Önümüzdeki birkaç yıl Türk dış politikası açısından hayati öneme sahip. Türkiye'nin AB'ye üyelik gayretleri kapsamında, Kıbrıs başta olmak üzere ülkenin geleceğini ilgilendiren birçok önemli konuda tavizlerin üst üste verilmesi bekleniyor. Özellikle son bir haftadır yaşadığımız ve maalesef Türkiye'nin iktidarına talip olanların müdrik olamadığı ve hatta körüklediği dış politik mevzular, önümüzdeki yılların nasıl geçeceği konusunda önemli ipuçları veriyor.
Evvela AKP seçimi kazanır kazanmaz verilen ilk demeçlerin mahiyetini ve AKP liderinin ilk yurtdışı gezisini iyice anlamak gerekiyor. Tabi bu arada seçim öncesinde bazı ülkelere ve uluslararası kuruluşlara verilen sözleri de...
AKP, seçimin hemen sonrasında ilk olarak Kıbrıs'la ilgili "Belçika modeli"nden bahsetmiş, daha sonra ilk yurtdışı gezisini Atina'ya yapacağı iddia edilmişti. Daha sonra gelen tepkiler üzerine ilk yurtdışı gezisi Atina yerine Roma'ya yapıldı. Kıbrıs'ta bugüne kadar savunulan milli devlet politikasını bir anda dumura uğratan bu açıklamalar, ilk önce tesadüfi ve 'iktidar heyecanından ne yaptığını bilmiyor' şeklinde yorumlandı ve bu sözlerin bilinçli bir şekilde söylenmiş olabileceği ihtimalinden özellikle kaçınıldı. Ama bugünlerde Yunan basınında yer alan bazı haberler, bu açıklamaların tesadüfi ve biliçsiz olmadığını bilakis, önceden verilen sözler kapsamında, önemli bir arka planının olduğunu gözler önüne serdi. Yunan Tobima Gazetesi'nde çıkan bir haberde Erdoğan'ın Yunanistan Başbakanı Simitis'le seçimlerden önce bir kez yazılı bir kez sözlü olmak üzere iki kez temasta bulunduğu, bu temaslarda Erdoğan'ın Simitis'e Kıbrıs ve Türk-Yunan ilişkilerinin rahatlıkla çözüleceğine ilişkin söz verdiği belirtiliyor... Anlaşılan o ki; Erdoğan ve partisi Türkiye'nin geleceğini ilgilendiren ve önümüzdeki birkaç yıl içerisinde düğümlerin çözüleceği, Kıbrıs ve Ege meselelerini çoktan halletmiş. Hem de Yunanistan Başbakanı Simitis'le bareber büyük bir uzlaşı (!) içinde.
Öte yandan bugünlerde, yangından mal kaçırırcasına Kıbrıs'la ilgili planların deklare edilmesine de özel bir dikkat göstermek gerekiyor. Çünkü şu an Türkiye hükümetsiz ve yeni hükümetin en büyük meselesi kimin başbakan olacağı ya da Erdoğan'ın nasıl başbakan yapılacağı... Yani başta dışişleri olmak üzere önemli konumlarda kimlerin olduğu ve dış politik yaklaşımları belli değil. Tam bir boşluk havası ya da kurtların sevdiği dumanlı, puslu bir hava hakim...
ABD'nin, Irak'ın bütün şartları ve dayatmaları kabul etmesine rağmen yapacağı Irak operasyonu, bunun Türkiye'ye olumsuz etkileri ve AKP'nin bu operasyona "ABD'nin yanında, ABD'den daha hevesli" duruşunu bir kenara koyup, Tayyip Erdoğan'ın İtalya gezisi ve Berlusconi buluşmasına değinmekte yarar var.
Erdoğan: Katolik nikah kıyalım
Berlusconi: Avukatınız olacağım
Erdoğan'ın "Avrupa'nın manevi başkenti Roma"ya yaptığı ziyarette en çok göze batan ayrıntı, "Batı uygarlığı İslam uygarlığından üstündür..... Hürriyet İslam'da yoktur. Dolayısıyla Batı'nın değerlerini 1400 yıl öncesinde kalmış halklara da yaymak durumundayız." sözlerinin sahibi İtalya başbakanı Berlusconi ile Tayyip Erdoğan arasındaki samimiyetti. Öyle ki, Berlusconi Erdoğan'a "Ben size Tayyip diye hitap edeyim, siz de bana Silvio diye hitap edin" diyebilecek seviyede bir samimiyet vardı aralarında.
Türkiye'nin AB'ye girmesi için elinden gelen bütün gayreti sarfedeceğini, hatta Türkiye'nin avukatlığını yapacağını söyleyen Berlusconi'ye Erdoğan'ın "AB ile katolik nikahı kıymak istiyoruz. Öyle bir nikah olsun ki bir daha kopmasın" şeklindeki cevabı tefsire mahal vermeyen cinsten.
Berlusconi'nin İslam'a ve Türkiye'ye karşı takındığı "kategorik bakış" ortadayken, Tayyip Erdoğan'ın, İtalyan makamlarına, "Bizim partimiz muhafazakar demokrattır, İslamcı değil. Partimizde kadın milletvekilleri de var. Bunlardan bazıları bakanlıklara da getirilecektir'' şeklinde bir üslupla tekmil vermesi, Berlusco'nin yukarıdaki konuşmasının son cümlelerine birebir uyuyor. Daha açık bir ifadeyle Berlusconi özelinde bütün Avrupa'nın Türkiye özelinde bütün İslam dünyasına karşı olan "kategorik bakışı"na uygun olarak, bu üslup, "1400 yıl öncesinde kalmış halklara" (!) Batı'nın değerlerini yaymak isteyen Avrupa'nın aradığı muhatap tipiyle tam olarak uyuşuyor.
