Prof. Dr. Haydar Baş, "İmam Ali" eserinde Mekke'nin fethi ve putların kırılması hakkında şu bilgileri veriyor:
"Kureyşliler, Hudeybiye Antlaşması ile Müslümanlara ve Müslümanlarla antlaşma halinde olanlara saldırmayacaklarını taahhüt etmişlerdi. Resûlullah, anlaşmanın maddelerine tam olarak uyuyordu. Ancak Kureyş, anlaşmayı bozma eğilimindeydi. Neticede Müslümanların müttefiki olan Huzaaoğulları kabilesine karşı bir saldırı planladılar. Bu maksatla Huzaaoğulları'nın düşmanı olan Bekroğulları'nı kışkırttılar. Aralarında kavga meydana geldi. Bekroğulları, Kureyş'in yardımıyla Huzaalıları yenilgiye uğrattılar. Allah Resûlü bunu haber alınca Kureyş'le savaşmaya karar verdi. Ve şöyle buyurdu: "Huzaa'ya yardım etmezsem, yardım görmeyeyim."
Ve savaş hazırlıklarına başladı. Diğer yandan da bu niyetini gizli tutmak için önlemler alıyordu. Ancak Hatib b. Ebu Beltea bir kadın aracılığıyla, bir mektup yazarak Hz. Peygamber'in niyetini Kureyş'e haber verdi. Kadın, Medine'den henüz çıkmıştı ki. Allah Resûlü'ne vahiy geldi ve olayı bildirdi. Peygamberimiz derhal Hz. Ali ile Zübeyr b. Avvam'ı kadını yakalamaları için gönderdi. Medine'den birkaç mil uzakta kadını yakaladılar. Ancak kadın kendisinde böyle bir mektup olmadığını söyleyerek ağladı. Bunun üzerine Zübeyr, kadının bir suçu olmadığını, gidip Hz. Peygambere haber vermelerinin gerektiğini söyledi. Hz. Ali ise şöyle dedi: "Hz. Peygamber onun bir mektup taşıdığını söylüyor, sen ise kadın bir şey taşımıyor diyorsun." Sonra kılıcını çekti ve kadına doğru hareket etti. Kadın mektubu Hz. Ali'ye verdi. Ve Medine'ye dönüp, mektubu Hz. Peygambere teslim ettiler. (Tarih-i Taberi, c.2, s.328; es-Siretü'l-Halebiyye, c.3, s.75).
Resûlullah, Mekke'ye hareket etmek için tüm hazırlıkları tamamladı. Sancağını Hz. Ali'ye verdi. Diğer bayrakları da kabilelerin ileri gelen isimlerine teslim etti. Ve Mekke'ye doğru yola çıktı. Kureyş, karşı koyacak gücünün olmadığını anlayarak, teslim oldu. Herkes, Resûlullah'ın verdiği güvenceye dayanarak evine kapanıp, canını kurtarmaktan başka çare bulamadı. (Tarih-i Taberi, c.2, s.332; el-Kâmil Fi't-Tarih, İbn Esir, c.2, s. 243).
Allah Resûlü, Mekke'ye girdikten sonra Allah'ın Evi'ni ziyaret etti. Ve şöyle buyurdu: "Bilesiniz ki sizler, Allah'ın Elçisi için kötü komşulardınız. O'nu yalanladınız ve O'na eziyet ettiniz. Bizi yurdumuzdan sürdünüz ve hatta bununla da yetinmeyerek Medine'de ve başka yerlerde de peşimizi bırakmadınız. Ve bizimle savaştınız. Şimdi gidin, hepiniz serbestsiniz." (İ'lamu'l Vera, s.104-112; Biharü'l Envar, c.21, s.106).
Rivayete göre; Sa'd b. Ubade, elinde Resûlullah'ın Ensar'a ayırdığı bayrak olduğu halde, Ensar'ın başında yürüyordu. Ebu Süfyan'ın yanından geçerken, Sa'd ona şöyle dedi: "Ey Ebu Süfyan! Bugün vuruşma günüdür. Bugün haramların helal olduğu gündür. Bugün Allah'ın Kureyş'i zelil kıldığı gündür."
Resûlullah, Ebu Süfyan'ın bulunduğu yerden geçerken Ebu Süfyan, O'na şöyle seslendi: "Ya Resûlallah! Sen kavminin öldürülmesini mi emrettin? Çünkü Sa'd ve beraberindekiler biraz önce yanımızdan geçerken, bizimle savaşacaklarını söylediler ve 'Bugün vuruşma günüdür' dediler. Kavmine iyilik etmen için Seni Allah adına yemine veriyorum. Çünkü Sen insanların en iyisi, en merhametlisi en fazla akrabalık bağlarını gözetenisin."
Peygamberimiz şöyle buyurdu: "Sa'd yalan söylüyor. Bugün merhamet günüdür. Bugün Allah'ın Kureyş'i aziz kıldığı gündür. Bugün Allah'ın Kâbe'yi yücelttiği gündür. Bugün Kâbe'nin taze örtülere büründüğü gündür." Resûlullah, sancağı ondan alması ve onunla birlikte Mekke'ye girmesi için Hz. Ali'yi Sa'd b. Ubade'nin yanına gönderdi. (Tarih-i Taberi, c.2, s.334; el-İrşad, Şeyh Müfid, s.121). Hz. Peygamber Mekke'ye girerken, sancağı Hz. Ali'nin elindeydi. Mekke'nin kapılarına geldiği sırada genel af ilan etti.
