Anadolu ve Türk milleti üzerinde bitmeyen planlar ve dinmeyen bir öfke var. Dışarıdaki plan, nefret ve öfke sahiplerini biliyoruz; Hıristiyan Avrupa, Yahudi İsrail ve vahşetin sembolü ABD.
Ya içerde? Evet, onlarca yıldır milletimizin içerisine yuvalanmış sayıları çok az olsa da zehirleri bir toplumu yıkacak boyutta olan alçak bir zihniyetten bahsediyorum.
Bu öylesi bir alçak zihniyet ki, tarihi kendine göre yeniden yazıyor, İslam'ı kendine göre yeniden yorumluyor, insanların milli ve manevi duygularına terazi kurmaya kalkıyorlar.
Kurtuluş Savaşı hedeflerinde. Atatürk, devrimler, Türkçe hedeflerinde. Dil devrimi ile vahyi kıyaslamaya kalkıyorlar. Hatta Kurtuluş Savaşı'nı inkar edenler, küçümseyenler var. "Yunan aslında yenilmezdi. Evet, topu, tüfeği, askeri, aracı vs. vardı ama mermisi bittiği için Mustafa Kemal galip geldi" deme alçaklığında bile bulunuyorlar.
Bu zihniyetin bir de ayrı yumurta ikizleri var. Onlar da Milli Mücadele'yi, Atatürk'ü, devrimleri kendi kafalarına göre dizayn ederek gerçek dışı bir Atatürk ve ideolojik devrim mantığı şeklinde sunuyorlar milletimize.
Kimdir bunlar? En net cevabı Neyzen Tevfik veriyor:
"Geldikleri gibi gitmediler. Kimi itini bıraktı, kimi bitini... Yoksa bu kadar şerefsizin bizden olması mümkün değil."
Çok haklı. Bu zihniyetin bu milletten, milletin milli ve manevi değerlerinden çıkması mümkün değil.
Bu organize zihniyet, günümüz teknolojilerini de çok iyi kullanarak şehirde kapıcılık yapandan dağdaki çobana kadar milletimizin kalbini bozdular, beynini bulandırdılar.
Geçtiğimiz hafta sonu bir sosyal mesafeli davete gittim. Erken gittiğim için çay bahçesinde oturuyorum. Ekranda 'Diriliş' dizisi var.
50-55 yaşlarında, saçı-başı dağınık, kıyafetine bakıp sadaka verilecek cinsten bir erkek dizi izlerken, "bu devlet nasıl zor şartlarda kurulmuş Ama her şeyi 1919'da mahvettiler" demez mi?
İşte yukarıda bahsettiğim zihniyetin zehirlediği kişilerden biri daha! Adamın kalbini de, beynini de mahvetmişler.
Tansiyonum zirvede. Ben şimdi ne yapayım! Bu yanlışı, iftirayı, kötülüğü el ile değiştirmeye kalksam hakim karşısına çıkarım. Dil ile değiştirmeye kalksam eşek sudan gelse bile laf anlamaz. Kalbimle buğz ettim ve ayrıldım oradan.
Birilerinin 'itine, bitine' anlatacak sözümüz yok. Ama bunların etkisinde kalmaya meyilli kardeşlerimize şu gerçekleri özetlemek de bir borçtur.
Osmanlı imparatorluğu dünya tarihine damga vurmuş bir devlettir. 3 kıtada 24 milyon kilometrekareye hükmettiğini kimse inkar etmiyor.
Osmanlı kuruldu, büyüdü, gelişti, zirveye çıktı. Akabinde de duraklama ve çöküşe geçti.
Bak şimdi güzel Kardeşim! Kırım'ı, Kafkaslar'ı kaybettiğimizde Atatürk henüz dünyaya bile gelmemişti.
Sırbistan, Karadağ, Romanya elden çıktığında koltukta Atatürk değil II. Abdülhamit vardı.
Aynı şekilde Tunus ve Mısır kaybedildiğinde yine koltukta Atatürk değil II. Abdülhamit vardı.
Arnavutluk, Makedonya, Batı Trakya, Bulgaristan kaybedildiğinde, 4 milyondan fazla Türk soykırıma uğradığında devleti, Osmanlı padişahları yönetiyordu.
Cezayir, Libya, Mekke, Medine ve Hicaz kaybedildiğinde koltukta yine padişahlar vardı.
Anadolu'da yaşayan yani Osmanlı vatandaşı Yahudilere, Filistin'de toprak satışına izin veren yasayı Atatürk değil II. Abdülhamit çıkarmıştı.
Filistinlilere rağmen Filistin için İngilizlerle savaşan da Atatürk idi.
Borç para ve Ruslara yardım karşılığı Kıbrıs'ta, İngilizlere üs açma iznini yine Osmanlı vermişti.
Ruslar, Yeşilköy'e kadar geldiklerinde devleti yöneten Atatürk değil padişahtı.
Yunanlılar, Polatlıya kadar geldiklerinde de devleti Atatürk değil padişah yönetiyordu.
Masa üstünde Mondros'u, masa altında ise Sevr'i imzalayan Atatürk değil Osmanlı devletiydi.
Bu anlaşmalarla İstanbul'a İngiliz ve Fransız bayrakları çekilmişti. İzmir'de Yunan bayrağı vardı ve Yunanlı komutan Bursa'da, Osman Gazi'nin türbesini tekmeliyordu.
Güneydoğu'yu Fransızlar, Akdeniz'i İtalyanlar, Ege'yi Yunanlılar işgal etmişti.
Türklere ise Ankara, Kastamonu, Çorum, Sivas, Kayseri civarlarında bir miktar arazi ayırmışlardı.
Bu paylaşıma Osmanlı padişahı ve hükümeti razı olmuştu.
Razı olmayan ise Atatürk ve Türk milletiydi. 1919'da başlattığı bağımsızlık hareketini 1923'te zaferle nihayete erdirmişti.
Bunlar daha 100 yıl önceki gerçekler. Onun için birilerinin itine, bitine aldanarak imanını, onurunu kaybetme kardeşim.
- Hüseyin Baş’tan, Ebu Zer duruşu / 18.03.2024
- Ne yereli! Genel seçim bu genel! / 17.03.2024
- Erdoğan ‘bırakıyorum’… ‘Valla bırakmayız’ / 16.03.2024
- Ehli Beyt’e imanımız, Hz Muhammed’e imandır / 15.03.2024
- CHP’nin kimlik arayışı İsmet İnönü ile başladı / 14.03.2024
- Erdoğan’ın dilinde bu sefer ‘kul hakkı’ var / 13.03.2024
- İnsan kıymetini bildiği şeye sahiplenir / 11.03.2024
- Ramazan’da ahir zaman siyasetçilerine ve hocalarına dikkat / 10.03.2024
- Erdoğan’ın korku ve açlıkla terbiye siyaseti / 09.03.2024