Dünya Ticaret Örgütü, Dünya Bankası, Dünya Ekonomik Formu ve IMF toplantıları, kendilerine "küreselleşme karşıtları" denilen gruplar tarafından çeşitli gösterilerle prostesto ediliyor. Son yıllarda, bu gösterilerin yanına bir de alternatif toplantılar eklendi. Söz konusu kuruluşlar bir yerde toplantı yapıyorsa, küreselleşme karşıtları da başka bir yerde, başka bir ad altında toplantı yapıyor. Mesela, bu yılki Davos toplantıları'nın alternatifleri Brezilya'nın sahil kenti Porto Alegre'de yapıldı.
ABD eski başkanı Clinton, başkanlığı döneminde Seattle'de yapılan Dünya Bankası ve IMF toplantılarını protesto eden göstericiler için gayet yumuşak bir uslup kullanmıştı. Demişti ki: "Meşru talepleri olan binlerce barışçı göstericilerin sesine kulak vermemiz gerekir". Dünya Bankası sekreteri de toplantıyı açış konuşmasında, "birçok eleştiriyi kabul ediyorum. Kabul etmediğim şey toplantının demokratik olmadığıdır" diyerek, o da, Clinton'un üslubunu benimsedi. Dünya Bankası Başkanı da o toplantıda şöyle diyordu: "Küreselleşme, bizim ve IMF'nin geri çevirebileceği bir süreç değil. Bu kuruluşlar, ancak zayıf ekonomilerin küreselleşmeye uyum sağlamasına katkıda bulunabilirler".
Küreselleşme karşıtlarının gösterileri niçin bu kadar yumuşak bir şekilde karşılanmaya başlandı ve daha sonra alternatif toplantılara dönüştü? Hiç düşündük mü? Küreselleşmenin patronu ABD, diğer alanlarda olduğu gibi, küreselleşme de muhaliflerini kendi ortaya çıkarmış olmasın? Evet, aynen öyle. Küreselleşme karşıtları da ABD'nin kontrolünde. Daha doğrusu, "küreselleşme karşıtları" olarak adlandırılan bu gruplar, gerçekten küreselleşme karşıtı değiller.
İsterseniz bu konuyu biraz olsun açalım. Bilindiği gibi, küreselleşmenin ekonomik, siyasi, sosyal ve kültürel boyutu vardır. Küreselleşme karşıtları, neyi gündeme getiriyor, neyi tartışıyorlar? Küreselleşmeyi mi, yoksa küreselleşmenin yalnızca sosyal boyutunu mu? Tartışılan konuları bırakalım. Bu yıl Davos toplantılarına alternatif olarak düzenlenen toplantının adına bakalım. Nedir adı? "Dünya Sosyal Formu". Amaç, küreselleşmenin olumsuz yönlerini ortadan kaldırmak.
Bu formu düzenleyenlerin söylediklerinin özeti şudur: "Küreselleşme geri çevrilmesi imkansız olan bir süreçtir. Öyleyse, yapılması gereken, küreselleşmenin fırsatlarından yararlanmak, tehlikelerini en az maliyetle savuşturmak". Bu görüş doğru mu? Hayır, külliyen yanlış. Küreselleşme, geri çevrilmesi imkansız olan bir süreç değil, bir ideolojidir. Ne yazık ki, eskiden sağcı ve solcu olarak bildiğimiz siyasi gruplar, bu görüşte ittifak etmişler. Aradaki fark, küreselleşmenin sosyal boyutunu tartışmaktan ibarettir.
Bundan dolayıdır ki, Davos'ta toplananlara kapitalistler, Porto Alegra'de toplananlara ise solcular, sosyal demokratlar denilmektedir. Her iki grup, küreselleşmenin kaçınılmaz olduğu noktasında birleşiyorlar. İşte, dünyanın ve Türkiye'nin siyasi düğümü de burada yatıyor. Bir başka deyişle, dünyada yeni siyasi akımlar ortaya çıkmaya başlamıştır. Bunu görmezsek, buna göre tavır almazsak, yolumuzu ve yönümüzü kaybederiz.
Bu siyasi akımlardan biri, sözünü ettiğimiz küreselleşme akımıdır. Tekrar edelim, küreselleşme karşıtları olarak sunulan gruplar da küreselleşme akımına dahildir. Bunun dışındaki siyasi akım, gecmişten günümüze, günümüzden geleceğe doğru yol alan, milli akımdır. Şöyle de söylemek mümkün: Eski mandacılar, şimdi küreselleşmeci oldular. Kuvay-ı milliyeciler ise yine aynı. Yine her alanda "milli duruş" diyorlar. Bundan sonraki siyasi mücadele, bu iki akım arasında geçecektir. Kuvay-ı milliye yükselen değer olacağı için, mutlaka onun da sahtesi önümüze sürülecektir. Aman dikkat!
