Her yılın son ayında olduğu gibi bu yılın son ayında da bir komisyon toplandı. Niçin? Asgari ücreti belirlemek için. Yani; Biz hükümet olarak bu ülkede çalışan insanların en az kaç lira aylık gelire sahip olmalarını belli etmek, tespit etmek için toplandık. Görünen tablo bu. Bu aylık gelir ne demek? Bir insanın hele hele Türkiye coğrafyasında yaşayan bir insanın insanca yaşaması için alması gereken ücret veya kazanç.
Çalışmak, kazanmak ve insanca yaşamak. Hepsi güzel kelimeler ama nasıl sorusunun cevabı hep muallakta kaldı. Değişik araştırma kurumları ülkemizdeki fakirlik ve yoksulluk sınırlarını açıklarlar. Şu an için fakirlik sınırı 2900 TL civarı. Yoksulluk sınırı 1000 TL civarı. 1000 TL’nin altı zaten açlık göstergesi. Bu benim iddiam değil. Devletin bir kurumu olan TÜİK açıkladı; bu ülkede en az 971 TL ücretle insanlar çalıştırılmalı yoksa açlıktan ölürler. Hükümet ne yaptı? 19 TL’lik artış düşünüyordu ama gece yarısı kendileri için çıkan zam oranına oluşan tepkiler bu düşündükleri rakamı yükselttiler. Ne kadar? 701 TL.
Evet, asgari ücret 701 TL. Fakirlik sınırıymış, yoksulluk sınırıymış vs. Hükümetin umurunda değil. İşin garibi vatandaşında umurunda değil. Kaderine razı. Hatta minnettar bir yaklaşım sergileyenler var. Eee Allah’ta herkese layık olduğunu veriyor.
Bu noktada aklıma hep şu soru geliyor; Milletimiz bu yokluğa bu yoksulluğa nasıl alıştırıldı? Kim alıştırdı? Düşünsenize; dünyanın en verimli topraklarına sahipsiniz ama tarımınız, hayvancılığınız ithalata yönelmiş, yöneltilmiş. Bütün komşularınız petrol zengini sana gelince vanalar kapalı. Suriye’de, Irak’ta, İran’da petrol var. Bende yok. Neden acaba? Yer altı zenginliklerin dünyanın iştahını kabartırken sen dilencilik yapıyorsun. Neden acaba? Acabaları çoğaltabiliriz. Ama gerçek şu ki, birileri bu milletin güçlenmesini istemedi. Kim onlar deseniz, az çok isimleri de, vasıfları da, yerleri de bellidir. Ama asıl bu millet kendine sırt döndü. Kendini inkar etti. Fakirliğe, hor görülmüşlüğe razı oldu. Bu zihniyetteki insanları iş başına getirdi. Haliyle “Nasıl yaşarsanız öyle idare olursunuz” hükmü tecelli etti.
Ben asgari ücreti 3000 TL yapacağım, yerin altını da, üstünü de milletimin hizmetine sunacağım diyen milletin has evladına yine bu millet fırsat vermedi. Gitti Batıya entegrasyonu kendine amaç edinmişleri baş tacı etti. Herhalde yaptığı hatanın farkında olacak ki, bu asgari ücrete de ses çıkaramıyor, itiraz edemiyor. Eee etme bulma dünyası.
Diğer taraftan değişik kurumlar yaptıkları açıklamaların sonuçlarını açıklıyorlar. Bu sonuçlarda benim gördüğüm ortak payda “Milli Ekonomi Modeli ve Haydar Baş’tır” Çünkü rakamlar yalan söylemez. İnsanca yaşamak için Prof. Dr. Haydar Baş’ın ortaya koyduğu modele yalnız Türkiye’nin değil dünyanın ihtiyacı var. Dünya bunun farkında. Birde biz farkına varsak.
Evet, İktisadi Girişim ve İş Ahlakı Derneği (İGİAD) tarafından yapılan araştırma sonucunda İstanbul’da yaşayan evli ve iki çocuklu bir ailenin, asgarî şartlarda geçimini sağlayabilmesi için gerekli olan ücret seviyesi, 2012 yılı için 1.420 TL olarak belirlendi. Dikkat edin iki çocukla bu rakam. Ya Tayyip Beyin dediği gibi üç çocuk olsaydı?
