Petkim'in yüzde 34,5'i halka(!) arzedildi.
Bu yüzde 34,5'lik hissenin yüzde 71,5'i yabancı yatırımcılara, yüzde 28,5'i yerli yatırımcılara satıldı.
Bu satıştan net olarak 267 milyon dolarlık hasılat elde dildi.
Yetkililer böylelikle şirket değerinin 771 milyon dolar gibi komik bir rakama ulaştığını belirttiler.
Özelleştirme Dairesi Başkanlığı, Ereğli Demir Çelik Fabrikaları(Erdemir) için de yaptıkları açıklamada "Yüzde 46,12 oranında blok satış yoluyla" satılacağını kaydetti.
SEKA Kağıt fabrikalarının durumunu biliyoruz.
Sırada Türk Telekom, TEKEL, Tüpraş, Kamu bankaları gibi her biri stratejik öneme sahip kurumlarımız var.
Devletin olmazsa olmaz kurumları, bir hiç uğruna, ülkemiz üzerinde hesapları olan yabancılara peşkeş çekilmektedir.
Bu stratejik kurumların mali değerleri parayla ölçülemez nitelikteyken, her biri devletin direği mesabesindeyken maalesef komik rakamlara verilmektedir.
Ülkemiz ekonomik anlamda kaynak cenneti olmasına rağmen, satılmaması gereken kurumlarımızın 3-5 kuruşluk kaynak için haraç mezat elden çıkartılması, yabancılara devredilmesi iktidarın AB ve IMF patentli politikalarının tamamen iflas ettiğinin en açık göstergesidir.
İktidar "ekonomi iyiye gidiyor" diyor, ama sunduğu çözüm ve kaynaklar "ya dışarıdan binbir taviz vererek faizle borç alma, ya zaten inim inim inleyen vatandaşın sırtına vergi bindirme, ya da devletin sahip olduğu kurumları, madenleri, orman arazilerini, vatan topraklarını yabancılara peşkeş çekme" şeklinde.
Kafası milli, projesi milli olanlar iktidara gelmedikçe ülkemizin düzlüğe çıkması imkansızdır.
Patronlar da Şikayetçi
Ülkemizde, ekonomik gidişata işçi, çiftçi, emekli, memur, esnaf toplumun çoğunluğu tepki gösterirken, veryansın ederken bu kervana patronlar da katıldı.
Koç Holding Şeref Başkanı ve Migros Yönetim Kurulu Başkanı Rahmi Koç, Migros'un 2004 yılı faaliyetlerini değerlendirirken, "makro ekonomide görülen olumlu(!) tablonun doğrudan tüketicinin alım gücüne yansımadığı ve fert başına harcanabilir gelirin henüz istenilen seviyelere ulaşmadığının görüldüğünü" bildirdi.
Türkiye Sanayici ve İşadamları Derneği(TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Sabancı, "Türkiye, enflasyon, bütçe açığı, kur, faiz gibi temel ekonomik göstergelerde kağıt üzerinde görünen istikrarı(!), mevcut açığı kapatacak bir yatırım artışına, istihdam artışına dönüştüremedi" dedi.
Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği(MÜSİAD) Genel Başkanı Ömer Bolat "Makro ekonomide gerçekleştiği iddia edilen olumlu gelişmelerin vatandaşların yaşam standartlarına ve satın alma gücüne yansımadığını" söyledi.
Bu misalleri arttırabiliriz, ama bu kadar kafidir zannediyorum.
İktidarın ifade ettiği yüzde 9,9'luk büyümenin gerçeği yansıtmadığını sadece vatandaş değil, gelir düzeyi iyi olanlar da ifade ediyor.
Bu noktada şu temel tespitleri ortaya koyalım:
* Hükümet, ekonomik rakamları masa başında hazırlayarak olumlu rakamları yüksek, olumsuz rakamları ise düşük göstermektedir, gerçeği gizlemektedir. Türkiye'de ne gerçek büyüme oranı yüzde 9,9'dur, ne gerçek enflasyon yüzde 10'lar seviyesindedir, ne de gerçek işsizlik rakamları yüzde 9,3'ler seviyesindedir.
* İthalattaki geçen yıla oranla yüzde 40'lık artış cari açığın artacağının, üretimin azalacağının ve de işsizlik rakamlarının daha da artacağının göstergesidir. Bu da yangına körükle gidilmesidir.
