Milletçe, 'boş vere boş vere' ne hâle geldik? Herkes kendi mutluluğunun resmini çizince ne kadar ayrı dünyaları yaşadığımız çıkıyor ortaya! Yüzü gülmez, gerginliği bitmez bir toplum oluşturduk yanlış tercihlerle! Sonra içtenlikten uzak şikâyetlerle havanda su dövdük/dövüyoruz! Hayatımızın oksijen tüpüymüş gibi sarıldığımız menfaatlerimiz uğruna inançlarımızı hiçe saydık.
Bu durumu İmam Ali (a.s) şöyle özetler: "Hırs seni kul etmesin, Allah seni hür yarattı!"
Anlatılır, bilirsiniz. Bir gün yere bir damla bal düştü. Küçük bir karınca geldi, balına tadına baktı ve gitti. Bal hoşuna gitmişti. Bir zaman sonra tekrar geldi, biraz daha yedi. Gitmek istedi ama bal lezzetli gelmişti. Bir türlü bırakamadı. Kendini balın lezzetine kaptırdı ve bal damlasının içine girdi. Ancak çıkmak isteyince buna güç yetiremedi. Debelendikçe daha da battı ve balın içinde can verdi. Karınca biraz balla yetinseydi elbette ölmeyecekti.
Arifler derler ki: "Dünya, büyük bir bal damlasıdır. Kim ondan yetecek kadarıyla iktifa ederse kurtulur. Kim de ona dalarsa, karınca misali battıkça batar ve helâk olur."
Ayeti hatırlayalım: "Sonra o gün, size verilmiş olan her nimetten sorguya çekileceksiniz." (Tekâsür Sûresi, 8.âyet).
Oysa bugün günahtan kaçmak bir yana bunu kanıksayan, tavır dahi almayan bir yığın var, yalana gerçekmiş gibi sarılan! Hâlbuki yalan rahatlatmaz insanı, rahatını alır insandan!
Domuz etinin meşrulaştığı, zinanın suç olmaktan çıktığı konularını hiç ama hiç önemsemeyen, yanlışa, harama her türlü mazereti sıralayan, âdeta avukatı kesilen tuhaf bir hal. Çıkarı için değerlerinin içini boşaltıp onun kuyusunda boğulan kupkuru bir kalabalık! Bindiği dalı kesen ve bunu tükürüğüyle yapıştıran koca bir yığın! Hani derler ya: "Dünya yansa koyunun umurunda değildir, o sadece kendi otunu yemeye bakar!"
Allah Teâlâ şöyle buyurur: "... Sen onları derli toplu sanırsın, hâlbuki kalpleri darmadağınıktır. Böyledir, çünkü onlar aklını kullanmayan bir topluluktur." (Haşr,14).
Darmadağın olmuş kalplerle kul hakkı önemsenmiyor, can, mal, namus, akıl, vicdan hiçe sayılıyor ve bizler boğuluyoruz. Hepimizin fitne dalgalarından emin olması için kurtuluş gemisi Ehl-i Beyt anlayışı tek çıkar yoldur.
Kutad gu bilig'in yazarı Yusuf Has Hacib ne demişti: "Helâlin adı kaldı onu gören yok, haram kapışıldı hâlâ duyan yok."
Hz. Rasûlullah (sav) buyurdular: "Mü'min, günâhını şöyle görür: O, sanki üzerine her an düşme tehlikesi olan bir dağın dibinde oturmaktadır. Dağ üzerine düşer mi, diye korkar durur. Fâcir (günahkâr) ise, günahı burnunun üzerinden geçen bir sinek gibi görür." (Buharî, Deavât 4; Müslim, Tevbe, 3).
Ve bugün kalpler günahla kararmış, ahiret endişesinden uzaklaşan bireyler hakla bâtılı birbirine karıştırmış durumda. Bu hali İmam Ali (a.s) Nehcu'l-Belağa'da şöyle anlatır: "Allah'a and olsun ki sizin bu dünyanız benim gözümde cüzzamlı birinin elinde duran etsiz domuz kemiğinden daha değersizdir. Dünya ehlinin dünyaya meyletmesi ve onun için kavga etmeleri seni şaşırtmasın, onlar havlayan köpekler veya av peşinde koşan yırtıcı hayvanlar gibidir, bazıları bazılarına havlar durur, güçlü olanlar güçsüzü yer, çok olan azı bitirir."
Kadim bir millet oluşumuzun köklerini kurutuyoruz, farkında bile değiliz. Sürü olmamalı insan! Ama "şuur" kaybedildi mi başka sıfat arama kendine! Kalptir, kalıba yön veren! Görmek ya da görmemek. Bütün mesele, neyi görüp neyi görmek istemediğindir. Hz. Rasûlullah (sav) buyurdu: "Kişi yaşadığı hâl üzere ölür." (Müslim, Cennet, 83).
