Hafta sonu İstanbul Esenler'de çıkan çatışmalarda bir kişi öldü, Vali ve Emniyet Müdürü taşlandı,sokağa çıkma yasağı ilân edildi. Canlı yayın yapan TV'lerden birisinin bayan muhabiri "Aynı sokakta yaşayan farklı kültürler arasında çatışma çıktı" dedi.
İyi ama hani "kültürel farklılıklar bizi ayıran değil, birleştiren kültürel zenginliğimizdi"?
İçişleri Bakanı Yücelen'e, Devlet Bakanı iken başkanlığını yaptığı İnsan Hakları Koordinatör Üst Kurulunun bir toplantısında hükümeti Öcalan'ı affetmekle suçlayan şehit ailelerinden bir ana "Artık hiç birinize güvenimiz kalmadı. Evlâtlarımızın kanını istiyoruz. Sen de Kürt değil misin" diye bağırmıştı. Türk bayrağını açmak isteyen bir başka şehit yakınına ise bakanın korumaları müdahale etmişlerdi.. (Aralık 2000)
Soğukkanlılığını kaybetmeyen Bakan Yücelen orada çok doğru bir lâf etmiş ve "Bir bakanın, etnik kökeni önemli değildir. Ben Türkiye Cumhuriyetinin bakanıyım. Bizim gözümüzde bütün vatandaşlarımız eşittir" diye cevap vererek takınması gereken doğru tavrı sergilemişti. Fakat bu ülkede, zamanında "Ben Kürt kökenliyim" diyen bakanlar, "Bende Kürt kanı var" diyebilen Cumhurbaşkanları bile olduğu halde vatandaş asla bakanın, başbakanın, Cumhurbaşkanı'nın etnik kimliğini böylesine sorgulamamış, yüzüne haykırmamış ve "farklı kültürler" çatışma nedeni olarak takdim edilmemişti.
Bakan Yücelen MGK'nın son Şubat 2002 toplantısında "Kürtçe yayın TRT'nin GAP kanalından yapılsın" diye bir öneri getirmiş ortaya.
Aynı Yücelen 10 Ağustos 2000'de de Sedat Ergin'e "Şahıs olarak Kürtçe eğitim almak isteyen bir vatandaş varsa ben buna karşı değilim. Kürtçe öğretilmesi için özel olmak kaydıyla dershaneler açılabilir" demişti.
Muharrem Sarıkaya'nın yazdığına göre (3 Mart 02) Cumhurbaşkanı Sezer de MGK'da TRT'nin GAP kanalından Kürtçe yayın yapılmasını desteklemiş ve Sezer'in bu önerisine "önemli" bir itiraz gelmemiş.
Sayın Sezer Anayasa Mahkemesi Başkanı iken Anayasa Mahkemesi'nin 37'inci Kuruluş Yıldönümü dolayısı ile yaptığı konuşmada şunları söylemişti: (26 Nisan 1999)
"Çoğulcu demokrasilerde azınlığa 'çoğunluk durumuna geçebilme' hakkı tanınır. Bu hak, kendisine bağlı olarak düşünceyi açıklama özgürlüğüyle birlikte diğer tüm hak ve özgürlükleri de beraberinde getirir.
1982 Anayasası ile düşünceyi açıklama özgürlüğünün önündeki engeller aşılamamış, düşünce suçlarına yönelik yasal düzenlemeler yapılamamıştır. Türkiye, insan hakları alanında evrensel normlara uyum sağlamak için Anayasa ve yasalarında gerekli değişiklikleri yapmak zorundadır. Düşünceyi açıklama özgürlüğüyle bağdaşmayan yasa kuralları değiştirilmelidir.
Düşünceyi açıklama özgürlüğüne getirilen diğer bir sınırlama nedeni de dil konusundadır. Anayasa'nın 26'ıncı maddesinin üçüncü fıkrasında, 'düşüncenin açıklanması ve yayılmasında kanunla yasaklanmış olan herhangi bir dil kullanılamaz' denilmektedir. Oysa, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde düşüncelerin açıklanması ve yayılmasında belli bir dilin kullanılmasının yasaklanabileceğine ilişkin sınırlayıcı bir kurala yer verilmemiştir. Kişinin sahip olduğu dokunulmaz, vazgeçilmez, devredilmez hak ve özgürlüklerin özüne dokunulup, tümüyle kullanılmaz duruma getiren kısıtlamalar, demokratik toplum düzeninin gerekleriyle uyum içinde sayılamaz."
Sayın Sezer de, Sayın Bakan da medeni cesaret örneği göstererek eskiden beri savundukları fikirlerin arkasında durmaktadırlar. Fikrî bütünlük sergilemektedirler.
Bütün bunlardan sonra siz halâ Cumhurbaşkanlığı seçimleri sırasında ortakların AB yolunda uyumla çalışacakları bir aday ararken "Sezer'i aslında istemedikleri" ama "koalisyon ortakları arasında görüşmelerin kilitlendiği bir anda" âniden akıllarına geldiği; hükümet ile Cumhurbaşkanı arasında Anayasa kitapçığının fırlatılmasından doğan "derin görüş ayrılıkları bulunduğu" ve bu yüzden Cumhurbaşkanı'nın yetkilerini kısıtlayan bir takım yeni düzenlemelerin hükümetçe gerçekleştirilmek istendiği yolundaki yorumlara katılıyor musunuz?