* Türkiye'nin gerçekte, ne doğrudan yatırım kapsamında ne de spekülatif amaçlı dövize ihtiyacı vardır. Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in "Milli Ekonomi Modeli" incelendiğinde görülecektir ki, Türkiye'nin kendi kaynakları ekonomik kalkınması için yeterlidir.
* Türkiye en tabii hakkı olan senyoraj, yani para basma hakkını IMF talimatlarıyla yıllarca kullanmamaktadır. Bunun yerine bize maliyeti yüksek olan, yüksek faizli yabancı para transfer edilmektedir. Bu durum borçların daha da artmasına, millete hizmet olarak kullanılması gereken vergilerin borç faizlerine gitmesine sebep olmaktadır. Haydar Bey'in projesinde ifade ettiği gibi bu vergiler "Sosyal Devlet Projesi" kapsamında vatandaşın alım gücünü kuvvetlendirmek niyetiyle kullanılsa, o zaman bu ülkede ne tüketim, ne pazar, ne üretim, ne de istihdam sorunu olurdu.
* Türkiye'de ekonominin iflası sadece yüzde 80'lik vatandaşı dibe götürmez, bu gemi batarsa siyasileriyle, akademisyenleriyle, patronlarıyla beraber batacaktır.
Bu yüzde 34,5'lik hissenin yüzde 71,5'i yabancı yatırımcılara, yüzde 28,5'i yerli yatırımcılara satıldı.
Bu satıştan net olarak 267 milyon dolarlık hasılat elde dildi.
Yetkililer böylelikle şirket değerinin 771 milyon dolar gibi komik bir rakama ulaştığını belirttiler.
Özelleştirme Dairesi Başkanlığı, Ereğli Demir Çelik Fabrikaları(Erdemir) için de yaptıkları açıklamada "Yüzde 46,12 oranında blok satış yoluyla" satılacağını kaydetti.
SEKA Kağıt fabrikalarının durumunu biliyoruz.
Sırada Türk Telekom, TEKEL, Tüpraş, Kamu bankaları gibi her biri stratejik öneme sahip kurumlarımız var.
Devletin olmazsa olmaz kurumları, bir hiç uğruna, ülkemiz üzerinde hesapları olan yabancılara peşkeş çekilmektedir.
Bu stratejik kurumların mali değerleri parayla ölçülemez nitelikteyken, her biri devletin direği mesabesindeyken maalesef komik rakamlara verilmektedir.
Ülkemiz ekonomik anlamda kaynak cenneti olmasına rağmen, satılmaması gereken kurumlarımızın 3-5 kuruşluk kaynak için haraç mezat elden çıkartılması, yabancılara devredilmesi iktidarın AB ve IMF patentli politikalarının tamamen iflas ettiğinin en açık göstergesidir.
İktidar "ekonomi iyiye gidiyor" diyor, ama sunduğu çözüm ve kaynaklar "ya dışarıdan binbir taviz vererek faizle borç alma, ya zaten inim inim inleyen vatandaşın sırtına vergi bindirme, ya da devletin sahip olduğu kurumları, madenleri, orman arazilerini, vatan topraklarını yabancılara peşkeş çekme" şeklinde.
Kafası milli, projesi milli olanlar iktidara gelmedikçe ülkemizin düzlüğe çıkması imkansızdır.
Patronlar da Şikayetçi
Ülkemizde, ekonomik gidişata işçi, çiftçi, emekli, memur, esnaf toplumun çoğunluğu tepki gösterirken, veryansın ederken bu kervana patronlar da katıldı.
Koç Holding Şeref Başkanı ve Migros Yönetim Kurulu Başkanı Rahmi Koç, Migros'un 2004 yılı faaliyetlerini değerlendirirken, "makro ekonomide görülen olumlu(!) tablonun doğrudan tüketicinin alım gücüne yansımadığı ve fert başına harcanabilir gelirin henüz istenilen seviyelere ulaşmadığının görüldüğünü" bildirdi.
Türkiye Sanayici ve İşadamları Derneği(TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Sabancı, "Türkiye, enflasyon, bütçe açığı, kur, faiz gibi temel ekonomik göstergelerde kağıt üzerinde görünen istikrarı(!), mevcut açığı kapatacak bir yatırım artışına, istihdam artışına dönüştüremedi" dedi.
Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği(MÜSİAD) Genel Başkanı Ömer Bolat "Makro ekonomide gerçekleştiği iddia edilen olumlu gelişmelerin vatandaşların yaşam standartlarına ve satın alma gücüne yansımadığını" söyledi.
Bu misalleri arttırabiliriz, ama bu kadar kafidir zannediyorum.
İktidarın ifade ettiği yüzde 9,9'luk büyümenin gerçeği yansıtmadığını sadece vatandaş değil, gelir düzeyi iyi olanlar da ifade ediyor.
Bu noktada şu temel tespitleri ortaya koyalım:
* Hükümet, ekonomik rakamları masa başında hazırlayarak olumlu rakamları yüksek, olumsuz rakamları ise düşük göstermektedir, gerçeği gizlemektedir. Türkiye'de ne gerçek büyüme oranı yüzde 9,9'dur, ne gerçek enflasyon yüzde 10'lar seviyesindedir, ne de gerçek işsizlik rakamları yüzde 9,3'ler seviyesindedir.
* İthalattaki geçen yıla oranla yüzde 40'lık artış cari açığın artacağının, üretimin azalacağının ve de işsizlik rakamlarının daha da artacağının göstergesidir. Bu da yangına körükle gidilmesidir.
* Türkiye'nin gerçekte, ne doğrudan yatırım kapsamında ne de spekülatif amaçlı dövize ihtiyacı vardır. Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in "Milli Ekonomi Modeli" incelendiğinde görülecektir ki, Türkiye'nin kendi kaynakları ekonomik kalkınması için yeterlidir.
* Türkiye en tabii hakkı olan senyoraj, yani para basma hakkını IMF talimatlarıyla yıllarca kullanmamaktadır. Bunun yerine bize maliyeti yüksek olan, yüksek faizli yabancı para transfer edilmektedir. Bu durum borçların daha da artmasına, millete hizmet olarak kullanılması gereken vergilerin borç faizlerine gitmesine sebep olmaktadır. Haydar Bey'in projesinde ifade ettiği gibi bu vergiler "Sosyal Devlet Projesi" kapsamında vatandaşın alım gücünü kuvvetlendirmek niyetiyle kullanılsa, o zaman bu ülkede ne tüketim, ne pazar, ne üretim, ne de istihdam sorunu olurdu.
* Türkiye'de ekonominin iflası sadece yüzde 80'lik vatandaşı dibe götürmez, bu gemi batarsa siyasileriyle, akademisyenleriyle, patronlarıyla beraber batacaktır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Lozan’a hezimet diyenler, Sevr’i arzulayanlardır / 25.07.2025
- CHP, komisyona katılmalı mı? / 24.07.2025
- Açılım, yeni anayasa derken, firmalarımızı kaybediyoruz / 23.07.2025
- İmtiyaz imtiyazı doğurur, imtiyaz bölünmeyi getirir / 22.07.2025
- Şara yönetimine hamilik Türkiye’nin çıkarına değil / 18.07.2025
- Türkiyeli değiliz, Türk Milleti’yiz / 17.07.2025
- Milletimizin ‘Demokrasi ve Milli Birlik Günü’ kutlu olsun / 16.07.2025
- Millet iradesi ‘komisyon’ değil, ‘referandum’dur / 15.07.2025
- Silah bırakan PKK, taviz veren niye biz? / 12.07.2025
- PKK’lılar ve silahları bu kadar mı? / 11.07.2025
- CHP, komisyona katılmalı mı? / 24.07.2025
- Açılım, yeni anayasa derken, firmalarımızı kaybediyoruz / 23.07.2025
- İmtiyaz imtiyazı doğurur, imtiyaz bölünmeyi getirir / 22.07.2025
- Şara yönetimine hamilik Türkiye’nin çıkarına değil / 18.07.2025
- Türkiyeli değiliz, Türk Milleti’yiz / 17.07.2025
- Milletimizin ‘Demokrasi ve Milli Birlik Günü’ kutlu olsun / 16.07.2025
- Millet iradesi ‘komisyon’ değil, ‘referandum’dur / 15.07.2025
- Silah bırakan PKK, taviz veren niye biz? / 12.07.2025
- PKK’lılar ve silahları bu kadar mı? / 11.07.2025