İsrail'in Mescid-i Aksa'ya yönelik saldırılarını, Müslümanların çoğu, ibadet özgürlüğünü kısıtlama ve engelleme çerçevesinde değerlendirmektedir. Hâlbuki İsrail'in asıl hedefi Mescid-i Aksa'yı yıkmak ve yerine Süleyman Tapınağı'nı inşa etmektir. Siyonistler asırlardır bunun hayalini kuruyor ve idealini taşıyorlar.
İsrail'in Mescid-i Aksa'yı yıkma plânının olduğunu, Hıristiyan ve Yahudi yazarlar da doğruluyorlar. Bunlardan biri Michael Baıgat'tır. Michael Baıgat, "Dünyanın Sonunu Getirme Plânları" adlı kitabında bu gerçeğe parmak basıyor ve Armageddon Savaşı'nın başladığını belirtiyor. Michael Baıgat şöyle diyor: "Armageddon Savaşı, bizzat baba Bush tarafından Birinci Körfez Savaşı'yla başlatıldı, ancak ilânını oğul Bush, 11 Eylül 2001 olayları ertesinde yapmıştır."
Maalesef, İslâm ülkelerinin yöneticileri, bu işin ciddiyetini ve vahametini doğru-dürüst algılayamamışlardır. Algılayamadıkları içindir ki, birbirleriyle uğraşmaktan İsrail'e dönüp bakmaya vakit bulamıyorlar. Özellikle Arap ülkelerinin bu halini bir karikatür çok güzel anlatmaktadır. Karikatür şöyle: Halktan biri Arap kralına soruyor: "Efendim, İsrail'le ne zaman savaşacağız?" Kral cevap veriyor: "Müslüman oldukları zaman." Arap ülkelerinin hali, gerçekten karikatürde anlatıldığı gibi değil mi?
Rus kökenli Yahudi yazar İsrael A. Shamir, ABD ve İsrail'in Müslümanlara karşı büyük bir plân hazırladıklarını beyan ediyor ve şöyle diyor: "ABD ve İsrail'in ortak plânı Kudüs'teki Mescid-i Aksa ile Harem-i Şerif'in altın kubbesini yıkmaktır." "Bunu yapamazlar" diyerek Müslümanlar, olayları uzaktan seyreder ve mücadeleyi silâhı taş olan Filistinli kardeşlerimize bırakırlarsa, bu şer plân eninde sonunda hayata geçirilebilir.
ABD ve İsrail'i birbirinden ayrı düşünmek, dünyayı ve haliyle Ortadoğu'yu tanımamak demektir. Dr. Abdülvahap Mesir ne güzel söylemiş: "İsrail, dünyanın en zayıf devletidir. O var olan gücünü iki şeyden almaktadır: Birincisi ABD, ikincisi zayıf İslâm ülkeleri."
Dünyada iki milyara yakın Müslüman yaşamaktadır. Bu kadar nüfusa sahip Müslümanların devletleri neden zayıf durumdadır? Bu soruyu sormamız ve cevabını bulmamız gerekmektedir. Bırakınız zayıf devlet olmayı, Müslümanlar birlik kurabilirlerse, süper güce kavuşur ve dünyanın dengesini değiştirebilirler.
Yeri geldikçe ekonomik zenginliğimizle ve nüfusumuzla övünüyoruz. Dünyada Yahudilerin toplam nüfusu otuz milyon civarındadır. Buna rağmen Yahudiler, Müslümanlardan katbekat etkin durumdalar. Demek ki, nüfus artışı ve büyüklüğü, etkinlikle eşdeğer olmuyor.
Nüfus konusunda Aliya İzzetbegoviç, şu tarihi tespitte bulunmuştu: "Müslümanların hızla artan büyük nüfusuyla övünmemiz, bana şişmanlığıyla övünen ve aldığı yeni kilolardan haz duyan bir adamı hatırlatıyor." Evet, nüfusumuz çok, fakat o nüfus Mescid-i Aksa'yı ve Filistinli kardeşlerimizi, Siyonistlerin hışmından ve esaretinden kurtaramıyor. Dahası o nüfus, Yahudilerin, Mescid-i Aksa'yı alma, sonra da yıkma plânlarını tarihin çöplüğüne atmaya yetmiyor.
İsrail İç Güvenlik Bakanı Gilad Erdan'ın şu sözleri, İsrail'in hedefini açıkça ortaya koyması bakımından çok ilginçtir: "Bu mekân bizim. İstediğimiz gibi açarız. Mekânın efendisi İsrail'dir." Bundan daha açık bir beyan olur mu?