ABD eski başkanı Clinton, başkanlığı döneminde Seattle'de yapılan Dünya Bankası ve IMF toplantılarını protesto eden göstericiler için gayet yumuşak bir uslup kullanmıştı. Demişti ki: "Meşru talepleri olan binlerce barışçı göstericilerin sesine kulak vermemiz gerekir". Dünya Bankası sekreteri de toplantıyı açış konuşmasında, "birçok eleştiriyi kabul ediyorum. Kabul etmediğim şey toplantının demokratik olmadığıdır" diyerek, o da, Clinton'un üslubunu benimsedi. Dünya Bankası Başkanı da o toplantıda şöyle diyordu: "Küreselleşme, bizim ve IMF'nin geri çevirebileceği bir süreç değil. Bu kuruluşlar, ancak zayıf ekonomilerin küreselleşmeye uyum sağlamasına katkıda bulunabilirler".
Küreselleşme karşıtlarının gösterileri niçin bu kadar yumuşak bir şekilde karşılanmaya başlandı ve daha sonra alternatif toplantılara dönüştü? Hiç düşündük mü? Küreselleşmenin patronu ABD, diğer alanlarda olduğu gibi, küreselleşme de muhaliflerini kendi ortaya çıkarmış olmasın? Evet, aynen öyle. Küreselleşme karşıtları da ABD'nin kontrolünde. Daha doğrusu, "küreselleşme karşıtları" olarak adlandırılan bu gruplar, gerçekten küreselleşme karşıtı değiller.
İsterseniz bu konuyu biraz olsun açalım. Bilindiği gibi, küreselleşmenin ekonomik, siyasi, sosyal ve kültürel boyutu vardır. Küreselleşme karşıtları, neyi gündeme getiriyor, neyi tartışıyorlar? Küreselleşmeyi mi, yoksa küreselleşmenin yalnızca sosyal boyutunu mu? Tartışılan konuları bırakalım. Bu yıl Davos toplantılarına alternatif olarak düzenlenen toplantının adına bakalım. Nedir adı? "Dünya Sosyal Formu". Amaç, küreselleşmenin olumsuz yönlerini ortadan kaldırmak.
Bu formu düzenleyenlerin söylediklerinin özeti şudur: "Küreselleşme geri çevrilmesi imkansız olan bir süreçtir. Öyleyse, yapılması gereken, küreselleşmenin fırsatlarından yararlanmak, tehlikelerini en az maliyetle savuşturmak". Bu görüş doğru mu? Hayır, külliyen yanlış. Küreselleşme, geri çevrilmesi imkansız olan bir süreç değil, bir ideolojidir. Ne yazık ki, eskiden sağcı ve solcu olarak bildiğimiz siyasi gruplar, bu görüşte ittifak etmişler. Aradaki fark, küreselleşmenin sosyal boyutunu tartışmaktan ibarettir.
Bundan dolayıdır ki, Davos'ta toplananlara kapitalistler, Porto Alegra'de toplananlara ise solcular, sosyal demokratlar denilmektedir. Her iki grup, küreselleşmenin kaçınılmaz olduğu noktasında birleşiyorlar. İşte, dünyanın ve Türkiye'nin siyasi düğümü de burada yatıyor. Bir başka deyişle, dünyada yeni siyasi akımlar ortaya çıkmaya başlamıştır. Bunu görmezsek, buna göre tavır almazsak, yolumuzu ve yönümüzü kaybederiz.
Bu siyasi akımlardan biri, sözünü ettiğimiz küreselleşme akımıdır. Tekrar edelim, küreselleşme karşıtları olarak sunulan gruplar da küreselleşme akımına dahildir. Bunun dışındaki siyasi akım, gecmişten günümüze, günümüzden geleceğe doğru yol alan, milli akımdır. Şöyle de söylemek mümkün: Eski mandacılar, şimdi küreselleşmeci oldular. Kuvay-ı milliyeciler ise yine aynı. Yine her alanda "milli duruş" diyorlar. Bundan sonraki siyasi mücadele, bu iki akım arasında geçecektir. Kuvay-ı milliye yükselen değer olacağı için, mutlaka onun da sahtesi önümüze sürülecektir. Aman dikkat!
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018