Bilindiği gibi Bakara suresinin sondan bir evvelki ayeti "Amenerrasulü" diye başlıyor ve şöyle devam ediyor:
"Peygamber, Rabbi tarafından kendisine ne indirildi ise ona iman etti, müminler de! Onlardan her biri Allah'a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman etti. 'O'nun resullerinden hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz' dediler ve eklediler: İşittik ve itaat ettik ya Rabbi, affını dileriz, dönüşümüz Sanadır." (Bakara: 285).
Her akşam yatsı namazından sonra mutlaka okunduğu için, diyebiliriz ki bizim insanımızın en çok duyduğu ve dinlediği Kur'an ayeti budur.
Meseleye biraz daha yakından baktığımızda görüyoruz ki genellikle okuyan anlamadan okuduğu için dinleyen de anlamadan dinlediği için "işittik ve itaat ettik" şeklinde verilen söz, ortaya konulan ikrar bir türlü yerine gelmiyor.
Anlamadığınız her hangi bir dilde kulağınıza çalınan bir cümle için "duydum" demenizin hiçbir anlamı yoktur, yani o cümleyi işittiğinizden söz edilemez, dolayısıyla işitmediğiniz bir emir ya da yasak için de itaatinizden söz edilemez.
Yüzlerce yıldan beri "işittik ve itaat ettik" anlamındaki ayetleri seslendiren ve dinleyen Müslüman Türk milleti gerçekten de işitmiş ve de itaat etmiş olsaydı bugün içinde bulunduğu durumdan çok daha farklı, çok daha iyi bir durumda olması gerekirdi.
Millet olarak sahip olduğumuz, mümini bulunduğumuz hayat kitabı Kur'an-ı Kerim'i gereği gibi kavramış ve mucibince amel etmiş olsaydık, en yakınından en uzağına, en küçüğünden en büyüğüne bütün tehlikelere karşı bizi uyardığı için, yaşadığımız saysız acıları, hesapsız işgalleri yaşamayacaktık ve tarihe gömülü tam on altı imparatorluğumuz olmayacaktı.
İşitmiş ve itaat etmiş olsaydık, elimizde böylesine eşsiz bir pusula bulunduğu halde kolay kolay yalancılara ve talancılara aldanmayacaktık, iş işten geçtikten sonra, elalem kaynaklarımızdan yükünü tuttuktan sonra "eyvah aldatılmışız" demek zorunda kalmayacaktık.
Hayat kitabını gerçek manasıyla işitmiş ve de itaat etmiş olsaydık; kucağımızda oturup durmadan sakalımızı yolan, bizden alıp durmadan ecnebilere veren, bizim yollarımızı bağlayıp düşmanların yollarını açanların gerçek yüzlerini görmek için bu kadar uzun zaman geçmeyecekti ve bu kadar vatan evladını teröre kurban vermeyecektik.
Hayat kitabımızı gerçekten işitmiş ve itaat etmiş olsaydık, bu gün ülkemiz Nahl suresinin 112. ayetinde tasvir edilen ülke durumuna düşmezdi:
"Allah şöyle bir ülkeyi örnek verdi: Bu ülke güvenli, huzurlu idi; ona rızkı her yerden bol bol gelirdi. Sonra onlar, Allah'ın nimetlerine karşı nankörlük ettiler. Allah da onlara yaptıklarından dolayı açlık sıkıntısını ve korkuyu tattırdı."
İşitmiş ve dahi itaat etmiş olsaydık aynı surenin 97. ayetindeki müjdelere mazhar olanlardan olacaktık:
"Erkek veya kadın, kim mü'min olarak iyi amel işlerse, biz ona hoş ve huzurlu bir hayat yaşatırız ve yine şüphesiz böylelerini, yapageldikleri en güzel şey neyse, ona göre ödüllendireceğiz."
Demek ki, anlamını bilmediğiniz herhangi bir Kur'an ayetini işitmiş olmuyorsunuz, işitmediğiniz bir fermana da itaatinizden elbette ki söz edilemez.
Genç-ihtiyar, kadın-erkek, şehirli-köylü, alaylı-mektepli kim olursa olsun herkesi "işittik ve itaat ettik" cümlesi üzerinde yoğunlaşmaya, tefekküre, tezekküre ve tedebbüre davet ediyoruz.
"Peygamber, Rabbi tarafından kendisine ne indirildi ise ona iman etti, müminler de! Onlardan her biri Allah'a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman etti. 'O'nun resullerinden hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz' dediler ve eklediler: İşittik ve itaat ettik ya Rabbi, affını dileriz, dönüşümüz Sanadır." (Bakara: 285).
Her akşam yatsı namazından sonra mutlaka okunduğu için, diyebiliriz ki bizim insanımızın en çok duyduğu ve dinlediği Kur'an ayeti budur.