Milli Ekonomi Modelinin sahibinin şu üç tespiti ülkemizin ve milletimizin bulunduğu noktayı anlatmak babında önemli birer ölçüdür kanımca;
“Milleti tanımayıp teşhisten uzak olan insanlar, milleti yabancı devletlerin verdiği raporlara göre tanıyıp, sizi onların düşüncesine göre yönetenler vallahi de billahi de sizi batırmaktan başka bir işe yaramazlar. Bakıyorsun bir tanesi dokuz gün Avrupa Birliği’ne hayır diyor onuncu gün Avrupa’ya derviş oluveriyor. Allah Allah bu dokuz gün AB’ye hayır dedi bugün niye evet diyor? Birisi gece onu ziyaret etti, konuştu ertesi gün AB’nin dervişi oluverdi. Şu kafaya bak yahu.”
“Bizim literatürümüzde medeniyet; insanın insanlara insanca davranması, onların ihtiyaçlarını gidermesi, karnını doyurması, sırtını giydirmesi, komşusu açken tok yatmamasıdır.”
“Bir ülkede o ülkenin, o milletin, o devletin kazanılmış insanı yoksa o milletin bir adım ileri gitmesi asla mümkün olamaz... Bizim uzun yıllardan beri yanlış yaptığımız nokta, kendi yararımıza vatandaşımızı kazanmadık. Öyle bir bireyler topluluğu oluşturduk ki, hepsi ‘ben’ diyor. Ama o ‘ben’ bencillik kokan ve de ihtiras kokan, haset kokan, başkasını düşünmeyen bir şey. Bu bizim kültürümüze de çok ters. Yapılacak olan iş, insanımızı hem kendi yararına hem toplumun yararına kazanmaktır. Böyle bir model kişilik ortaya koymamız lazım.”
Çalışmak, kazanmak ve insanca yaşamak. Hepsi güzel kelimeler ama nasıl sorusunun cevabı hep muallakta kaldı. Değişik araştırma kurumları ülkemizdeki fakirlik ve yoksulluk sınırlarını açıklarlar. Şu an için fakirlik sınırı 2900 TL civarı. Yoksulluk sınırı 1000 TL civarı. 1000 TL’nin altı zaten açlık göstergesi. Bu benim iddiam değil. Devletin bir kurumu olan TÜİK açıkladı; bu ülkede en az 971 TL ücretle insanlar çalıştırılmalı yoksa açlıktan ölürler. Hükümet ne yaptı? 19 TL’lik artış düşünüyordu ama gece yarısı kendileri için çıkan zam oranına oluşan tepkiler bu düşündükleri rakamı yükselttiler. Ne kadar? 701 TL.
Evet, asgari ücret 701 TL. Fakirlik sınırıymış, yoksulluk sınırıymış vs. Hükümetin umurunda değil. İşin garibi vatandaşında umurunda değil. Kaderine razı. Hatta minnettar bir yaklaşım sergileyenler var. Eee Allah’ta herkese layık olduğunu veriyor.
Bu noktada aklıma hep şu soru geliyor; Milletimiz bu yokluğa bu yoksulluğa nasıl alıştırıldı? Kim alıştırdı? Düşünsenize; dünyanın en verimli topraklarına sahipsiniz ama tarımınız, hayvancılığınız ithalata yönelmiş, yöneltilmiş. Bütün komşularınız petrol zengini sana gelince vanalar kapalı. Suriye’de, Irak’ta, İran’da petrol var. Bende yok. Neden acaba? Yer altı zenginliklerin dünyanın iştahını kabartırken sen dilencilik yapıyorsun. Neden acaba? Acabaları çoğaltabiliriz. Ama gerçek şu ki, birileri bu milletin güçlenmesini istemedi. Kim onlar deseniz, az çok isimleri de, vasıfları da, yerleri de bellidir. Ama asıl bu millet kendine sırt döndü. Kendini inkar etti. Fakirliğe, hor görülmüşlüğe razı oldu. Bu zihniyetteki insanları iş başına getirdi. Haliyle “Nasıl yaşarsanız öyle idare olursunuz” hükmü tecelli etti.
Ben asgari ücreti 3000 TL yapacağım, yerin altını da, üstünü de milletimin hizmetine sunacağım diyen milletin has evladına yine bu millet fırsat vermedi. Gitti Batıya entegrasyonu kendine amaç edinmişleri baş tacı etti. Herhalde yaptığı hatanın farkında olacak ki, bu asgari ücrete de ses çıkaramıyor, itiraz edemiyor. Eee etme bulma dünyası.