Evvela AKP seçimi kazanır kazanmaz verilen ilk demeçlerin mahiyetini ve AKP liderinin ilk yurtdışı gezisini iyice anlamak gerekiyor. Tabi bu arada seçim öncesinde bazı ülkelere ve uluslararası kuruluşlara verilen sözleri de...
AKP, seçimin hemen sonrasında ilk olarak Kıbrıs'la ilgili "Belçika modeli"nden bahsetmiş, daha sonra ilk yurtdışı gezisini Atina'ya yapacağı iddia edilmişti. Daha sonra gelen tepkiler üzerine ilk yurtdışı gezisi Atina yerine Roma'ya yapıldı. Kıbrıs'ta bugüne kadar savunulan milli devlet politikasını bir anda dumura uğratan bu açıklamalar, ilk önce tesadüfi ve 'iktidar heyecanından ne yaptığını bilmiyor' şeklinde yorumlandı ve bu sözlerin bilinçli bir şekilde söylenmiş olabileceği ihtimalinden özellikle kaçınıldı. Ama bugünlerde Yunan basınında yer alan bazı haberler, bu açıklamaların tesadüfi ve biliçsiz olmadığını bilakis, önceden verilen sözler kapsamında, önemli bir arka planının olduğunu gözler önüne serdi. Yunan Tobima Gazetesi'nde çıkan bir haberde Erdoğan'ın Yunanistan Başbakanı Simitis'le seçimlerden önce bir kez yazılı bir kez sözlü olmak üzere iki kez temasta bulunduğu, bu temaslarda Erdoğan'ın Simitis'e Kıbrıs ve Türk-Yunan ilişkilerinin rahatlıkla çözüleceğine ilişkin söz verdiği belirtiliyor... Anlaşılan o ki; Erdoğan ve partisi Türkiye'nin geleceğini ilgilendiren ve önümüzdeki birkaç yıl içerisinde düğümlerin çözüleceği, Kıbrıs ve Ege meselelerini çoktan halletmiş. Hem de Yunanistan Başbakanı Simitis'le bareber büyük bir uzlaşı (!) içinde.
Öte yandan bugünlerde, yangından mal kaçırırcasına Kıbrıs'la ilgili planların deklare edilmesine de özel bir dikkat göstermek gerekiyor. Çünkü şu an Türkiye hükümetsiz ve yeni hükümetin en büyük meselesi kimin başbakan olacağı ya da Erdoğan'ın nasıl başbakan yapılacağı... Yani başta dışişleri olmak üzere önemli konumlarda kimlerin olduğu ve dış politik yaklaşımları belli değil. Tam bir boşluk havası ya da kurtların sevdiği dumanlı, puslu bir hava hakim...
ABD'nin, Irak'ın bütün şartları ve dayatmaları kabul etmesine rağmen yapacağı Irak operasyonu, bunun Türkiye'ye olumsuz etkileri ve AKP'nin bu operasyona "ABD'nin yanında, ABD'den daha hevesli" duruşunu bir kenara koyup, Tayyip Erdoğan'ın İtalya gezisi ve Berlusconi buluşmasına değinmekte yarar var.
Erdoğan: Katolik nikah kıyalım
Berlusconi: Avukatınız olacağım
Erdoğan'ın "Avrupa'nın manevi başkenti Roma"ya yaptığı ziyarette en çok göze batan ayrıntı, "Batı uygarlığı İslam uygarlığından üstündür..... Hürriyet İslam'da yoktur. Dolayısıyla Batı'nın değerlerini 1400 yıl öncesinde kalmış halklara da yaymak durumundayız." sözlerinin sahibi İtalya başbakanı Berlusconi ile Tayyip Erdoğan arasındaki samimiyetti. Öyle ki, Berlusconi Erdoğan'a "Ben size Tayyip diye hitap edeyim, siz de bana Silvio diye hitap edin" diyebilecek seviyede bir samimiyet vardı aralarında.
Türkiye'nin AB'ye girmesi için elinden gelen bütün gayreti sarfedeceğini, hatta Türkiye'nin avukatlığını yapacağını söyleyen Berlusconi'ye Erdoğan'ın "AB ile katolik nikahı kıymak istiyoruz. Öyle bir nikah olsun ki bir daha kopmasın" şeklindeki cevabı tefsire mahal vermeyen cinsten.
Berlusconi'nin İslam'a ve Türkiye'ye karşı takındığı "kategorik bakış" ortadayken, Tayyip Erdoğan'ın, İtalyan makamlarına, "Bizim partimiz muhafazakar demokrattır, İslamcı değil. Partimizde kadın milletvekilleri de var. Bunlardan bazıları bakanlıklara da getirilecektir'' şeklinde bir üslupla tekmil vermesi, Berlusco'nin yukarıdaki konuşmasının son cümlelerine birebir uyuyor. Daha açık bir ifadeyle Berlusconi özelinde bütün Avrupa'nın Türkiye özelinde bütün İslam dünyasına karşı olan "kategorik bakışı"na uygun olarak, bu üslup, "1400 yıl öncesinde kalmış halklara" (!) Batı'nın değerlerini yaymak isteyen Avrupa'nın aradığı muhatap tipiyle tam olarak uyuşuyor.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Alperen Polat / diğer yazıları
- Sadaka sosyalizmi / 17.04.2013
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012