Zekât, Peygamber efendimizin (s.a.a.) Medine'ye hicretlerinin ikinci senesinde müminlere farz kılınmıştır. Farz olması otuz iki ayeti kerime ile sabittir. Bunların yirmi yedisinde namaz ile beraber zikredilmesi zekât ibadetinin önemini pekiştirmektedir.
Peygamberimizin (s.a.a.) uygulaması ise, tayin olunan memurlar vasıtasıyla icra ediliyordu. Memurlar mal sahiplerine bizzat gidip ödeyecekleri meblağı tespit edip o anda tahsilâtını yapıyorlardı. Peygamber (s.a.a.) efendimiz hem zekât verenleri hem de zekât memurlarını kontrol ediyordu.
Allah-ü Teâlâ'nın emrettiği gibi zekâtı hak sahiplerine dağıtıyordu. Peygamber efendimiz (s.a.a.) zekâtla alakalı kayıtları yazmış ve gazvelere giderken bu kayıtları yanında götürmüştür. Peygamber efendimiz (s.a.a.) zekâtı müminlerden ilk başta ibadet, sonrasında vergi, ondan sonra da sadaka olarak Beytül Mala alıyordu. Zekâtın ibadet olduğunda, İslam âlimleri ittifak etmiş zekâtın vergi olup olmadığı konusunda ayrılmışlardır.
Peygamber efendimizin (s.a.a.) asrısaadetlerinde Müslümanlardan vergi alınmıyordu, tam tersine devletin kaynakları ihtiyaç sahibi müminlere, adaletle dağıtılıyordu. Peygamber'in (s.a.a.) ahrete göçmelerinden sonra Hz. Ebu Bekir'in döneminde ilk nifaklarla karşılaşıldı. Bunlar zekât vermeye karşı çıkanlar ve dinden dönenlerdir. Bunlara Ridde savaşları denir (1). Zekât vermeyi reddedenler dinden dönmemişlerdi. Namaz kılıp Oruç tutuyorlardı, söyledikleri ise biz zekâtı Ebu Bekir'e vermeyiz sözüydü. Yani zekâtı inkâr etmediler zekât toplayan makamı, halifeyi kabul etmediler.
Hz. Ömer devrinde ise zekât müessesi bir ibadet şuuruyla devam etti. Burada İmam Ali'nin halifenin yanında bulunup ona her konuda yardım etmesini, gözden kaçırmamamız gerekir.
Şura'nın demokratik(!) seçimiyle Halife olan Hz. Osman, zekâtı artık herkesin kendi gönlünce vermesi gerektiğini söyledi (2). Zekât memurlarının görevlerine son verdi. Zekâtın ibadet yönünü inkâr etmedi. Kurumsallaşmış Zekât kurumunun işlevselliğini fiili manada bitirdi. Böylece zekât almak için dolaşan memur kalmadığından zekâtta müminlerin gönüllerine bırakılmıştır. Hz. Osman bu icraatıyla zekât ibadetinde, Müslümanları başıboş bırakmıştır.
Zekât memurlarının kaldırılması, zengin Ümeyye oğullarını rahatlatmış, kapılarında onları rahatsız edebilecek mallarını alacak kimseler kalmamıştır. İslam fetihlerinin, Roma İmparatorluğunun sınırlarından daha geniş topraklara ulaşması ile Müslümanlar çok zenginleşmişlerdi. Bu zenginliklerini Allah yolunda harcamaları, tasadduk etmeleri gerekirken, Emevi sultanları ve idarecileri, bu malları biriktirmeye başladılar. Biriktirdikleri mallarını da, zekâtın bitirmemesi için İslam dininde olmayan "kelle başı" vergi sistemini uygulamaya koydular. Böylece devlet zekât toplamayı bırakmış, yerine vergi almaya başlamıştır. Kelle başı vergiyi uygulamaya ilk alan Amr bin Asr'dır. Mısır valiliğinde Bizanslılardan kalma bu vergi sistemini öğrenip uygulamıştır. Kendinden sonra da onu takip edenlere yanlış örnek olmuştur.
1. İslam tarihi Prof. Dr. H. İbrahim Hasan, Taberi III 244-246
2. A.g.e. s.28
Peygamberimizin (s.a.a.) uygulaması ise, tayin olunan memurlar vasıtasıyla icra ediliyordu. Memurlar mal sahiplerine bizzat gidip ödeyecekleri meblağı tespit edip o anda tahsilâtını yapıyorlardı. Peygamber (s.a.a.) efendimiz hem zekât verenleri hem de zekât memurlarını kontrol ediyordu.