İmam Hasan el-Askerî (a.s) şöyle buyurur: "Hakkı terk eden her güçlü, zelil olur; Hakk'a sarılan her zelil de, izzet kazanır."
Hangi taraftasın? O bildik bahanelerinin ucu bucağı yok, ama ecel için bir sebep yeter! Yüzünün rengi kime benzer, bir baksana? Nûra mı, nâra mı? Elini tuttuğun yâr seni nereye götürür? Yâre mi, yâra mı? Unuttuklarımızı bizlere hatırlatacak erleri bırakıp hevâ ve hevesiyle dünyanın kulu olanlara kulak ve gönül vermek ne acıdır! İnanın; bu ülkede "insanlık ve din" paranın arkasında bir aksesuar haline gelmiş sadece!
Hz. Rasûlullah (sav) buyurdular: "Yedi şey gelmeden önce güzel ve (sâlih) ameller işlemekte acele etmelidir. Bunlar: Unutturucu fakirlik, azdırıcı zenginlik, ifsâd edici hastalık, akılları götürecek ihtiyarlık, ânî ölüm, Deccal'in ortaya çıkışı ki -bu beklenen hâdiselerin en şerlisidir-ve kıyâmetin kopmasıdır. Kıyâmet ise hepsinden fecî, hepsinden daha acıdır." (Tirmizî, Zühd, 3/2306; Nesâî, Cenâiz, 123).
Anladın mı kardeş, biz milletçe en büyük kaybı, "insan madenimizi" yitirerek yaşadık/yaşıyoruz! Çözüm adresini İmam Ali (a.s) söylüyor, kulağın varsa duy, gözün varsa gör, dilin varsa söyle: "Bizi arayan bulur. Bulan tanır. Tanıyan sever. Seven âşık olur. Bize âşık olana biz de âşık oluruz."
Bu aşkı yaşamak için kalemiyle, eserleriyle, hayatıyla, kadrosuyla cümlemizi 'nübüvvet şehrinin velâyet kapısında' Ehl-i Beyt'te buluşmaya çağıran Prof. Dr. Haydar Baş'ı dinlemekten başka çaremiz yok! Tercih senindir azizim, takdir Allah'ın?
Bu durumu İmam Ali (a.s) şöyle özetler: "Hırs seni kul etmesin, Allah seni hür yarattı!"
Anlatılır, bilirsiniz. Bir gün yere bir damla bal düştü. Küçük bir karınca geldi, balına tadına baktı ve gitti. Bal hoşuna gitmişti. Bir zaman sonra tekrar geldi, biraz daha yedi. Gitmek istedi ama bal lezzetli gelmişti. Bir türlü bırakamadı. Kendini balın lezzetine kaptırdı ve bal damlasının içine girdi. Ancak çıkmak isteyince buna güç yetiremedi. Debelendikçe daha da battı ve balın içinde can verdi. Karınca biraz balla yetinseydi elbette ölmeyecekti.
Arifler derler ki: "Dünya, büyük bir bal damlasıdır. Kim ondan yetecek kadarıyla iktifa ederse kurtulur. Kim de ona dalarsa, karınca misali battıkça batar ve helâk olur."
Ayeti hatırlayalım: "Sonra o gün, size verilmiş olan her nimetten sorguya çekileceksiniz." (Tekâsür Sûresi, 8.âyet).
Oysa bugün günahtan kaçmak bir yana bunu kanıksayan, tavır dahi almayan bir yığın var, yalana gerçekmiş gibi sarılan! Hâlbuki yalan rahatlatmaz insanı, rahatını alır insandan!
Domuz etinin meşrulaştığı, zinanın suç olmaktan çıktığı konularını hiç ama hiç önemsemeyen, yanlışa, harama her türlü mazereti sıralayan, âdeta avukatı kesilen tuhaf bir hal. Çıkarı için değerlerinin içini boşaltıp onun kuyusunda boğulan kupkuru bir kalabalık! Bindiği dalı kesen ve bunu tükürüğüyle yapıştıran koca bir yığın! Hani derler ya: "Dünya yansa koyunun umurunda değildir, o sadece kendi otunu yemeye bakar!"
Allah Teâlâ şöyle buyurur: "... Sen onları derli toplu sanırsın, hâlbuki kalpleri darmadağınıktır. Böyledir, çünkü onlar aklını kullanmayan bir topluluktur." (Haşr,14).
Darmadağın olmuş kalplerle kul hakkı önemsenmiyor, can, mal, namus, akıl, vicdan hiçe sayılıyor ve bizler boğuluyoruz. Hepimizin fitne dalgalarından emin olması için kurtuluş gemisi Ehl-i Beyt anlayışı tek çıkar yoldur.
Kutad gu bilig'in yazarı Yusuf Has Hacib ne demişti: "Helâlin adı kaldı onu gören yok, haram kapışıldı hâlâ duyan yok."