Meseleye biraz daha yakından baktığımızda görüyoruz ki genellikle okuyan anlamadan okuduğu için dinleyen de anlamadan dinlediği için "işittik ve itaat ettik" şeklinde verilen söz, ortaya konulan ikrar bir türlü yerine gelmiyor.
Anlamadığınız her hangi bir dilde kulağınıza çalınan bir cümle için "duydum" demenizin hiçbir anlamı yoktur, yani o cümleyi işittiğinizden söz edilemez, dolayısıyla işitmediğiniz bir emir ya da yasak için de itaatinizden söz edilemez.
Yüzlerce yıldan beri "işittik ve itaat ettik" anlamındaki ayetleri seslendiren ve dinleyen Müslüman Türk milleti gerçekten de işitmiş ve de itaat etmiş olsaydı bugün içinde bulunduğu durumdan çok daha farklı, çok daha iyi bir durumda olması gerekirdi.
Millet olarak sahip olduğumuz, mümini bulunduğumuz hayat kitabı Kur'an-ı Kerim'i gereği gibi kavramış ve mucibince amel etmiş olsaydık, en yakınından en uzağına, en küçüğünden en büyüğüne bütün tehlikelere karşı bizi uyardığı için, yaşadığımız saysız acıları, hesapsız işgalleri yaşamayacaktık ve tarihe gömülü tam on altı imparatorluğumuz olmayacaktı.
İşitmiş ve itaat etmiş olsaydık, elimizde böylesine eşsiz bir pusula bulunduğu halde kolay kolay yalancılara ve talancılara aldanmayacaktık, iş işten geçtikten sonra, elalem kaynaklarımızdan yükünü tuttuktan sonra "eyvah aldatılmışız" demek zorunda kalmayacaktık.
Hayat kitabını gerçek manasıyla işitmiş ve de itaat etmiş olsaydık; kucağımızda oturup durmadan sakalımızı yolan, bizden alıp durmadan ecnebilere veren, bizim yollarımızı bağlayıp düşmanların yollarını açanların gerçek yüzlerini görmek için bu kadar uzun zaman geçmeyecekti ve bu kadar vatan evladını teröre kurban vermeyecektik.
Hayat kitabımızı gerçekten işitmiş ve itaat etmiş olsaydık, bu gün ülkemiz Nahl suresinin 112. ayetinde tasvir edilen ülke durumuna düşmezdi:
"Allah şöyle bir ülkeyi örnek verdi: Bu ülke güvenli, huzurlu idi; ona rızkı her yerden bol bol gelirdi. Sonra onlar, Allah'ın nimetlerine karşı nankörlük ettiler. Allah da onlara yaptıklarından dolayı açlık sıkıntısını ve korkuyu tattırdı."
İşitmiş ve dahi itaat etmiş olsaydık aynı surenin 97. ayetindeki müjdelere mazhar olanlardan olacaktık:
"Erkek veya kadın, kim mü'min olarak iyi amel işlerse, biz ona hoş ve huzurlu bir hayat yaşatırız ve yine şüphesiz böylelerini, yapageldikleri en güzel şey neyse, ona göre ödüllendireceğiz."
Demek ki, anlamını bilmediğiniz herhangi bir Kur'an ayetini işitmiş olmuyorsunuz, işitmediğiniz bir fermana da itaatinizden elbette ki söz edilemez.
Genç-ihtiyar, kadın-erkek, şehirli-köylü, alaylı-mektepli kim olursa olsun herkesi "işittik ve itaat ettik" cümlesi üzerinde yoğunlaşmaya, tefekküre, tezekküre ve tedebbüre davet ediyoruz.
Aziz Karaca / diğer yazıları
- İftarda sahurda bombalar… Gazze’ye gelmeseydi mi Ramazan? / 19.03.2024
- Soykırımı sonlandıramadı Ramazan / 18.03.2024
- Nice ayıplara şahit oldu Ramazan / 17.03.2024
- Tüm insanlığa açık bir beyandır Ramazan / 16.03.2024
- Dert çok hemdert yok ise işte Ramazan / 15.03.2024
- Her anımıza dolsa Ramazan / 14.03.2024
- Hak’tan bize fermandır Ramazan / 13.03.2024
- Bütün düğümleri çözer Ramazan / 12.03.2024
- Müjdelerle kapımızı çalsa Ramazan / 11.03.2024
- İz bırakanlar ve is bırakanlar / 10.03.2024
- Soykırımı sonlandıramadı Ramazan / 18.03.2024
- Nice ayıplara şahit oldu Ramazan / 17.03.2024
- Tüm insanlığa açık bir beyandır Ramazan / 16.03.2024
- Dert çok hemdert yok ise işte Ramazan / 15.03.2024
- Her anımıza dolsa Ramazan / 14.03.2024
- Hak’tan bize fermandır Ramazan / 13.03.2024
- Bütün düğümleri çözer Ramazan / 12.03.2024
- Müjdelerle kapımızı çalsa Ramazan / 11.03.2024
- İz bırakanlar ve is bırakanlar / 10.03.2024