Allah-ü Teâlâ'nın emrettiği gibi zekâtı hak sahiplerine dağıtıyordu. Peygamber efendimiz (s.a.a.) zekâtla alakalı kayıtları yazmış ve gazvelere giderken bu kayıtları yanında götürmüştür. Peygamber efendimiz (s.a.a.) zekâtı müminlerden ilk başta ibadet, sonrasında vergi, ondan sonra da sadaka olarak Beytül Mala alıyordu. Zekâtın ibadet olduğunda, İslam âlimleri ittifak etmiş zekâtın vergi olup olmadığı konusunda ayrılmışlardır.
Peygamber efendimizin (s.a.a.) asrısaadetlerinde Müslümanlardan vergi alınmıyordu, tam tersine devletin kaynakları ihtiyaç sahibi müminlere, adaletle dağıtılıyordu. Peygamber'in (s.a.a.) ahrete göçmelerinden sonra Hz. Ebu Bekir'in döneminde ilk nifaklarla karşılaşıldı. Bunlar zekât vermeye karşı çıkanlar ve dinden dönenlerdir. Bunlara Ridde savaşları denir (1). Zekât vermeyi reddedenler dinden dönmemişlerdi. Namaz kılıp Oruç tutuyorlardı, söyledikleri ise biz zekâtı Ebu Bekir'e vermeyiz sözüydü. Yani zekâtı inkâr etmediler zekât toplayan makamı, halifeyi kabul etmediler.
Hz. Ömer devrinde ise zekât müessesi bir ibadet şuuruyla devam etti. Burada İmam Ali'nin halifenin yanında bulunup ona her konuda yardım etmesini, gözden kaçırmamamız gerekir.
Şura'nın demokratik(!) seçimiyle Halife olan Hz. Osman, zekâtı artık herkesin kendi gönlünce vermesi gerektiğini söyledi (2). Zekât memurlarının görevlerine son verdi. Zekâtın ibadet yönünü inkâr etmedi. Kurumsallaşmış Zekât kurumunun işlevselliğini fiili manada bitirdi. Böylece zekât almak için dolaşan memur kalmadığından zekâtta müminlerin gönüllerine bırakılmıştır. Hz. Osman bu icraatıyla zekât ibadetinde, Müslümanları başıboş bırakmıştır.
Zekât memurlarının kaldırılması, zengin Ümeyye oğullarını rahatlatmış, kapılarında onları rahatsız edebilecek mallarını alacak kimseler kalmamıştır. İslam fetihlerinin, Roma İmparatorluğunun sınırlarından daha geniş topraklara ulaşması ile Müslümanlar çok zenginleşmişlerdi. Bu zenginliklerini Allah yolunda harcamaları, tasadduk etmeleri gerekirken, Emevi sultanları ve idarecileri, bu malları biriktirmeye başladılar. Biriktirdikleri mallarını da, zekâtın bitirmemesi için İslam dininde olmayan "kelle başı" vergi sistemini uygulamaya koydular. Böylece devlet zekât toplamayı bırakmış, yerine vergi almaya başlamıştır. Kelle başı vergiyi uygulamaya ilk alan Amr bin Asr'dır. Mısır valiliğinde Bizanslılardan kalma bu vergi sistemini öğrenip uygulamıştır. Kendinden sonra da onu takip edenlere yanlış örnek olmuştur.
1. İslam tarihi Prof. Dr. H. İbrahim Hasan, Taberi III 244-246
2. A.g.e. s.28
Ali Nezir / diğer yazıları
- Kâmil kul, kâmil mü’min / 19.04.2024
- Sizce zulüm nedir? / 08.03.2024
- Allah adına konuşmak / 26.02.2024
- Kimi sevmemiz lazım! / 25.12.2023
- Diyanet’e açık mektup / 17.11.2023
- ‘Ne mutlu Türk’üm’ diyen olun! / 10.11.2023
- Vatandaşlık hakları ve Alucralılık! / 04.11.2023
- Nice yüzyıllara / 30.10.2023
- Eğitimden ne anlıyoruz? / 21.09.2023
- Aldananlar ve aldatanlar / 07.09.2023
- Sizce zulüm nedir? / 08.03.2024
- Allah adına konuşmak / 26.02.2024
- Kimi sevmemiz lazım! / 25.12.2023
- Diyanet’e açık mektup / 17.11.2023
- ‘Ne mutlu Türk’üm’ diyen olun! / 10.11.2023
- Vatandaşlık hakları ve Alucralılık! / 04.11.2023
- Nice yüzyıllara / 30.10.2023
- Eğitimden ne anlıyoruz? / 21.09.2023
- Aldananlar ve aldatanlar / 07.09.2023