Devletlerin en önemli görevlerinden biri, milletin geleceğini teminat altına almaktır. Bu da ancak gelecekte yaşayacak gençleri, gelecek için yetiştirmekle mümkündür. Gençleri yetiştirmek denildiğinde, ilkönce akla eğitim ve eğitim kurumları gelmektedir.Eğitim kurumları olan okullarımızda gençlerimizin tümüyle gelecek için yetiştirildiği söylenemez. Çünkü okullarımızda gençlere sadece bilgi aktırılıyor ve sonra da aktarılan bilgiden sınav yapılıyor. Milli kimlik kazandırma ve bir ideal verme yönünde önemli bir gayret sarf edilmiyor. Batı medeniyetinin etkisi altına kalan eğitim sistemimizle yetişen gençlerimiz, sosyal bir çöküntü içerisine düşmüş durumdalar. Şiddet, hırsızlık, gasp, tecavüz ve cinayet gibi olayların hızla artması, sosyal çöküntünün boyutunu ortaya koymaktadır. Ülkemizde son 20 yılda nüfus artışı yüzde 26, aynı dönemde suç oranlarının artışı ise yüzde 400 olmuştur. Çözümü cezaların ağırlaştırılmasında aramak ise ayrı bir garabettir. Elbette hiçbir suç cezasız kalmamalı, suçun muadili ceza mutlaka verilmelidir. Yanlış olan cezalarla sosyal çöküntünün önüne geçmeye çalışmaktır. Sosyal çöküntünün ahlâki, siyasi, sosyal, sosyolojik ve psikolojik birçok sebebi bulunmaktadır. Bazıları sosyal çöküntüyü yalnızca ekonomiye bağlamaktadır ki, bu temelden sakat bir görüştür. Aynı kişiler, geleceğimizin de ancak ekonomik güçle teminat altına alınabileceğini iddia etmektedirler. Böyle düşünen devlet adamları, ülkelerini ya batırmışlar, ya da keşmekeşe ve iç çatışmalara sürüklemişlerdir. Özellikle gençlerimiz arasında ekonomiyi önceleyen anlayış çok yaygınlık kazanmıştır. Onun içindir ki, gençlerimiz meslek seçerken, çok para kazandıran meslekleri tercih etmektedirler. Hâlbuki geleceği teminat altına almak için hizmeti esas alan mesleklere yönelmek gerekmektedir.Gençlerimizin içler acısı durumu her ortamda karşımıza çıkmaktadır. 7 Haziran 2015 seçimlerinin sonuçları üzerine yapılan anket ve araştırmalar da, dikkatleri gençlerimize yöneltmiştir. Seçim sonuçlarını en yakın tahminlerle tutturan 2 anket şirketi Andy-Ar ve KONDA'nın yöneticileri, gençlerin genelde tez ve fikir sahibi partilere oy vermediklerini ifade etmişlerdir.KONDA Araştırma Genel Müdürü Bekir Ağırdar diyor ki: "Bu gençlerin var olan düzene itirazı var, öfkesi baskın, umutsuzluğu baskın, ama ne istediğini bilmiyor. Bu gençleri itiraz siyaseti yakalıyor. İtiraz siyasetine yöneliyorlar." Ne istediğini bilmeden sürekli her şeye itiraz etmek, sağlıksız ruh halinin en bariz göstergesidir.Sağlıksız seçmenlerin seçiminden sağlıklı bir sonuç çıkar mı? Tabiidir ki çıkmaz. Bunu, seçilip TBMM'ye giren partilerin tavır ve davranışları göstermektedir. Seçim sonuçları belli olduğu andan itibaren izlenen politikalara bakıyoruz, gördüğümüz şudur: Amaç, hükümet kurup millete hizmetten önce, oy oranını bir veya iki puan artırmaktır. Baş döndüren taktik savaşları hep bunun içindir. Güngörmüş milletimiz ise gelecekten endişelidir ve oy verdiği partilerden geleceğimizi teminat altına almasını beklemektedir. Yaşananlara bakarak söylersek, milletin beklentisi bir başka bahara kalacaktır.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018