AB, ABD ve sair globallar, KKTC seçimlerine Annan-Rum yanlısı partilerden yana tüm hatlarıyla yüklendiler. AKP hükümetinin bu "globallara aykırı" bir yol izlemesini beklemek zaten kabil değildi.
Nitekim seçim sonrası Başbakan Tayyip Erdoğan'ın, KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'a karşı Annan-Rum yanlısı muhalefet lideri M. Ali Talat'ın ağzıyla konuşmasından da anlaşıldı seçimde kimden yana oldukları. Talat, Cumhurbaşkanı Denktaş'la daha ilk görüşmesinde "Denktaş'ın müzakerecilik konumu"nu tartışmaya açtı. Aynı ses, Erdoğan'dan yükseldi Özbekistan'da.
İlginçtir, Erdoğan'ın yakın çevresinin mevkutelerinde konuşlanmış "Amerikancı akıldâneler"i, henüz seçim sonuçları belirir belirmez benzer aklı saldılar: Statükocu kadroyla, yani Denktaş ve ekibiyle artık müzakerelere devam edilemez. KKTC işi çözülmezse AB işi hiiiç olmaz; verin gitsin.
Tüm globalların ortak stratejisi bu.
Seçim sonuçları biraz daha umduklarına yakın çıksa bu tartışmayı alevlendirecekler, Denktaş'ı minder dışına kendi iradesiyle çıkartacaklardı. Tutmadı; Denktaş'a karşı umdukları neticeyi alamadılar. Böylece "bu seçim müzakerecilik ve referandum oylamasıdır" türündeki global oyun da bozuldu.
KKTC Ankara Büyükelçiliği'nin Çarşamba günü açıkladığı "seçimin kesin sonuçları"na göre "Denktaş tarafı yüzde 51.06" ile galip çıktı.
Elçiliğin, "seçmen sayısına göre yapılan hesaba dayalı olarak deklare ettiği kesin rakamlar" şöyle: Denktaş'tan yana olan UBP 33.67, DP 13.56, MBP 3. 24, KAP 0.60. Toplamı ise, 51.06.
Globalların desteğindeki Annan-Rum yanlılarının oy oranları ise şu: CTP 34.20, BDH 12.95, ÇABP 1.78. Toplamı 48.93.
Hesap tutmayıp oyun bozulunca; globallar, "KKTC konusunda taahhütlerde bulunan AKP hükümetine işbaşı talimatı" verdi. Başbakan Erdoğan'ın, Annan-Rum yanlısı Talat'ın ağzını kullanması bundan.
Talat'ın kimliği ve seviyesi ortada. Kimliği ve rütbesi, geçen gün gazeteniz Yeni Mesaj'ın da yayınladığı şu sözlerinde saklı:
Türkiye, bazı gericilerin olabilir ama benim anavatanım değil... (Kıbrıs Gazetesi, 19 Aralık 1997). Türkiye, Kıbrıs'ta yeterince kalmıştır... (The Guardian, 21 Eylül 2002). Türkiye'nin Kıbrıs'taki varlığı uluslar arası hukuka aykırıdır... (Kıbrıs Vatan, 19 Eylül 2003)
Denktaş ve ekibi minderin dışına çekilecek, Kıbrıs davası işte bu adam ve ekibine teslim edilecek... Kimse kimseyi kandırmasın, buna çözüm denemez; ancak peşkeş denebilir.
Ankara niye buna tevessül ediyor?
Cevap açık; AB istiyor, ABD istiyor. Globallar öyle istiyor; onun için. Başbakan Erdoğan bu sebeple, tâ Özbekistan'dan Annan-Rum yanlısı Talat'ın ağzıyla konuşuyor.
Bu arada, "hadi AB neyse de, ABD de neyin nesi" diyemezsiniz.
ABD, KKTC konusunda son dönemde özellikle daha farklı inisiyatif aldı, tüm demokratik-memokratik hikayeleri askıya alarak "seçimlere açıkça müdahil" oldu.
ABD, Türkiye'ye karşı koz topluyor. Bölgede, ilgili ilgisiz konularda inisiyatif alıyor; önümüzdeki günlerin "planlı pazarlıklar"ı için elini güçlendiriyor.
