Şu başörtüsünün yaşadığı hazin hikâyeye bakınız ki, 30 yıldır nice siyasetçinin, bürokratın, fikir adamı geçinenin ayıbını örttü. Ama örtmesi gereken başı bir türlü kapatamadı...
Son olarak yaşadığımız Milli Eğitim Bakanlı Başbakanlı tartışmalar, Onlarca yıllık başörtüsü serüveninin de küçük bir öyküsü. Başörtüsü çarpıtmalar, el çabukluğuyla üretilen adresler ve siyasî mağlubiyeti galibiyete çevirmenin sihirli adı olmuş...
En basit nev'iden siyasî çekişme, başörtüsü hokus pokusuyla bir anda laik-antilaik çatışmasına dönüşüvermiş.
Tartışılamaz bir alanda yapılan saldırı... Altında basit siyasî hesaplar var tabiî, bir de kaybeden Türkiye...
Bakan'ın sistemi
Tartışmanın başlama noktası; Milli Eğitim Bakanı lehine verilen başörtüsü merkezli soruşturma önergesi...
Önergenin kabul edildiği gün Bakan Metin Bostancıoğlu önemli bir laf etti. "Başörtüsü nedeniyle yaşananlar kişisel tavrımdan kaynaklanmıyor, sorun sistemdir. Dolayısıyla 276'yı da bulsalardı istifa etmezdim."
Bakan'ın dediklerini tercüme edelim. "Başörtüsünde yanlışların yapıldığı doğrudur. Hatta ben de buna katılmıyorum ama neylersiniz ki sistem, buna izin vermiyor."
Nihayet Bakan'ın başlattığı tartışmayı ertesi gün Başbakan'da, aynı mantıkla devam ettirdi:
"Soruşturma önergesi ile Bakan'ı sıkıştıranlar laiklik düşmanlarıdır."
Milli Eğitim Bakanının iki cümlesi; aslı ve tercümesi arasındaki "öyleyse istifa et" ilkesi bir yana, el çabukluğuyla ürettiği adres yani sistem, üzerinde durulması gereken bir psikoloji, olgu ve yöntem.
Psikoloji, olgu ve yöntem kelimelerini özellikle seçtik. Çünkü her başarısız siyasetçi bir refleksle başörtüsü ipine sarılıyor, sorunun adresi olarak sistemi gösteriyor ve sistemde sadece seyrediyor.
Şimdi tespitimizi doğrulayacak arka planı kısaca irdeleyelim.
Siyasetin ayak oyunları
Öncelikle bu önergeyi verenler de, gizli oy nedeniyle destekleyen her partiden milletvekilleride çok iyi biliyorlar ki, bu bir danışıklı oyundur. MHP'nin Koray Aydın'ın "soruşturulan" bakan sıfatına sahip olduğu oylamada, ortağı DSP'den alamadığı desteğe Metin Bostancıoğlu aracılığıyla verdiği karşılık, önergenin kabulünde önemli bir rol oynamıştır.
Soruşturma önergesi verilirken zaten bu noktada özellikle hesap edilmiştir.
İkincisi, Metin Bostancıoğlu kabinenin neredeyse en hazzedilmeyen bakanıdır. Kendi partisinden milletvekilleri de dahil, Rahşah Ecevit de dahil Milli Eğitim Bakanı için, sevilen bir isim demek hiç de kolay değil.
Üçüncüsü, DSP'li milletvekilleri de soruşturma oylamasına katılmayarak ya da katılıp da kırmızı oy vererek Bakan'ı suçlamıştır. Tabiî bu tavırlada işin garabetine bakın ki Başbakan, bizzat kendi milletvekillerini laiklik karşıtı olmakla suçlamıştır.
Bunlar işin bir boyutudur. Ama çok önemli bir nokta daha var.
