İlk yazımızda, emperyal ülkelerin, paraları ile gelişmekte olan ülkeler üzerindeki ekonomik hakimiyetlerinden ve bunun bazı boyutlarından bahsettik. Kaldığımız yerden devam ediyoruz. Söz konusu ülkeler bu etkiyi farklı şekillerde hissetmektedir. Örneğin 2008 krizinde, piyasaya –pandemi dönemine benzer şekilde- ciddi anlamda likitide-para enjekte etmiştir. Ki bu rakam trilyon Dolar'ları bulan seviyelere ulaşmıştır. Piyasada bol olan her şeyin fiyatının-değerinin düştüğü gibi, konvertibl paraların, ulusal paralar karşısındaki değeri yani döviz kurları da düşmüştür.
Emperyal paralardaki bu bolluk-ucuzluk, gelişmekte olan ülkelerin (GOÜ) iştahını kabartmış ve buna bağlı olarak GOÜ'ler aşırı şekilde borçlanmışlardır. Uluslararası Ödemeler Bankası-BIS (Bank of International Settlements) tahminlerine göre, günümüzde ABD dışındaki banka dışı kuruluşların piyasaya 12 Trilyon Dolar borçları bulunmaktadır. Bu rakam, çok değil 10 yıl önce 6 Trilyon Dolar idi.
İşte, GOÜ'lerde, ulusal para birimlerinin, emperyal para birimleri karşısında değer kaybedişlerinin diğer bir nedeni de bu aşırı yüksek borçlanma rakamlarıdır. Diğer bir ifade ile, bu borçları ödemek üzere GOÜ'lerdeki döviz talebidir. Malumunuz, bir şeye olan talep yüksek ise o şeyin fiyatı-değeri de yükselir.
Şimdi, bazı teorisyenler –özellikle Keynesyen iktisatçılar- her ne kadar dış borçlanma yolunu, ekonomik büyüme için önemli bir faktör olarak görseler de, durum zannedildiği kadar masum değil.
Nasıl mı? Bakınız, dışarıdan aldığınız borcu, çevirebildiğiniz yani aldığımız borcu mal ve hizmet üretimine dönüştürüp, borca ödediğimiz faizden daha yüksek getiri-kazanç elde edebildiğiniz sürece sorun yok demektir. Ancak işler, tersine döner de, borçlanarak yaptığınız yatırımların getirilerinde azalma olursa, gözünüz aydın demektir. Bunu rakamla ifade etsek daha doğru olacak.
Arama motoruna "Türkiye dış borç stoğu" yazınız. Yeri gelmişken her zaman resmi-güvenilir sayfalara –özellikle kamu kurumlarımızın sayfalarına- bakmakta yarar olduğunu ifade edelim. Açılan sayfadan Hazine ve Maliye Bakanlığımızın resmi web sayfasına; oradan kamu finansmanı istatistiklerine; açılan sayfadan da Türkiye dış borç istatistiklerine giriniz.
Karşınıza bir excel tablosu çıkacak. İster brüt dış borç istatistiklerine; isterseniz de net dış borç istatistiklerine bakın, Dış Borç/GSYH oranının özellikle son yıllarda ciddi anlamda artmış olduğunu göreceksiniz. Bu oranın artması demek, paydaki –borç- rakamının artması, paydadaki rakamın –GSYH- da azalması anlamındadır. Söz konusu oran 2008'de brüt %36, net %20; 2019'da ise brüt %60, net %33 seviyelerinde. Orandaki bu artış, aldığımız borcu mal ve hizmete –yani üretime- dönüştürme konusunda gittikçe zorlandığımızı ifade etmesi bakımından önemlidir.
Ülkemiz ve dünya daha önce de zor günler geçirdi. Mesela 2000 krizi, 2008 krizi gibi. Ancak o günlerde dahi bu oran, bugünkünden daha iyi durumda idi. Bu gerçeği ben değil, rakamlar diyor.
Dış borçlanma rakamlarına biraz daha detaylı bakacak olursak, bu yıl içinde yaklaşık 170 milyar Dolar ödememiz gerektiğini görürüz. Bu yıl cari fazlamızın –kabaca ülkeye döviz girişi ile döviz çıkışı arasındaki olumlu fark- da olmayacağı tahmin ediliyor. Bu anlamda, tampon görevi gören, TCMB'nin net döviz rezervlerine –bankalardaki efektif ve muhabir toplamları- bakalım ki bu rakam da yaklaşık 40 milyar Dolar civarında. Merkez Bankamızın, rezervlerini, özellikle son dönemlerde döviz kurlarını belli bir seviyede tutmaya çalışmasının bunda etkisi yadsınamaz. Tüm bunlardan hareketle, ne yazık ki, borcumuza-döviz ödemelerimize karşılık yeterli düzeyde döviz rezervlerimiz bulunmuyor. Bunun için, kısa vadede swap –para takası- sözleşmeleri gündeme geliyor. Biraz teknik bir konu olması hasebiyle ve konuyu dağıtmamak adına, müsaadenizle swap-takas sözleşmelerine de sonra gireyim.
Hem dış borçlanmadaki artış, hem rezervlerdeki, döviz gelirlerindeki –ihracat ve turizm gibi- ve yabancı sermayedeki azalma durumun vahametini gözler önüne seriyor. Yani döviz girişleri azalmakla birlikte, döviz çıkışları artıyor. Anlayacağınız, maçı kazanacak kadar gol atamadığımız gibi birkaç açıdan gol yiyoruz. Kaleyi koruyamıyoruz. Adamlar kah kafa, kah şut, kah serbest vuruştan gol atıyorlar. Kaleci, köşeleri tutsa, ortadan; ortayı tutsa köşelerden gol yiyor. Mevcut şartlar altında çözüm, oyun planını değiştirmek olabilir. Nasıl mı? Oraya da geleceğiz. Ekonomik sorunları –tabir yerinde ise kötü komşunun yaptıklarını- daha iyi ortaya koyalım ki, çözümü daha iyi sindirelim. İrtibatı koparmayalım.
- Bari burada yapmayın!! / 09.08.2021
- Keşke dokunmasaydım! / 24.07.2021
- Rusya yaptı da ya biz? / 02.07.2021
- Birisi işsizlik mi dedi? / 15.06.2021
- Korkmalı mıyız? / 17.05.2021
- Pandemi turnusolu / 05.05.2021
- Sanal vurgun / 27.04.2021
- Olması gerekendi / 20.04.2021
- Yeni başkanın ilk sınavı / 12.04.2021