ABD, bölgemize adım adım, ağır ağı çörekleniyor. Irak'ta işgal işi bir noktaya geldi, Saddam da ortaya çıkartıldı; şimdi ver elini İran.
Şimdi "işgal pazarlığı İran üstüne".
Irak'ın işgalinde Amerika'ya yardım ve yataklık uğruna seferber olan AKP hükümeti, "İran konusunda güya kem-küm eder" gibi yapıyor. ABD ise "askerimizin başına çuval geçirmenin rahatlığı"yla adım atıyor.
ABD Ankara Büyükelçisi Eric Edelman, İran'a vize uygulanmasını "talep" ediyor. W. Bush'un Hazar Havzası Danışmanı Büyükelçi Steven Mann, İran yerine Azeri doğalgazına yönelin "teknik talimat"ı veriyor.
ABD, İran'ın Türkiye dışında kalan etrafını zaten kuşatmış vaziyette. Irak ve Afganistan'a çöreklenmiş. Azerbaycan'da "üs"lenmeye başlamış. Gürcistan ve Ermenistan'daki işlerini halletmiş. Pakistan'ı da olgunlaştırmış.
Geriye kaldı, yanar döner misali bazen AB, bazen da ABD hayaline takılıp giden Türkiye... İşte bu "yanar-döneri daha çok kendine çevirmek" için inisiyatif almaya, elini güçlendirmeye çalışıyor ABD. KKTC'de bu sebeple fırsattan istifade etti.
Türkiye nerede, ne yapıyor, derseniz. Tablo belli; global rüzgarların önündeki yaprak misali nereye savururlarsa oraya uçuyoruz. Bugün Kıbrıs'ımızı, yarın bilmem neremizi kaybede kaybede yuvarlanıp gidiyoruz.
Ne zamana kadar mı?
Bağımsız Türkiye sevdası ve BTP'nin milli projeleriyle, ayaklarımızın üzerinde durmaya "yürek kararı" verdiğimiz zamana kadar.
AKP, "Kıbrıs işini globallerin savurduğu istikamet"te çözebilir mi bilemiyorum, ama "bu işin AKP'yi çözüp dağıtacağı"nı görür gibi oluyorum. Siz ne dersiniz?
Nitekim seçim sonrası Başbakan Tayyip Erdoğan'ın, KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'a karşı Annan-Rum yanlısı muhalefet lideri M. Ali Talat'ın ağzıyla konuşmasından da anlaşıldı seçimde kimden yana oldukları. Talat, Cumhurbaşkanı Denktaş'la daha ilk görüşmesinde "Denktaş'ın müzakerecilik konumu"nu tartışmaya açtı. Aynı ses, Erdoğan'dan yükseldi Özbekistan'da.
İlginçtir, Erdoğan'ın yakın çevresinin mevkutelerinde konuşlanmış "Amerikancı akıldâneler"i, henüz seçim sonuçları belirir belirmez benzer aklı saldılar: Statükocu kadroyla, yani Denktaş ve ekibiyle artık müzakerelere devam edilemez. KKTC işi çözülmezse AB işi hiiiç olmaz; verin gitsin.
Tüm globalların ortak stratejisi bu.
Seçim sonuçları biraz daha umduklarına yakın çıksa bu tartışmayı alevlendirecekler, Denktaş'ı minder dışına kendi iradesiyle çıkartacaklardı. Tutmadı; Denktaş'a karşı umdukları neticeyi alamadılar. Böylece "bu seçim müzakerecilik ve referandum oylamasıdır" türündeki global oyun da bozuldu.
KKTC Ankara Büyükelçiliği'nin Çarşamba günü açıkladığı "seçimin kesin sonuçları"na göre "Denktaş tarafı yüzde 51.06" ile galip çıktı.
Elçiliğin, "seçmen sayısına göre yapılan hesaba dayalı olarak deklare ettiği kesin rakamlar" şöyle: Denktaş'tan yana olan UBP 33.67, DP 13.56, MBP 3. 24, KAP 0.60. Toplamı ise, 51.06.
Globalların desteğindeki Annan-Rum yanlılarının oy oranları ise şu: CTP 34.20, BDH 12.95, ÇABP 1.78. Toplamı 48.93.
