ABD Başkanı Bush ile Başbakan Tayip Erdoğan arasında karşılıklı estirilen sanal "metal fırtına"lar, milletimizin "gözünü boyama" hedefine matuf gibiydi. Hatta AKP'deki istifaları, "tabandan kabaran güçlü rahatsızlık" sebebiyle bazı konularda ayak sürten AKP'nin hizaya getirilmesi veya kulak çekilmesi olarak algılayanlar bile olmuştu.
Nitekim Erdoğan, Brüksel'deki NATO zirvesinde Bush'la 6 dakika ayaküstü görüşüyor. Türkiye dönüşünde uçakta mesajlar veriyor. Ayağının tozuyla "özel ekran"a çıkıyor. Grubunda da konuşma yapıyor.
Başbakan Erdoğan'ın bütün bu konuşmalarının satıraraları, maalesef "omurgasız bir dışpolitik anlayış"ın ipuçlarını veriyor. ABD ile "startejik ortak"lığımızı teyid ediyor, PKK konusu gibi aradaki derin problemleri es geçiyor.
Başkan Bush ise İran'a müdahale konusunda, Amerikan Psikiyatri Derneği'nin 7-8 ay önce teşhis ettiği gibi "tam bir psikiyatrik vak'a" örneğini ortaya koyuyor. Bush, bir taraftan İran'a müdahale iddialarının gülünç olduğunu söylerken; üç-beş dakika sonra yan odada, aynen Irak işgalinin başlangıcında olduğu gibi "İran konusunda her türlü seçeneğin masaüstünde olduğu"nun altını çiziyor. Avrupa'dan destek arayışına çıkan Bush, Brüksel'de "üç maymun"u oynuyor.
Bush'un arkasındaki "karar vericiler" ve "karanlıklar prens"leri ise yeni Dışişleri Bakanı Rice'nin daha önce açıkça BOP'un hedefi olarak ilan ettiği "22 İslam ülkesinin sınırlarının sosyo-kültürel dokularının değiştirileceği" konusunu olgunlaştırmaya devam ediyorlar.
Brüksel'de bu esnada Erdoğan, yumuşak sinyaller vererek 'Değişik sesler, stratejik ortaklığımızı etkilemez' açıklaması yapıyor.
Erdoğan benzer ifadeleri grubunda ve ekranda tekrarlıyor.
Bush'un, işgal altında tuttuğu Irak batağını inisiyatifi elden bırakmadan "NATO'nun sırtına yükleme niyeti" ve "Filistin cenahında Mahmut Abbas'la İsrail'e nefes aldırma gayreti" göz önüne alınırsa; bütün bunlar olurken Başbakan Erdoğan'nın Bush ve Blair ile "kankavâri muhabbet"inin akabinde "ma'lum stratejik ortak"lığımızın ısrarla altını çizmesine bakılırsa, ne bölgemize, ne İncirlik'e ve ne de İran'a dair hesapların perde arkası "hayırlı" görünüyor.
Irak'ta kan gövdeyi götürürken; analar-babalar kimsesiz, çiçeği burnunda gelinler yetim, bebekler öksüz kalırken; can, mal ve namus emniyeti tarümar olmaya devam ederken; "üç maymun"a oynayan Başkan Bush iştah ve ihtirasını komşularınız İran ve Suriye'ye kabartırken; AKP yönetimindeki Türkiye'nin tarihi coğrafyasındaki "omurgasız dış politik duruş"unu fark etmeyip hala merak ediyorsanız Bush, Blair ve Erdoğan arasındaki şu "kankavâri Brüksel muhabbeti"ne kulak verin yeter? Türkiye'nin pozisyonunu da, AKP'nin seviyesini de görürsünüz bu muhabbette.
"Başbakan Erdoğan'ın oğlu Bilal üzerine dönen sohbette Bush ile Erdoğan ve aralarına katılan Blair arasında, Egemen Bağış'ın tercümesiyle şu diyalog geçiyor:
Bush: Oğlunuz halen Amerika'da çalışıyor mu?
Erdoğan: Evet çalışıyor.
Bush: Evine ekmek getirebilecek kadar kazanıyor mu?
Erdoğan: Evet kazanıyor.
Blair: Oğlunuz ABD'de mi çalışıyor?
Erdoğan: Evet ABD'de çalışıyor.
Blair: Nerede çalışıyor?
Erdoğan: Dünya Bankası'nda.
Bush (Gülerek): Bu nedenle Amerika'da faizler düştü? Erdoğan'ın oğlu son derece aklı başında ve yakışıklı bir çocuk.
Blair: Yani babası gibi.
Bush: Evet aynı babası gibi?"