En davalık bakan
Milli Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu bir rekortmendir. O, 50 bin vatandaşla davalık bir Bakan'dır. Cumhuriyet tarihinin en partizan bakanıdır ve bu nedenle üst düzey çok sayıda bürokrat ya görevinden ayrılmış, ya da başka bakanlık ve hizmet alanlarına geçmek zorunda kalmıştır.
Ve o rekortmen Bostancıoğlu, çok kısa bir süre sonra Cumhuriyet tarihi boyunca bakanlık koltuğunda en çok oturan bakan sıfatını da kazanacaktır.
Peki 50 bin kişiyle davalı, en az sevilen ve en çok tartışılan bir bakan, hâlâ o koltukta nasıl oturabiliyor?
İşin sırrı hokus pokuslar
İşte bu sorunun cevabı Bakanın her tartışmayı bağladığı başörtüsü, laiklik gibi meselelerde sözümona gösterdiği hassasiyetten geçiyor.
Kaldı ki bakan en sıkıştığı noktada "sistem" dediği şeyi de adres göstermekten kaçınmıyor. Ya da Başbakan basbayağı siyaset kokan bir salvoyu, laiklik zırhıyla savuşturuyor.
Peki Bakan'ın sistem dediği, Başbakan'ın laiklik diyerek selam yolladığı çevreler bu tartışmada kullanıldıklarını görmüyorlar mı? Ya da bundan rahatsızlık duymuyorlar mı?
Çünkü;
1. Soruşturma önergesini veren partinin pek çok milletvekili aslında başörtüsünün dinde var olduğuna inanmaz. Son moda ilahiyat tartışmalarına göre başörtüsü Kur'an-ı Kerim'de yoktur çünkü!
2. Başörtüsü, soruşturulan bir bakanla belkide yıkılacak bir hükümeti kurtarıyor ama fatura Bakan'ın sistem dediği şeye çıkıyor.
3. Usta bir manevrayla sistemle halk arasındaki bağlar, durduk yerde zayıflıyor.
4. Zayıflayan bağlar nedeniyle de sözkonusu süreçten zararlı çıkan ilk adres, Türkiye oluyor.
5. Bu arada başörtüsü, tartışmadaki samimiyetsizlikler nedeniyle gerçek mecraından çıkıyor ve çözülemez bir sorun olarak uzadıkça uzuyor.
6. Ve biliniz bakalım bu sorunlarını çözemeyen, biriktiren Türkiye acaba kimlerin işine geliyor?
İpucu
Altıncı sorunun cevabı meselenin çözülme noktasıdır. Hatırlatalım ki en ufak insan hakları meselesinde kıyametler koparan Batı'nın, başörtüsü konusunda Türkiye için alınmış bir tavsiye kararı dahi yoktur. Temenni maksadıyla söylemiyorum sorunun gerçek adresini tespit için söylüyorum acaba niçin?
AB'yi ABD'yi iman etmiş onca siyasi partimiz varken Brüksel'den Washington'a bir ışık yakılsa acaba, başörtüsünün üzerindeki sorun çözülemez miydi?
AB bayraktarı ANAP her türlü meselede "Bakan'ın sistemini" topa tutarken acaba bu konuda niçin bir tek adım atmıyor?
Başörtüsünün düğümü sakın Atlantik ötesinde olmasın! Çünkü akıl ve mantık; güçlü Türkiye'nin bu tür sorunlarla zayıflatılmasını anlamıyor ya da anlatamıyor.
Son olarak yaşadığımız Milli Eğitim Bakanlı Başbakanlı tartışmalar, Onlarca yıllık başörtüsü serüveninin de küçük bir öyküsü. Başörtüsü çarpıtmalar, el çabukluğuyla üretilen adresler ve siyasî mağlubiyeti galibiyete çevirmenin sihirli adı olmuş...
En basit nev'iden siyasî çekişme, başörtüsü hokus pokusuyla bir anda laik-antilaik çatışmasına dönüşüvermiş.
Tartışılamaz bir alanda yapılan saldırı... Altında basit siyasî hesaplar var tabiî, bir de kaybeden Türkiye...