Hz. Ali'den şöyle rivayet edilmiştir; "Resûlullah beni putları kırmak üzere götürdü Bana, 'otur' dedi. Kâbe'nin yanına çömeldim. Sonra Resûlullah omuzlarıma çıktı ve 'ayağa kalk' dedi. O'nu yukarı doğru kaldırdım. Benim altında zayıf olduğumu fark edince, 'otur' dedi. Oturdum. Ve omuzlarımdan aşağı indi. Sonra, 'Ey Ali! Omuzlarıma çık' dedi. Hz. Peygamber'in omuzlarına çıktım. Sonra Beni yukarı doğru kaldırdı. O anda istesem göğe ulaşabilirim diye düşündüm. Kâbe'nin damına çıktım. Bakırdan yapılmış ve demir kazıklarla yapılmış, en büyük put Kâbe'nin üzerindeydi. Bana, 'Onu yerinden sök' dedi. Ben putu yerinden sökmek için uğraşırken, Resûlullah "iyi iyi" diyerek beni teşvik ediyordu. Nihayet putu yerinden söktüm. Bana, 'Onu parçala' dedi. Ben de putu kırıp parçaladım, sonra aşağı indim." (el-Müstedrek Ale's-Sahihayn, c.2, s.367; İbn Cevzi, Tezkiretü'l-Havass, s.34; benzer bir rivayet, Yenabiü'l-Mevedde, Kunduzi, s.254).
Bir başka rivayet ise şöyledir; "Resûlullah, Mescid-i Haram'a geldiğinde orada 360 tane put olduğunu gördü. Bazıları demirle birbirine bağlanmıştı. Hz.Ali'ye bir avuç çakıl taşı getirmesini emretti. Çakıl taşlarını alıp, putların üzerine atıyor ve 'Hak geldi, bâtıl zâil oldu' ayetini okuyordu. İçerideki putların hepsini yere devirdi. Sonra da hepsini dışarı atmalarını emretti." (el-İrşad, Şeyh Müfid, 104-105).
Allah Resulü Mekke'nin fethinde savunma dışında kimsenin öldürülmemesini emretmişti. Ancak Mukayyes b. Sebabe, İbn Hatl, İbn Sarah ve Peygamberinizin aleyhine şarkı söyleyen iki şarkıcı kadın ve birkaç kişi hariç… Bunlardan Hz. Peygamber'e Mekke'de sürekli eziyet eden Nuveyres bin Nufeyl'i Hz. Ali öldürdü. Haris b. Hişam, Kays b. Saib ve daha birkaç kişi ise Hz. Ali'nin kızkardeşi Ümmü Hani'nin evine sığınmışlar, Ümmü Hani de onlara aman vermişti. Ali başında miğferi ve üzerinde zırhı olduğu halde Ümmü Hani'nin kapısına dayandı ve içeridekilerin dışarı çıkmasını istedi. Ümmü Hani kapıya geldi. "Ben Hz. Peygamberin amcasının kızı ve Ali'nin kızkardeşiyim; kapımdan uzaklaş" dedi. Hz. Ali tekrar içeridekilerin dışarı çıkmasını istedi. Ümmü Hani, "Allah'a yemin ederim ki Seni Resûlullah'a şikâyet edeceğim" dedi. Hz. Ali, miğferini çıkarınca kardeşi kendisini tanıyıp, boynuna sarıldı. Ve "Sana kurban olayım, Seni şikâyet edeceğim diye yemin ettim" deyince, Hz. Ali, "Hz. Peygamber bu derenin yukarısındadır. Git, beni şikâyet et ki, yeminine uymuş olasın" dedi.
Ümmü Hani şöyle diyor: "Resûlullah'ın yanına vardığımda çadırında yıkanıyordu. Fâtımâ da kapıda kimse içeri girmesin diye bekliyordu. Hz. Peygamber benim sesimi duyunca, 'Ümmü Hani, içeri gir' buyurdu. Ben, 'Ya Resûlallah, Ali'yi sana şikâyet etmeye geldim' dedim. Hz. Peygamber, 'Sen her kime aman vermişsen, Ben de aman vermişim' buyurdu. Fâtımâ, 'Allah ve Resûlü'nün düşmanlarını korkuttuğu için Ali'yi şikâyet mi ediyorsun?' diyerek sitem etti. Bunun üzerine Hz. Peygamber, 'Allah, Ali'nin yaptığını beğenip, hoşnut oldu. Ve Ben de Ümmü Hani, Ali'nin kardeşi olduğu için her kime aman vermişse, aman veriyorum' buyurdu." (el-İrşad, Şeyh Müfid, s.104-105)."
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Gökhan Demir / diğer yazıları
- ABD ve İsrail’i gölgede bıraktılar… / 28.10.2024
- Büyük Ortadoğu Projesi’nin Türkiye ayağı / 24.10.2024
- Mustafa Kemal ile beraber hareket dönemi-II / 10.12.2020
- Mustafa Kemal ile beraber hareket dönemi-I / 09.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-VI / 08.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-V / 07.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-IV / 04.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-III / 03.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-II / 02.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-I / 01.12.2020
- Büyük Ortadoğu Projesi’nin Türkiye ayağı / 24.10.2024
- Mustafa Kemal ile beraber hareket dönemi-II / 10.12.2020
- Mustafa Kemal ile beraber hareket dönemi-I / 09.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-VI / 08.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-V / 07.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-IV / 04.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-III / 03.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-II / 02.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-I / 01.12.2020