Sözün özü, Müslümanlar, bir an önce tehdit ve tehlikenin boyutunu kavramak ve İsrail'e anlayacağı bir dille ders vermek zorundadırlar. Bundan kaçmanın sonu, Müslümanlar için zillet ve intihardır.
İsrail'in Mescid-i Aksa'yı yıkma plânının olduğunu, Hıristiyan ve Yahudi yazarlar da doğruluyorlar. Bunlardan biri Michael Baıgat'tır. Michael Baıgat, "Dünyanın Sonunu Getirme Plânları" adlı kitabında bu gerçeğe parmak basıyor ve Armageddon Savaşı'nın başladığını belirtiyor. Michael Baıgat şöyle diyor: "Armageddon Savaşı, bizzat baba Bush tarafından Birinci Körfez Savaşı'yla başlatıldı, ancak ilânını oğul Bush, 11 Eylül 2001 olayları ertesinde yapmıştır."
Maalesef, İslâm ülkelerinin yöneticileri, bu işin ciddiyetini ve vahametini doğru-dürüst algılayamamışlardır. Algılayamadıkları içindir ki, birbirleriyle uğraşmaktan İsrail'e dönüp bakmaya vakit bulamıyorlar. Özellikle Arap ülkelerinin bu halini bir karikatür çok güzel anlatmaktadır. Karikatür şöyle: Halktan biri Arap kralına soruyor: "Efendim, İsrail'le ne zaman savaşacağız?" Kral cevap veriyor: "Müslüman oldukları zaman." Arap ülkelerinin hali, gerçekten karikatürde anlatıldığı gibi değil mi?
Rus kökenli Yahudi yazar İsrael A. Shamir, ABD ve İsrail'in Müslümanlara karşı büyük bir plân hazırladıklarını beyan ediyor ve şöyle diyor: "ABD ve İsrail'in ortak plânı Kudüs'teki Mescid-i Aksa ile Harem-i Şerif'in altın kubbesini yıkmaktır." "Bunu yapamazlar" diyerek Müslümanlar, olayları uzaktan seyreder ve mücadeleyi silâhı taş olan Filistinli kardeşlerimize bırakırlarsa, bu şer plân eninde sonunda hayata geçirilebilir.
ABD ve İsrail'i birbirinden ayrı düşünmek, dünyayı ve haliyle Ortadoğu'yu tanımamak demektir. Dr. Abdülvahap Mesir ne güzel söylemiş: "İsrail, dünyanın en zayıf devletidir. O var olan gücünü iki şeyden almaktadır: Birincisi ABD, ikincisi zayıf İslâm ülkeleri."
Dünyada iki milyara yakın Müslüman yaşamaktadır. Bu kadar nüfusa sahip Müslümanların devletleri neden zayıf durumdadır? Bu soruyu sormamız ve cevabını bulmamız gerekmektedir. Bırakınız zayıf devlet olmayı, Müslümanlar birlik kurabilirlerse, süper güce kavuşur ve dünyanın dengesini değiştirebilirler.
Yeri geldikçe ekonomik zenginliğimizle ve nüfusumuzla övünüyoruz. Dünyada Yahudilerin toplam nüfusu otuz milyon civarındadır. Buna rağmen Yahudiler, Müslümanlardan katbekat etkin durumdalar. Demek ki, nüfus artışı ve büyüklüğü, etkinlikle eşdeğer olmuyor.
Nüfus konusunda Aliya İzzetbegoviç, şu tarihi tespitte bulunmuştu: "Müslümanların hızla artan büyük nüfusuyla övünmemiz, bana şişmanlığıyla övünen ve aldığı yeni kilolardan haz duyan bir adamı hatırlatıyor." Evet, nüfusumuz çok, fakat o nüfus Mescid-i Aksa'yı ve Filistinli kardeşlerimizi, Siyonistlerin hışmından ve esaretinden kurtaramıyor. Dahası o nüfus, Yahudilerin, Mescid-i Aksa'yı alma, sonra da yıkma plânlarını tarihin çöplüğüne atmaya yetmiyor.
İsrail İç Güvenlik Bakanı Gilad Erdan'ın şu sözleri, İsrail'in hedefini açıkça ortaya koyması bakımından çok ilginçtir: "Bu mekân bizim. İstediğimiz gibi açarız. Mekânın efendisi İsrail'dir." Bundan daha açık bir beyan olur mu?
Sözün özü, Müslümanlar, bir an önce tehdit ve tehlikenin boyutunu kavramak ve İsrail'e anlayacağı bir dille ders vermek zorundadırlar. Bundan kaçmanın sonu, Müslümanlar için zillet ve intihardır.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018