Milli ve manevi değerler bu milletin kimliğidir, ortak paydasıdır. Ne hazindir ki ülkemizdeki siyasi ve sosyal oluşumlar bu kimliği, bu ortak paydayı parçalamak için el birliği yapmış vaziyetteler.
Birileri dinimize, kendi patentini vurmaya kalkıyor. Birileri Atatürk'e, birileri milliyetçiliğe, birileri Bozkurt simgesine, birileri Nevruz'a kendi patentlerini vuruyor.
Bu değerlerin mahiyetini idrak edip, kimlik edinseler sorun yok. Otomatikman yine aynı paydada bir ve beraber oluruz.
Sorun bu değerleri kendi ideoloji ve mantıklarına göre yorumlayıp siyasi, sosyal ve dini alanlarda çıkarları için kullanmalarından kaynaklanmaktadır.
Sıcak başlık İstanbul'un fethi… 1453'te 2. Mehmet büyük bir başarıya imza atarak İstanbul'u fethetti. Çağ açtı, çağ kapattı. Bu ortak sevincimizdir, ortak başarımızdır. Neden bu fethi siyasallaştırıp, insanımızı ayrıştırıyorsunuz? Hele hele dinimizi neden kullanıyorsunuz?
İstanbul'un tarihini bilseniz gam yemeyeceğim. Ama ondan da haberiniz yok. Kısaca bir hatırlayalım:
Dünyanın en eski şehirlerinden olan İstanbul'un kayıtlara geçen ilk kuşatması M.Ö 510 yılıdır. Bizantion adıyla bir şehir devleti iken Persler tarafından kuşatılmış ve alınarak Pers hâkimiyeti altına girmiştir.
Sonraki yıllarda tekrar bağımsızlığını kazanırken M.Ö 70'li yıllarda ise Roma İmparatorluğunun istilasına uğruyor ve bir Roma şehri oluyor.
M.S İstanbul, 330-395 yılları arasında Roma İmparatorluğu, 395-1204 yılları arasında Bizans İmparatorluğu, 1204-1261 yılları arasında Latin İmparatorluğu, 1261-1453 yılları arasında tekrar Bizans İmparatorluğu egemenliğine giriyor.
İstanbul 1453'te Sultan Mehmet tarafında fethedilip Türk-İslam şehri, ilim, kültür merkezi ve Osmanlı'nın başkenti olmuştur.
İstanbul 13 Kasım 1918 yılında işgal edilmiş ve 4 yıl süren bu işgali 1922'de Atatürk sona erdirerek İstanbul'un son fatihi olmuştur.
Hz. Peygamber (s.a.a.v) ve İstanbul
Evet, Peygamberimiz (s.a.a.v) birçok fetih müjdeleri vermiştir. Hendek Savaşı'nı biliyorsunuz. Büyük bir büyük bir kaya parçası çıkmıştı. Kırılmıyordu.
Efendimiz geldi. Balyozu mübarek eline alarak kayaya vuruyor, kayadan kıvılcımlar çıkıyordu. Her kıvılcımda Efendimiz Bizans'ın, İran'ın, Yemen'in ele geçirileceğini müjdeliyordu. (İmamı Buhari, c.10, s.213 Hadis no: 1588)
İstanbul'u, İslam kimliği ile ilk sefer düzenleyen Muaviye'dir. 668'de Muaviye, oğlu melun Yezit komutasında bir Arap ordusunu Bizans İmparatorluğu'na karşı göndermişti.
Neden?
Bu soruya birçok siyasi ve ekonomik sebepler sıralanabilir. Asıl neden ise Muaviye'nin, kendisine manevi bir üstünlük arayışıdır.
Bu soruya birçok siyasi ve ekonomik sebepler sıralanabilir. Asıl neden ise Muaviye'nin, kendisine manevi bir üstünlük arayışıdır.
Hilafet malumunuz Allah'ın emri ile Peygamberimizden sonra İmam Ali ve evlatlarına verilmiştir. Sakife'de bu ilahi emir çiğnenmiş, Emeviler'de ise hilafet saltanata dönüşmüştü.
Hak İmamlar ve Ehl-i Beyt hakikatini bilen sahabe ve tabiinler Muaviye için tehdit oluşturuyordu. Bu tehdidi de ancak manevi bir üstünlük azaltabilirdi.
Çakal bir siyasetçi olan Muaviye, Hendek'teki o müjdenin kesinliğini çok iyi biliyordu. Bizans'ı fethederse bizzat Peygamber dilinden övülmüş biri olarak saltanatlarını sağlamlaştırıp, Ehl-i Beyt ve Hak imamlar gerçeğinin önüne geçecekti.
Ama manevi üstünlük için sadece fethin yeterli olmayacağını da çok iyi biliyordu. Ve o meşhur hadis (!) "İstanbul (Konstantiniyye) muhakkak fethedilecektir. Onu fetheden emîr ne güzel emirdir. Onu fetheden ordu ne güzel ordudur" ortaya çıktı.
Eğer fetih gerçekleşirse Muaviye de, Yezit de Peygamber övgüsüne mazhar olmuş olacaklardı.
Böyle bir hadis var mı?
Diyanet İşleri Başkanlığı resmi internet sitesinde; 'İstanbul'un fethini müjdeleyen hadisin değerlendirilmesi' başlığında uzun uzun hadis ilmine, hadislerin bölümlerine değinildikten sonra bu hadisi tek sahabenin yani Bişr el-Ganevî el-Haşimî rivayet ettiğini, ondan bu hadisi nakleden tek kişinin de oğlu olduğu açıklanıyor.