İyi ama hani "kültürel farklılıklar bizi ayıran değil, birleştiren kültürel zenginliğimizdi"?
İçişleri Bakanı Yücelen'e, Devlet Bakanı iken başkanlığını yaptığı İnsan Hakları Koordinatör Üst Kurulunun bir toplantısında hükümeti Öcalan'ı affetmekle suçlayan şehit ailelerinden bir ana "Artık hiç birinize güvenimiz kalmadı. Evlâtlarımızın kanını istiyoruz. Sen de Kürt değil misin" diye bağırmıştı. Türk bayrağını açmak isteyen bir başka şehit yakınına ise bakanın korumaları müdahale etmişlerdi.. (Aralık 2000)
Soğukkanlılığını kaybetmeyen Bakan Yücelen orada çok doğru bir lâf etmiş ve "Bir bakanın, etnik kökeni önemli değildir. Ben Türkiye Cumhuriyetinin bakanıyım. Bizim gözümüzde bütün vatandaşlarımız eşittir" diye cevap vererek takınması gereken doğru tavrı sergilemişti. Fakat bu ülkede, zamanında "Ben Kürt kökenliyim" diyen bakanlar, "Bende Kürt kanı var" diyebilen Cumhurbaşkanları bile olduğu halde vatandaş asla bakanın, başbakanın, Cumhurbaşkanı'nın etnik kimliğini böylesine sorgulamamış, yüzüne haykırmamış ve "farklı kültürler" çatışma nedeni olarak takdim edilmemişti.
Bakan Yücelen MGK'nın son Şubat 2002 toplantısında "Kürtçe yayın TRT'nin GAP kanalından yapılsın" diye bir öneri getirmiş ortaya.
Aynı Yücelen 10 Ağustos 2000'de de Sedat Ergin'e "Şahıs olarak Kürtçe eğitim almak isteyen bir vatandaş varsa ben buna karşı değilim. Kürtçe öğretilmesi için özel olmak kaydıyla dershaneler açılabilir" demişti.
Muharrem Sarıkaya'nın yazdığına göre (3 Mart 02) Cumhurbaşkanı Sezer de MGK'da TRT'nin GAP kanalından Kürtçe yayın yapılmasını desteklemiş ve Sezer'in bu önerisine "önemli" bir itiraz gelmemiş.
Sayın Sezer Anayasa Mahkemesi Başkanı iken Anayasa Mahkemesi'nin 37'inci Kuruluş Yıldönümü dolayısı ile yaptığı konuşmada şunları söylemişti: (26 Nisan 1999)
"Çoğulcu demokrasilerde azınlığa 'çoğunluk durumuna geçebilme' hakkı tanınır. Bu hak, kendisine bağlı olarak düşünceyi açıklama özgürlüğüyle birlikte diğer tüm hak ve özgürlükleri de beraberinde getirir.
1982 Anayasası ile düşünceyi açıklama özgürlüğünün önündeki engeller aşılamamış, düşünce suçlarına yönelik yasal düzenlemeler yapılamamıştır. Türkiye, insan hakları alanında evrensel normlara uyum sağlamak için Anayasa ve yasalarında gerekli değişiklikleri yapmak zorundadır. Düşünceyi açıklama özgürlüğüyle bağdaşmayan yasa kuralları değiştirilmelidir.
Düşünceyi açıklama özgürlüğüne getirilen diğer bir sınırlama nedeni de dil konusundadır. Anayasa'nın 26'ıncı maddesinin üçüncü fıkrasında, 'düşüncenin açıklanması ve yayılmasında kanunla yasaklanmış olan herhangi bir dil kullanılamaz' denilmektedir. Oysa, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde düşüncelerin açıklanması ve yayılmasında belli bir dilin kullanılmasının yasaklanabileceğine ilişkin sınırlayıcı bir kurala yer verilmemiştir. Kişinin sahip olduğu dokunulmaz, vazgeçilmez, devredilmez hak ve özgürlüklerin özüne dokunulup, tümüyle kullanılmaz duruma getiren kısıtlamalar, demokratik toplum düzeninin gerekleriyle uyum içinde sayılamaz."
Sayın Sezer de, Sayın Bakan da medeni cesaret örneği göstererek eskiden beri savundukları fikirlerin arkasında durmaktadırlar. Fikrî bütünlük sergilemektedirler.
Bütün bunlardan sonra siz halâ Cumhurbaşkanlığı seçimleri sırasında ortakların AB yolunda uyumla çalışacakları bir aday ararken "Sezer'i aslında istemedikleri" ama "koalisyon ortakları arasında görüşmelerin kilitlendiği bir anda" âniden akıllarına geldiği; hükümet ile Cumhurbaşkanı arasında Anayasa kitapçığının fırlatılmasından doğan "derin görüş ayrılıkları bulunduğu" ve bu yüzden Cumhurbaşkanı'nın yetkilerini kısıtlayan bir takım yeni düzenlemelerin hükümetçe gerçekleştirilmek istendiği yolundaki yorumlara katılıyor musunuz?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hüseyin Mümtaz / diğer yazıları
- Ekonomi, İslam ve Rusya / 01.04.2006
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002