Bölgemizin kangölüne döndüğü bir süreçte 6 dakikalık ayaküstü görüşmedeki bu "devlet ciddiyeti" ve "temsil yeteneği", Türkiye'yi ve bölgeyi nerelere sürükler, varın siz hesap edin.
Nitekim Erdoğan, Brüksel'deki NATO zirvesinde Bush'la 6 dakika ayaküstü görüşüyor. Türkiye dönüşünde uçakta mesajlar veriyor. Ayağının tozuyla "özel ekran"a çıkıyor. Grubunda da konuşma yapıyor.
Başbakan Erdoğan'ın bütün bu konuşmalarının satıraraları, maalesef "omurgasız bir dışpolitik anlayış"ın ipuçlarını veriyor. ABD ile "startejik ortak"lığımızı teyid ediyor, PKK konusu gibi aradaki derin problemleri es geçiyor.
Başkan Bush ise İran'a müdahale konusunda, Amerikan Psikiyatri Derneği'nin 7-8 ay önce teşhis ettiği gibi "tam bir psikiyatrik vak'a" örneğini ortaya koyuyor. Bush, bir taraftan İran'a müdahale iddialarının gülünç olduğunu söylerken; üç-beş dakika sonra yan odada, aynen Irak işgalinin başlangıcında olduğu gibi "İran konusunda her türlü seçeneğin masaüstünde olduğu"nun altını çiziyor. Avrupa'dan destek arayışına çıkan Bush, Brüksel'de "üç maymun"u oynuyor.
Bush'un arkasındaki "karar vericiler" ve "karanlıklar prens"leri ise yeni Dışişleri Bakanı Rice'nin daha önce açıkça BOP'un hedefi olarak ilan ettiği "22 İslam ülkesinin sınırlarının sosyo-kültürel dokularının değiştirileceği" konusunu olgunlaştırmaya devam ediyorlar.
Brüksel'de bu esnada Erdoğan, yumuşak sinyaller vererek 'Değişik sesler, stratejik ortaklığımızı etkilemez' açıklaması yapıyor.
Erdoğan benzer ifadeleri grubunda ve ekranda tekrarlıyor.
Bush'un, işgal altında tuttuğu Irak batağını inisiyatifi elden bırakmadan "NATO'nun sırtına yükleme niyeti" ve "Filistin cenahında Mahmut Abbas'la İsrail'e nefes aldırma gayreti" göz önüne alınırsa; bütün bunlar olurken Başbakan Erdoğan'nın Bush ve Blair ile "kankavâri muhabbet"inin akabinde "ma'lum stratejik ortak"lığımızın ısrarla altını çizmesine bakılırsa, ne bölgemize, ne İncirlik'e ve ne de İran'a dair hesapların perde arkası "hayırlı" görünüyor.
Irak'ta kan gövdeyi götürürken; analar-babalar kimsesiz, çiçeği burnunda gelinler yetim, bebekler öksüz kalırken; can, mal ve namus emniyeti tarümar olmaya devam ederken; "üç maymun"a oynayan Başkan Bush iştah ve ihtirasını komşularınız İran ve Suriye'ye kabartırken; AKP yönetimindeki Türkiye'nin tarihi coğrafyasındaki "omurgasız dış politik duruş"unu fark etmeyip hala merak ediyorsanız Bush, Blair ve Erdoğan arasındaki şu "kankavâri Brüksel muhabbeti"ne kulak verin yeter? Türkiye'nin pozisyonunu da, AKP'nin seviyesini de görürsünüz bu muhabbette.
"Başbakan Erdoğan'ın oğlu Bilal üzerine dönen sohbette Bush ile Erdoğan ve aralarına katılan Blair arasında, Egemen Bağış'ın tercümesiyle şu diyalog geçiyor:
Bush: Oğlunuz halen Amerika'da çalışıyor mu?
Erdoğan: Evet çalışıyor.
Bush: Evine ekmek getirebilecek kadar kazanıyor mu?
Erdoğan: Evet kazanıyor.
Blair: Oğlunuz ABD'de mi çalışıyor?
Erdoğan: Evet ABD'de çalışıyor.
Blair: Nerede çalışıyor?
Erdoğan: Dünya Bankası'nda.
Bush (Gülerek): Bu nedenle Amerika'da faizler düştü? Erdoğan'ın oğlu son derece aklı başında ve yakışıklı bir çocuk.
Blair: Yani babası gibi.
Bush: Evet aynı babası gibi?"
Bölgemizin kangölüne döndüğü bir süreçte 6 dakikalık ayaküstü görüşmedeki bu "devlet ciddiyeti" ve "temsil yeteneği", Türkiye'yi ve bölgeyi nerelere sürükler, varın siz hesap edin.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019