‘Lokmayı çiğnedikten sonra bana verirdi’
Hz. Ali (a.s.) buyurdu ki: “Resûlullah’a (s.a.a) ne kadar yakın olduğumu, yanında nasıl özel bir makama ulaştığımı bilirsiniz. Çocukluğumda beni bağrına basar, yatağına alır, vücudunu bana iliştirir, güzel kokusunu bana koklatırdı. Lokmayı çiğnedikten sonra bana verirdi”





İmam Ali (a.s.) buyurdu ki:
"Henüz küçükken Arabın büyüklerini yere serip, Rabia ve Mudar kabilelerinin eşrafının boynuzlarını kırdım. Resûlullah'a (s.a.a) ne kadar yakın olduğumu, yanında nasıl özel bir makama ulaştığımı bilirsiniz. Çocukluğumda beni bağrına basar, yatağına alır, vücudunu bana iliştirir, güzel kokusunu bana koklatırdı. Lokmayı çiğnedikten sonra bana verirdi. Ne söylediğimde bir yalan, ne yaptığımda bir kötülük bulmuştur. Allah, sütten kesildiği andan itibaren, meleklerin büyüklerinden birini O'na (s.a.a) arkadaş etmişti. O melek, ona gece gündüz yüceliklerin yolunu, âlemin güzel ahlakını öğretirdi. Ben de yavru annesinin arkasından nasıl giderse O'nu öylece takip ederdim. Her gün huylarından birini öğretir, O'na uymamı isterdi. Her yıl Hıra dağına çekilirdi, O'nu ben görürdüm, benden başkası da görmezdi. O gün İslam, Resûlullah ve Hatice'nin evinden başka hiçbir evde yoktu; ben de onların üçüncüsüydüm. Vahyin ve risaletin nurunu görür, nübüvvetinin kokusunu duyardım.
Gerçekten de O'na (s.a.a) vahiy geldiği zaman, şeytanın inlemesini duydum da, 'Ya Resûlallah! Bu inleme nedir?' dedim. 'Bu kendisine kulluk edilmesinden ümidini kesen şeytandır. Benim duyduğumu duyuyor, gördüğümü görüyorsun. Ancak sen nebi değilsin, vezirsin ve hayır üzeresin' dedi. Kureyş'in ileri gelenleri O'na (s.a.a) geldiğinde O'nunla beraberdim. 'Ya Muhammed, sen atalarından ve ailenden hiç kimsenin bulunmadığı büyük bir iddiada bulunuyorsun, biz Senden, nebi ve resul olduğunu bilmemizi sağlayacak bir şey göstermeni istiyoruz. Eğer yapmazsan, Seni sihirbaz ve yalancı biliriz' dediler. Resûlullah (s.a.a), 'Ne istiyorsunuz?' dedi. 'Bizim için şu ağacı çağır da köküyle beraber yerinden sökülüp yanına gelsin' dediler. O (s.a.a), 'Allah şüphesiz her şeye kadirdir; eğer Allah sizin için bunu yaparsa hakka iman ederek şahadet eder misiniz?' dedi. 'Evet' dediler. 'İstediğinizi size göstereceğim, hayra dönmeyeceğinizi de biliyorum. İçinizde (Bedir'de) kuyuya atılacak, (Hendek'te) hiziplere ayrılacak kimseler var' dedi. Sonra, 'Ey ağaç, eğer Allah'a ve ahiret gününe iman ediyor ve Benim Allah'ın Resulü olduğumu biliyorsan, Allah'ın izniyle kökünle beraber sökül ve önümde dur' dedi. O'nu hak ile gönderen Allah'a yemin olsun ki, ağaç yerinden söküldü, şiddetli bir gürültü kopardı, kuşun kanatlarını çırpması gibi ses çıkararak yerinden sökülüp geldi, dalları kuşların kanatları gibi birbirine değerek Resûlullah'ın (s.a.a) önünde durdu. En yüksek dalı Resûlullah'ın (s.a.a) üzerine, bazı dalları da benim omuzlarıma geldi. Ben Resûlullah'ın (s.a.a) sağındaydım. Onlar bunu gördüğü zaman kibirlenip böbürlenerek, 'Ona emret tekrar gelsin fakat yarısı orada kalsın' dediler. O da bunu emretti. O da daha şaşırtıcı bir şekilde daha şiddetli bir sesle yarım olarak geldi; neredeyse Resûlullah'a (s.a.a) sarılacaktı. İnkâr ve kibir dolu olarak, 'Tekrar bu yarısına emret de geldiği gibi öbür yarısına dönsün' dediler. Resûlullah, o yarıya emretti ve o da döndü. 'Allah'tan başka ilah yoktur; ben Sana iman edenlerin ilkiyim ya Resûlallah' dedim. 'Sözünü yüceltmek, nübüvvetini tasdik etmek için Allah'ın emriyle bu ağacın emredileni yaptığını ikrar edenlerin de ilkiyim' dedim. Onların hepsi birden; 'Hayır, sihirbaz ve yalancıdır. Sihrinin şaşırtıcılığı bu işi kolaylaştırdı. Bu işinde ancak bunun (beni kastediyorlardı) gibiler sana inanabilir' dediler.
Ben, Allah yolunda olan, kınayıcının kınamasına aldırış etmeyen, simaları sıddıkların siması, sözleri iyilerin sözleri olan bir toplumdanım. Onlar geceyi (ibadetle) ihya ederler, gündüzün yol gösteren işaretleri olurlar. Onlar, Kur'an'a sımsıkı sarılmışlardır. Allah'ın ve Resulünün sünnetlerini diriltirler, kibirlenmezler, büyüklük taslamazlar, hıyanet etmezler, bozgunculuk yapmazlar, kalpleri cennette, bedenleri ameldedir."
(Nehcü'l-Belağa'dan)