Bakan'ın sistemi
Tartışmanın başlama noktası; Milli Eğitim Bakanı lehine verilen başörtüsü merkezli soruşturma önergesi...
Önergenin kabul edildiği gün Bakan Metin Bostancıoğlu önemli bir laf etti. "Başörtüsü nedeniyle yaşananlar kişisel tavrımdan kaynaklanmıyor, sorun sistemdir. Dolayısıyla 276'yı da bulsalardı istifa etmezdim."
Bakan'ın dediklerini tercüme edelim. "Başörtüsünde yanlışların yapıldığı doğrudur. Hatta ben de buna katılmıyorum ama neylersiniz ki sistem, buna izin vermiyor."
Nihayet Bakan'ın başlattığı tartışmayı ertesi gün Başbakan'da, aynı mantıkla devam ettirdi:
"Soruşturma önergesi ile Bakan'ı sıkıştıranlar laiklik düşmanlarıdır."
Milli Eğitim Bakanının iki cümlesi; aslı ve tercümesi arasındaki "öyleyse istifa et" ilkesi bir yana, el çabukluğuyla ürettiği adres yani sistem, üzerinde durulması gereken bir psikoloji, olgu ve yöntem.
Psikoloji, olgu ve yöntem kelimelerini özellikle seçtik. Çünkü her başarısız siyasetçi bir refleksle başörtüsü ipine sarılıyor, sorunun adresi olarak sistemi gösteriyor ve sistemde sadece seyrediyor.
Şimdi tespitimizi doğrulayacak arka planı kısaca irdeleyelim.
Siyasetin ayak oyunları
Öncelikle bu önergeyi verenler de, gizli oy nedeniyle destekleyen her partiden milletvekilleride çok iyi biliyorlar ki, bu bir danışıklı oyundur. MHP'nin Koray Aydın'ın "soruşturulan" bakan sıfatına sahip olduğu oylamada, ortağı DSP'den alamadığı desteğe Metin Bostancıoğlu aracılığıyla verdiği karşılık, önergenin kabulünde önemli bir rol oynamıştır.
Soruşturma önergesi verilirken zaten bu noktada özellikle hesap edilmiştir.
İkincisi, Metin Bostancıoğlu kabinenin neredeyse en hazzedilmeyen bakanıdır. Kendi partisinden milletvekilleri de dahil, Rahşah Ecevit de dahil Milli Eğitim Bakanı için, sevilen bir isim demek hiç de kolay değil.
Üçüncüsü, DSP'li milletvekilleri de soruşturma oylamasına katılmayarak ya da katılıp da kırmızı oy vererek Bakan'ı suçlamıştır. Tabiî bu tavırlada işin garabetine bakın ki Başbakan, bizzat kendi milletvekillerini laiklik karşıtı olmakla suçlamıştır.
Bunlar işin bir boyutudur. Ama çok önemli bir nokta daha var.
En davalık bakan
Milli Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu bir rekortmendir. O, 50 bin vatandaşla davalık bir Bakan'dır. Cumhuriyet tarihinin en partizan bakanıdır ve bu nedenle üst düzey çok sayıda bürokrat ya görevinden ayrılmış, ya da başka bakanlık ve hizmet alanlarına geçmek zorunda kalmıştır.
Ve o rekortmen Bostancıoğlu, çok kısa bir süre sonra Cumhuriyet tarihi boyunca bakanlık koltuğunda en çok oturan bakan sıfatını da kazanacaktır.
Peki 50 bin kişiyle davalı, en az sevilen ve en çok tartışılan bir bakan, hâlâ o koltukta nasıl oturabiliyor?
İşin sırrı hokus pokuslar
İşte bu sorunun cevabı Bakanın her tartışmayı bağladığı başörtüsü, laiklik gibi meselelerde sözümona gösterdiği hassasiyetten geçiyor.