Hesap tutmayıp oyun bozulunca; globallar, "KKTC konusunda taahhütlerde bulunan AKP hükümetine işbaşı talimatı" verdi. Başbakan Erdoğan'ın, Annan-Rum yanlısı Talat'ın ağzını kullanması bundan.
Talat'ın kimliği ve seviyesi ortada. Kimliği ve rütbesi, geçen gün gazeteniz Yeni Mesaj'ın da yayınladığı şu sözlerinde saklı:
Türkiye, bazı gericilerin olabilir ama benim anavatanım değil... (Kıbrıs Gazetesi, 19 Aralık 1997). Türkiye, Kıbrıs'ta yeterince kalmıştır... (The Guardian, 21 Eylül 2002). Türkiye'nin Kıbrıs'taki varlığı uluslar arası hukuka aykırıdır... (Kıbrıs Vatan, 19 Eylül 2003)
Denktaş ve ekibi minderin dışına çekilecek, Kıbrıs davası işte bu adam ve ekibine teslim edilecek... Kimse kimseyi kandırmasın, buna çözüm denemez; ancak peşkeş denebilir.
Ankara niye buna tevessül ediyor?
Cevap açık; AB istiyor, ABD istiyor. Globallar öyle istiyor; onun için. Başbakan Erdoğan bu sebeple, tâ Özbekistan'dan Annan-Rum yanlısı Talat'ın ağzıyla konuşuyor.
Bu arada, "hadi AB neyse de, ABD de neyin nesi" diyemezsiniz.
ABD, KKTC konusunda son dönemde özellikle daha farklı inisiyatif aldı, tüm demokratik-memokratik hikayeleri askıya alarak "seçimlere açıkça müdahil" oldu.
ABD, Türkiye'ye karşı koz topluyor. Bölgede, ilgili ilgisiz konularda inisiyatif alıyor; önümüzdeki günlerin "planlı pazarlıklar"ı için elini güçlendiriyor.
ABD, bölgemize adım adım, ağır ağı çörekleniyor. Irak'ta işgal işi bir noktaya geldi, Saddam da ortaya çıkartıldı; şimdi ver elini İran.
Şimdi "işgal pazarlığı İran üstüne".
Irak'ın işgalinde Amerika'ya yardım ve yataklık uğruna seferber olan AKP hükümeti, "İran konusunda güya kem-küm eder" gibi yapıyor. ABD ise "askerimizin başına çuval geçirmenin rahatlığı"yla adım atıyor.
ABD Ankara Büyükelçisi Eric Edelman, İran'a vize uygulanmasını "talep" ediyor. W. Bush'un Hazar Havzası Danışmanı Büyükelçi Steven Mann, İran yerine Azeri doğalgazına yönelin "teknik talimat"ı veriyor.
ABD, İran'ın Türkiye dışında kalan etrafını zaten kuşatmış vaziyette. Irak ve Afganistan'a çöreklenmiş. Azerbaycan'da "üs"lenmeye başlamış. Gürcistan ve Ermenistan'daki işlerini halletmiş. Pakistan'ı da olgunlaştırmış.
Geriye kaldı, yanar döner misali bazen AB, bazen da ABD hayaline takılıp giden Türkiye... İşte bu "yanar-döneri daha çok kendine çevirmek" için inisiyatif almaya, elini güçlendirmeye çalışıyor ABD. KKTC'de bu sebeple fırsattan istifade etti.
Türkiye nerede, ne yapıyor, derseniz. Tablo belli; global rüzgarların önündeki yaprak misali nereye savururlarsa oraya uçuyoruz. Bugün Kıbrıs'ımızı, yarın bilmem neremizi kaybede kaybede yuvarlanıp gidiyoruz.
Ne zamana kadar mı?
Bağımsız Türkiye sevdası ve BTP'nin milli projeleriyle, ayaklarımızın üzerinde durmaya "yürek kararı" verdiğimiz zamana kadar.
AKP, "Kıbrıs işini globallerin savurduğu istikamet"te çözebilir mi bilemiyorum, ama "bu işin AKP'yi çözüp dağıtacağı"nı görür gibi oluyorum. Siz ne dersiniz?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019