ABD, Irak operasyonu için gün sayarken, sadık müttefiki İngiltere bile operasyonun sonbahara ertelenmesi talebinde bulundu.
Irak konusunda sergilediği politika sebebiyle ciddi şekilde puan kaybeden İşçi Partisi, operasyonun ertelenmesinden yana. Zira, durup dururken bir sıcak çatışmaya girilmesi, ABD'nin yanında Irak'a asker gönderilmesi, kısaca, gereksiz yere bir cephe açılması, İngiltere'nin yararına bir politika değildir.
Benzer bir manevra da Fransa'dan geldi. Kısa bir süre önce operasyona destek vereceğini açıklayan Fransa, şimdi ağırdan alıyor ve "Irak sorununun barışçı yollardan çözülmesi gerektiğini" vurguluyor.
Fransa Cumhurbaşkanı Chırac, askeri müdahalenin en son ve en kötü seçenek olduğunu ve sorunun diplomatik ve barışçı yollardan çözülmesi yolundaki umudunu koruduğunu söyledi.
Avustralya da, asker gönderme konusunda henüz karar vermediklerini ve sorunun çözüm için diplomatik yolların hala işe yarayabileceğini ifade ediyor.
Kısaca, hemen hiç bir ülke, ABD'nin bu çıkar savaşına şartsız destek vererek kendine yeni bir cephe açmak ve kayıp vermek istemiyor. Bunda şaşılacak bir şey yoktur. Daha önce de ifade ettiğimiz gibi, ülkeler bu gibi hassas konularda uzun vadeli milli çıkarlarını esas alarak karar verirler. Ve tamamen potansiyel bir tehlikenin varlığından hareketle, bu denli geniş ve çok yönlü bir harekâtın içinde yer almanın ABD'nin müttefiklerine kazandıracağı hiç bir şey olmadığı gibi, operasyonun mali yükü, yaşanması muhtemel askeri kayıplar, ve uluslararası platformda getireceği prestij kaybı, ABD dışındaki ülkeleri ciddi şekilde düşündürüyor.
"Diplomatik ve barışçı çözüm" talebinin koro halinde seslendirilmesinin sebebi budur.
Böyle bir girişime savaş denmesi de yanlış bir tanımlamadır. Çünkü savaş, karşılıklı güçler arasında cereyan eder. Irak halkının ABD'nin gelişmiş silahlarına karşılık verecek gücü olmadığı gibi, Saddam'ın, çok sözü edilen nükleer ve biyolojik silahlarının da izine henüz rastlanılmamıştır. BM gözlemcilerinden birinin ifadesiyle: "Saddam'ın elinde eğer bu silahlar olsaydı, şimdiye kadar çoktan bulurduk." deniyor.
Dolayısıyla, bu harekât bir savaş değil, tam manasıyla bir operasyon olacaktır. İngiltere, Fransa gibi Avrupa ülkelerinin destek vermekte tereddüt ettiği böyle bir harekât, bölgeyle tarihi, kültürel, dini, etnik bağları bulunan Türkiye'nin, karar verirken kılı kırk yarması lazımdır.
Irak konusunda sergilediği politika sebebiyle ciddi şekilde puan kaybeden İşçi Partisi, operasyonun ertelenmesinden yana. Zira, durup dururken bir sıcak çatışmaya girilmesi, ABD'nin yanında Irak'a asker gönderilmesi, kısaca, gereksiz yere bir cephe açılması, İngiltere'nin yararına bir politika değildir.
Benzer bir manevra da Fransa'dan geldi. Kısa bir süre önce operasyona destek vereceğini açıklayan Fransa, şimdi ağırdan alıyor ve "Irak sorununun barışçı yollardan çözülmesi gerektiğini" vurguluyor.
Fransa Cumhurbaşkanı Chırac, askeri müdahalenin en son ve en kötü seçenek olduğunu ve sorunun diplomatik ve barışçı yollardan çözülmesi yolundaki umudunu koruduğunu söyledi.
Avustralya da, asker gönderme konusunda henüz karar vermediklerini ve sorunun çözüm için diplomatik yolların hala işe yarayabileceğini ifade ediyor.
Kısaca, hemen hiç bir ülke, ABD'nin bu çıkar savaşına şartsız destek vererek kendine yeni bir cephe açmak ve kayıp vermek istemiyor. Bunda şaşılacak bir şey yoktur. Daha önce de ifade ettiğimiz gibi, ülkeler bu gibi hassas konularda uzun vadeli milli çıkarlarını esas alarak karar verirler. Ve tamamen potansiyel bir tehlikenin varlığından hareketle, bu denli geniş ve çok yönlü bir harekâtın içinde yer almanın ABD'nin müttefiklerine kazandıracağı hiç bir şey olmadığı gibi, operasyonun mali yükü, yaşanması muhtemel askeri kayıplar, ve uluslararası platformda getireceği prestij kaybı, ABD dışındaki ülkeleri ciddi şekilde düşündürüyor.
"Diplomatik ve barışçı çözüm" talebinin koro halinde seslendirilmesinin sebebi budur.
Böyle bir girişime savaş denmesi de yanlış bir tanımlamadır. Çünkü savaş, karşılıklı güçler arasında cereyan eder. Irak halkının ABD'nin gelişmiş silahlarına karşılık verecek gücü olmadığı gibi, Saddam'ın, çok sözü edilen nükleer ve biyolojik silahlarının da izine henüz rastlanılmamıştır. BM gözlemcilerinden birinin ifadesiyle: "Saddam'ın elinde eğer bu silahlar olsaydı, şimdiye kadar çoktan bulurduk." deniyor.
Dolayısıyla, bu harekât bir savaş değil, tam manasıyla bir operasyon olacaktır. İngiltere, Fransa gibi Avrupa ülkelerinin destek vermekte tereddüt ettiği böyle bir harekât, bölgeyle tarihi, kültürel, dini, etnik bağları bulunan Türkiye'nin, karar verirken kılı kırk yarması lazımdır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Ahmet Hamza Baş / diğer yazıları
- Gazze'de yaşananlar ve Filistin meselesinin iç yüzü (2) / 25.07.2014
- Gazze'de yaşananlar ve Filistin meselesinin iç yüzü / 24.07.2014
- Aydınların zafiyeti / 13.02.2014
- İdareci kadroları seçerken / 25.12.2013
- Mevlana'yı anlamak / 20.12.2013
- Kim bir zalime yardım ederse / 17.12.2013
- Fransa'nın gerçeği / 26.12.2011
- Kapanmayan yara; Kerbela / 06.12.2011
- Ilımlı İslam deyince / 03.12.2011
- Vicdani red konusuna farklı bir bakış / 01.12.2011
- Gazze'de yaşananlar ve Filistin meselesinin iç yüzü / 24.07.2014
- Aydınların zafiyeti / 13.02.2014
- İdareci kadroları seçerken / 25.12.2013
- Mevlana'yı anlamak / 20.12.2013
- Kim bir zalime yardım ederse / 17.12.2013
- Fransa'nın gerçeği / 26.12.2011
- Kapanmayan yara; Kerbela / 06.12.2011
- Ilımlı İslam deyince / 03.12.2011
- Vicdani red konusuna farklı bir bakış / 01.12.2011