Diğer taraftan değişik kurumlar yaptıkları açıklamaların sonuçlarını açıklıyorlar. Bu sonuçlarda benim gördüğüm ortak payda “Milli Ekonomi Modeli ve Haydar Baş’tır” Çünkü rakamlar yalan söylemez. İnsanca yaşamak için Prof. Dr. Haydar Baş’ın ortaya koyduğu modele yalnız Türkiye’nin değil dünyanın ihtiyacı var. Dünya bunun farkında. Birde biz farkına varsak.
Evet, İktisadi Girişim ve İş Ahlakı Derneği (İGİAD) tarafından yapılan araştırma sonucunda İstanbul’da yaşayan evli ve iki çocuklu bir ailenin, asgarî şartlarda geçimini sağlayabilmesi için gerekli olan ücret seviyesi, 2012 yılı için 1.420 TL olarak belirlendi. Dikkat edin iki çocukla bu rakam. Ya Tayyip Beyin dediği gibi üç çocuk olsaydı?
Milli Ekonomi Modelinin sahibinin şu üç tespiti ülkemizin ve milletimizin bulunduğu noktayı anlatmak babında önemli birer ölçüdür kanımca;
“Milleti tanımayıp teşhisten uzak olan insanlar, milleti yabancı devletlerin verdiği raporlara göre tanıyıp, sizi onların düşüncesine göre yönetenler vallahi de billahi de sizi batırmaktan başka bir işe yaramazlar. Bakıyorsun bir tanesi dokuz gün Avrupa Birliği’ne hayır diyor onuncu gün Avrupa’ya derviş oluveriyor. Allah Allah bu dokuz gün AB’ye hayır dedi bugün niye evet diyor? Birisi gece onu ziyaret etti, konuştu ertesi gün AB’nin dervişi oluverdi. Şu kafaya bak yahu.”
“Bizim literatürümüzde medeniyet; insanın insanlara insanca davranması, onların ihtiyaçlarını gidermesi, karnını doyurması, sırtını giydirmesi, komşusu açken tok yatmamasıdır.”
“Bir ülkede o ülkenin, o milletin, o devletin kazanılmış insanı yoksa o milletin bir adım ileri gitmesi asla mümkün olamaz... Bizim uzun yıllardan beri yanlış yaptığımız nokta, kendi yararımıza vatandaşımızı kazanmadık. Öyle bir bireyler topluluğu oluşturduk ki, hepsi ‘ben’ diyor. Ama o ‘ben’ bencillik kokan ve de ihtiras kokan, haset kokan, başkasını düşünmeyen bir şey. Bu bizim kültürümüze de çok ters. Yapılacak olan iş, insanımızı hem kendi yararına hem toplumun yararına kazanmaktır. Böyle bir model kişilik ortaya koymamız lazım.”
Akın Aydın / diğer yazıları
- Devletin malı deniz, yiyen ıstakoz / 20.04.2024
- Hayber’deki 'Demir Kubbe'yi yıkan adam / 19.04.2024
- Dünkü Hayber bugünkü İsrail’den daha güçlüydü -2- / 18.04.2024
- Dünkü Hayber bugünkü İsrail’den daha güçlüydü -1- / 17.04.2024
- İsrail, İslam dünyasının acziyetini ispatladı / 15.04.2024
- ‘Artık demir almak günü gelmişse zamandan’ / 14.04.2024
- İktidarın İsrail laubaliliği / 13.04.2024
- Abanın altındaki 5 kişi / 12.04.2024
- Nasıl bir ayı geride bıraktık? / 11.04.2024
- İlahi emri yerine getirdiğimiz için bayram yapıyoruz / 10.04.2024
- Hayber’deki 'Demir Kubbe'yi yıkan adam / 19.04.2024
- Dünkü Hayber bugünkü İsrail’den daha güçlüydü -2- / 18.04.2024
- Dünkü Hayber bugünkü İsrail’den daha güçlüydü -1- / 17.04.2024
- İsrail, İslam dünyasının acziyetini ispatladı / 15.04.2024
- ‘Artık demir almak günü gelmişse zamandan’ / 14.04.2024
- İktidarın İsrail laubaliliği / 13.04.2024
- Abanın altındaki 5 kişi / 12.04.2024
- Nasıl bir ayı geride bıraktık? / 11.04.2024
- İlahi emri yerine getirdiğimiz için bayram yapıyoruz / 10.04.2024