Kaldı ki bakan en sıkıştığı noktada "sistem" dediği şeyi de adres göstermekten kaçınmıyor. Ya da Başbakan basbayağı siyaset kokan bir salvoyu, laiklik zırhıyla savuşturuyor.
Peki Bakan'ın sistem dediği, Başbakan'ın laiklik diyerek selam yolladığı çevreler bu tartışmada kullanıldıklarını görmüyorlar mı? Ya da bundan rahatsızlık duymuyorlar mı?
Çünkü;
1. Soruşturma önergesini veren partinin pek çok milletvekili aslında başörtüsünün dinde var olduğuna inanmaz. Son moda ilahiyat tartışmalarına göre başörtüsü Kur'an-ı Kerim'de yoktur çünkü!
2. Başörtüsü, soruşturulan bir bakanla belkide yıkılacak bir hükümeti kurtarıyor ama fatura Bakan'ın sistem dediği şeye çıkıyor.
3. Usta bir manevrayla sistemle halk arasındaki bağlar, durduk yerde zayıflıyor.
4. Zayıflayan bağlar nedeniyle de sözkonusu süreçten zararlı çıkan ilk adres, Türkiye oluyor.
5. Bu arada başörtüsü, tartışmadaki samimiyetsizlikler nedeniyle gerçek mecraından çıkıyor ve çözülemez bir sorun olarak uzadıkça uzuyor.
6. Ve biliniz bakalım bu sorunlarını çözemeyen, biriktiren Türkiye acaba kimlerin işine geliyor?
İpucu
Altıncı sorunun cevabı meselenin çözülme noktasıdır. Hatırlatalım ki en ufak insan hakları meselesinde kıyametler koparan Batı'nın, başörtüsü konusunda Türkiye için alınmış bir tavsiye kararı dahi yoktur. Temenni maksadıyla söylemiyorum sorunun gerçek adresini tespit için söylüyorum acaba niçin?
AB'yi ABD'yi iman etmiş onca siyasi partimiz varken Brüksel'den Washington'a bir ışık yakılsa acaba, başörtüsünün üzerindeki sorun çözülemez miydi?
AB bayraktarı ANAP her türlü meselede "Bakan'ın sistemini" topa tutarken acaba bu konuda niçin bir tek adım atmıyor?
Başörtüsünün düğümü sakın Atlantik ötesinde olmasın! Çünkü akıl ve mantık; güçlü Türkiye'nin bu tür sorunlarla zayıflatılmasını anlamıyor ya da anlatamıyor.
Ahmet Erimhan / diğer yazıları
- Sahili olmayan umman / 14.04.2022
- Ümit Özdağ, Hüseyin Baş… Uzaklarda Arama / 09.06.2021
- Ümit Özdağ, Hüseyin Baş… Uzaklarda Arama / 06.06.2021
- Birlik ve beraberlik ölümden başka her şeyi yener / 17.05.2021
- Ermeni Meselesi ve Gerçekler / 25.04.2021
- Osmanlı İslamı / 18.04.2021
- Sensizlik, benim şiirim / 11.04.2021
- Fikirlerin halledemediği davaları kan halleder / 04.04.2021
- Dünya bir leştir, taliplileri köpektir! / 28.03.2021
- Rüzgâr eken fırtına biçer / 23.03.2021
- Ümit Özdağ, Hüseyin Baş… Uzaklarda Arama / 09.06.2021
- Ümit Özdağ, Hüseyin Baş… Uzaklarda Arama / 06.06.2021
- Birlik ve beraberlik ölümden başka her şeyi yener / 17.05.2021
- Ermeni Meselesi ve Gerçekler / 25.04.2021
- Osmanlı İslamı / 18.04.2021
- Sensizlik, benim şiirim / 11.04.2021
- Fikirlerin halledemediği davaları kan halleder / 04.04.2021
- Dünya bir leştir, taliplileri köpektir! / 28.03.2021
- Rüzgâr eken fırtına biçer / 23.03.2021