.) tartışması-1 / 14.03.2017