Yani oğlu bu hadisi söylüyor. Kimden duydun? Babamdan. O kimden duydu? Peygamberimizden.
İşte bak! Onlarca farklı senetle rivayet edilen, mütavatir olan Sakaleyn hadisinden 'ıtretim' tabiri yerine 'sünnetim' tabirini kabul edenler yine onlarca ravi zinciri olan Gadir Hum hadisinde 'hilafet' tabirini görmezden gelenler bu hadis için sahihtir, diyor.
Ebu Eyyub El Ensari
Madem öyle Ebu Eyyub El Ensari neden İstanbul'a geldi?
Ebu Eyyub El Ensari, Sakife'de hilafetin İmam Ali'nin hakkı olduğunu dile getiren ve Ebu Bekir'e biat etmeyen 17 kişiden birisidir. Hayatı boyunca Ehl-i Beyt'i anlatmaktan geri durmamıştır.
Yezit'in ne denli ihtiras ve şehvet düşkünü olduğunu tarih kitapları yazar. Bu sefer esnasında gerek uğradıkları bölgelerdeki davranışları ve gerekse ordu içindeki hareketleri askerler arasında huzursuzluğa sebep olmuştu.
Bu haber Muaviye'ye gelir. Muaviye de, Ebu Eyyub El Ensari'nin manevi kimliğini kullanarak hem askerleri yatıştırmak hem de saltanatına karşı bir tehditten kurtulmak için daha sonradan Eyüp Sultan'ı gönderir.
97 yaşlarından olan Eyüp Sultan Hazretleri, İstanbul'a geldiğinde hastalanmıştır ve yanılmıyorsam 2 gün sonrada vefat etmiştir.
97 yaşlarından olan Eyüp Sultan Hazretleri, İstanbul'a geldiğinde hastalanmıştır ve yanılmıyorsam 2 gün sonrada vefat etmiştir.
Akledemeyenler için sorayım! Peygamber Efendimizin tebliğ mektupları malumunuz. İran Kisrası o mübarek mektubu yırtıp attı ve elçiyi şehit etti.
Bizans Hükümdarı ise saygıyla karşıladı. Hatta iman etme noktasına geldiği fakat papazların engel olduğu yazılır. Elçiye hediyeler vererek geri gönderdi.
Şimdi O Hazreti Peygamber, İran'ı fetheden komutan ne güzel komutan, fetheden asker ne güzel askerdir' demedi ama İstanbul için dedi. Öyle mi?
Son fatih Atatürk'tür
1918'de İstanbul işgal edilmiş, İngiliz ve Fransız bayrakları asılmıştı. Asayiş tamamen işgal güçlerinin elindeydi.
İstanbul sokaklarında her gün gövde gösterisi yapan işgal güçleri sadece sokaklarda gösterişli yürüyüşler yapmakla kalmamış, her fırsatta Müslüman Türkleri de aşağılıyor, beğendikleri evleri boşalttırıyor, mallarına el koyuyorlardı.
Erkeklerin feslerine 'haç' işareti çizerlerken, kadınların peçelerini yırtıyorlardı. Can, mal ve namus güvenliği kalmamıştı.
1922'de Mustafa Kemal İstanbul'a giriyor, Galata Kulesi'ndeki Fransız bayrağını indiriyor ve o bütün Haçlılara, Dolmabahçe'de göndere çektirdiği Türk Bayrağını selamlatarak 'geldikleri gibi gönderiyordu.'
Bu yazdıklarıma inanmıyorsanız, araştırın. Araştırmazsan Süleymaniye'nin 1 yılda yapıldığına, 2. Abdülhamit'in bir karış toprak kaybetmediğine ve idam edilerek öldürüldüğüne inanır ve kaybedenlerden olursun.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- İhtiras ve minnet ile devlet yönetilir mi? / 04.05.2025
- Bantçılar, izah ve mizah / 03.05.2025
- Erdoğan ‘kuklacıyı’ ne zaman görecek? / 02.05.2025
- 1 Mayıs’ta (bugün) neler olacak / 01.05.2025
- Emek, alın teri eşittir kul hakkıdır / 30.04.2025
- Kenan Evren dirildi de haberimiz mi? / 28.04.2025
- İstanbullular neden sokağa çıkıyor? / 27.04.2025
- Ekonominin kitabını yazdılar / 26.04.2025
- 23 yıllık iktidarın her daim mazereti olabilir mi? / 25.04.2025
- Çatlayan sadece fay hatları değil ar damarıdır / 24.04.2025
- Bantçılar, izah ve mizah / 03.05.2025
- Erdoğan ‘kuklacıyı’ ne zaman görecek? / 02.05.2025
- 1 Mayıs’ta (bugün) neler olacak / 01.05.2025
- Emek, alın teri eşittir kul hakkıdır / 30.04.2025
- Kenan Evren dirildi de haberimiz mi? / 28.04.2025
- İstanbullular neden sokağa çıkıyor? / 27.04.2025
- Ekonominin kitabını yazdılar / 26.04.2025
- 23 yıllık iktidarın her daim mazereti olabilir mi? / 25.04.2025
- Çatlayan sadece fay hatları değil ar damarıdır / 24.04.2025