Seçimlerden önce 'geliyor gelmekte olan' sloganı meşhurdu. Kim, neyi bekliyordu bilmem ama gelmekte olan ekonomik çöküştü ve geldi.
Ha! Bu çöküş yeni filanda değildi. Ertelenmiş çöküştü o kadar! Bu ertelemeyi satarak, daha fazla borçlanarak, kur korumalı sistem uygulayarak, bile bile TL'nin değer kaybına sağlayıp, Türkiye'yi bir milyoncuya çevirerek, Merkez Bankası'nın altın ve döviz rezervlerini elden çıkararak, gecelik borçlanmalarla sağladılar.
Diğer ifade ile seçimi kazanmak uğruna ekonomik çöküşe bile bile razı oldular. Şimdi milletimizi razı etmeye çalışıyorlar.
Hükümetten önce Mehmet Şimşek ardından Hafize Gaye Erkan hamlesi geldi. Ardından yandaş medyada, 'aslında faiz o kadar da kötü bir şey değildir' algısı işlenmeye başlandı.
En son Devlet Bahçeli'nin ağzından: "MHP'nin faize karşı bakışı bellidir değişmemiştir Ancak Türkiye'nin ekonomik istikrarı elde etmesi için kısa dönemli ve bazen de can yakan tedbirler vardır bugünkü külfete katlanmak kaçınılmaz hale gelmektedir" denildi.
Yeri gelmişken sorayım: Millet neden külfete katlansın? Sefa mı sürdü? Yediği önünde, yemediği arkasında mı oldu?
Bu millet ne zaman sefa sürdü ki, külfete katlansın, diyorsunuz? Siz bu külfetin neresindesiniz?
Bir insan bile 20 yılda çektiği derdin şifasını deneme-yanılma yoluyla bulabilir. Ama 21 yıllık AKP iktidarı, ekonomik çöküşün ne sebeplerini tespit edebildi ve ne de şifa aramaya yöneldi.
Dün, 'faiz bir dünya gerçeğidir, bunu kabul etmemiz lazım' diyenler son dört yılda 'NAS var, faize karşıyım' demeye başladı.
Dün, 'paranın dini imanı olmaz, gelsin de nereden gelsin' diyenler şimdi Türkiye Ekonomi, Modeli adı altında milli ekonomi politikaları uyguladıklarını söylüyor.
Uzatmaya gerek yok! Çöküşü iliklerimize kadar yaşıyoruz zaten. Bıktık, usandık bu mazeretlerden.
BTP lideri Hüseyin Baş'ın konu hakkında yaptığı değerlendirme birilerinin zoruna gitse de geldiğimiz noktanın sebep ve sonucunu özetler mahiyetteydi:
"Faizi yükselttim, faizi düşürdüm. Merkez Bankası'nın başına bir hanımefendi getirdim, bir beyefendi getirdim... Hiçbir önemi yok. Bu ülkenin sorunu, ülkenin kaynaklarının, zenginliklerinin, işgücünün çarçur edilmesidir. Bu düzen değişmediği sürece hiçbir şey düzelmeyecektir."
Muhalif ekonomistler neyin peşinde
İktidarın ekonomi politikalarını eleştiren, yandık, bittik, kül olduk, diyen, isimde vereyim başta Prof. Dr. Özgür Demirtaş olmak üzere bir çok meşhur isim Mehmet Şimşek ve Hafize Hanımın atanmasından sonra 'şans verelim, destek olalım' açıklamalarına başladılar.
Keşke bu kadar açık kapitalist sistemin savunucularıyız, demeselerdi. Bizi ve bizim gibi ülkeleri batıran, sömüren, kendine pazar eden bu sistem, bizi ayağı kaldırır mı?
Sayın Baş konu ile ilgili olarak; "Mehmet Şimşek'e yardımcı olalım, dişimizi sıkalım, kemer sıkalım...
O geliyor, kemer sıkacak olan vatandaş, diğeri geliyor, kemer sıkacak olan vatandaş... Yani bu iş, vatandaşın kemer sıkmasıyla oluyor olsaydı 30 senede bu ülkenin ekonomisi iyi olurdu" dedi.
Bu noktaya nasıl geldik?
Bu sorunun cevabını Merhum Prof. Dr. Haydar Baş'ın gazetemizde yayımlanan 16-08-2001 tarihli yazısında vermişti.
O gün başbakan Ecevit idi. Yanında ise Bahçeli vardı. Bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan ve yanın da yine Bahçeli var.
O gün Merhum Prof. Dr. Haydar Baş Hocamız şöyle diyordu:
"Tarihteki sömürgecilik anlayışının günümüze yansıması olan küresellik kavramı, her türlü imkanı Batının ve Batılının emrine âmâde kılmak maksadıyla geliştirilmiştir.
Dünyayı, onların belirlediği ölçülerde tek tip insan modeline uydurmak, küreselleşmenin hedefidir.
Ekonomik, siyasi, kültürel vs. topyekûn her sahayı kapsayan bu kavramı günümüzde G-8 ülkeleri olarak bilinen devletler savunmaktadır.
Rusya hariç, bu devletlerin 1979 yılında Fas'ın Marakeş kentinde yaptıkları toplantıda aldıkları kararlar, küreselleşmenin ekonomik boyutunu gerçekleştirmeye yönelik uygun ortamın nasıl hazırlanacağını düzenlemekteydi.
Bunlar;
1) Devlet işletmeleri hızla küçültülecek,
2) Tarım, eğitim, sağlık, savunma ve kolluk destekleri azaltılacak,
3) Ülkede özelleştirmeye hazır bir ortam oluşturulacak,
4) Ülkelerin toplu tepki göstermelerinin önüne geçilecektir.
Bunu sağlamak için de:
a) Devletin ekonomiden anlamadığı,
b) Kamu sisteminin tıkandığı,
c) Devletin güçsüz olması gerektiği vurgulanacak,
d) Zenginlerden alınan vergi azaltılacak,
e) Medyanın katkısıyla devletin çökertilmesi ve kamuoyunun ikna edilmesi sağlanacaktı."
Medyada kendini solcu, ulusalcı, Atatürkçü vs. tanıtıp, AKP'yi İslam ve milliyetçilikle suçlayan gazeteci ve akademisyenlere sorayım: 21 yıllık iktidar bu maddelerden hangisini hayata geçirmemiş, hangisini mazeret olarak kullanmamış ve satmadık ne bırakmıştır?
Hepiniz aynı gemide kürek çekiyorsunuz.
Hayır, diyorsanız, Milli Ekonomi Modelini, Bağımsız Türkiye Partisini ve Hüseyin Baş'ı neden görmüyorsunuz?
- Fitneye karşı Hüseyin olmak / 29.06.2025
- Sözde ‘Terörsüz Türkiye’ye’ feda edilen değerlerimiz / 28.06.2025
- NATO toplantısı öncesi ve sonrası / 27.06.2025
- İsrail, ABD-İran savaşından 15 ders / 26.06.2025
- Türkiye, BOP’un neresinde? / 24.06.2025
- TBMM’deki rezalet BOP’un parçasıdır / 23.06.2025
- Çay, buğday derken sıra zeytinde / 22.06.2025
- 10 kez fullemek için önce bir araba lazım / 21.06.2025
- Allah'ın dininde renkten renge girip kaypaklık etmeyin / 20.06.2025