Hz. Rasûlullah (sav) buyurdular: "Mü'min, günâhını şöyle görür: O, sanki üzerine her an düşme tehlikesi olan bir dağın dibinde oturmaktadır. Dağ üzerine düşer mi, diye korkar durur. Fâcir (günahkâr) ise, günahı burnunun üzerinden geçen bir sinek gibi görür." (Buharî, Deavât 4; Müslim, Tevbe, 3).
Ve bugün kalpler günahla kararmış, ahiret endişesinden uzaklaşan bireyler hakla bâtılı birbirine karıştırmış durumda. Bu hali İmam Ali (a.s) Nehcu'l-Belağa'da şöyle anlatır: "Allah'a and olsun ki sizin bu dünyanız benim gözümde cüzzamlı birinin elinde duran etsiz domuz kemiğinden daha değersizdir. Dünya ehlinin dünyaya meyletmesi ve onun için kavga etmeleri seni şaşırtmasın, onlar havlayan köpekler veya av peşinde koşan yırtıcı hayvanlar gibidir, bazıları bazılarına havlar durur, güçlü olanlar güçsüzü yer, çok olan azı bitirir."
Kadim bir millet oluşumuzun köklerini kurutuyoruz, farkında bile değiliz. Sürü olmamalı insan! Ama "şuur" kaybedildi mi başka sıfat arama kendine! Kalptir, kalıba yön veren! Görmek ya da görmemek. Bütün mesele, neyi görüp neyi görmek istemediğindir. Hz. Rasûlullah (sav) buyurdu: "Kişi yaşadığı hâl üzere ölür." (Müslim, Cennet, 83).
İmam Hasan el-Askerî (a.s) şöyle buyurur: "Hakkı terk eden her güçlü, zelil olur; Hakk'a sarılan her zelil de, izzet kazanır."
Hangi taraftasın? O bildik bahanelerinin ucu bucağı yok, ama ecel için bir sebep yeter! Yüzünün rengi kime benzer, bir baksana? Nûra mı, nâra mı? Elini tuttuğun yâr seni nereye götürür? Yâre mi, yâra mı? Unuttuklarımızı bizlere hatırlatacak erleri bırakıp hevâ ve hevesiyle dünyanın kulu olanlara kulak ve gönül vermek ne acıdır! İnanın; bu ülkede "insanlık ve din" paranın arkasında bir aksesuar haline gelmiş sadece!
Hz. Rasûlullah (sav) buyurdular: "Yedi şey gelmeden önce güzel ve (sâlih) ameller işlemekte acele etmelidir. Bunlar: Unutturucu fakirlik, azdırıcı zenginlik, ifsâd edici hastalık, akılları götürecek ihtiyarlık, ânî ölüm, Deccal'in ortaya çıkışı ki -bu beklenen hâdiselerin en şerlisidir-ve kıyâmetin kopmasıdır. Kıyâmet ise hepsinden fecî, hepsinden daha acıdır." (Tirmizî, Zühd, 3/2306; Nesâî, Cenâiz, 123).
Anladın mı kardeş, biz milletçe en büyük kaybı, "insan madenimizi" yitirerek yaşadık/yaşıyoruz! Çözüm adresini İmam Ali (a.s) söylüyor, kulağın varsa duy, gözün varsa gör, dilin varsa söyle: "Bizi arayan bulur. Bulan tanır. Tanıyan sever. Seven âşık olur. Bize âşık olana biz de âşık oluruz."
Bu aşkı yaşamak için kalemiyle, eserleriyle, hayatıyla, kadrosuyla cümlemizi 'nübüvvet şehrinin velâyet kapısında' Ehl-i Beyt'te buluşmaya çağıran Prof. Dr. Haydar Baş'ı dinlemekten başka çaremiz yok! Tercih senindir azizim, takdir Allah'ın?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yavuz Ekim / diğer yazıları
- Sizin bir Haydar Hocanız oldu mu? / 13.04.2025
- Hayra anahtar, şerre kilit / 11.02.2021
- Bu aşka canımı adayacağım / 06.05.2020
- Hüseynî siyaset / 25.04.2020
- ‘Endişe etmeyin!’ / 20.04.2020
- Yaptırmazlar! / 28.03.2020
- Arkası gelmez dertlerimin / 25.02.2020
- Deryalar içinde susuz gezmek / 22.02.2020
- Yarım sözcük / 09.01.2020
- Bu ülke nasıl düze çıkar? / 01.05.2018
- Hayra anahtar, şerre kilit / 11.02.2021
- Bu aşka canımı adayacağım / 06.05.2020
- Hüseynî siyaset / 25.04.2020
- ‘Endişe etmeyin!’ / 20.04.2020
- Yaptırmazlar! / 28.03.2020
- Arkası gelmez dertlerimin / 25.02.2020
- Deryalar içinde susuz gezmek / 22.02.2020
- Yarım sözcük / 09.01.2020
- Bu ülke nasıl düze çıkar? / 01.05.2018