Her zaman olduğu gibi, bundan sonra da, Türkiye'nin baş meselesi "milli eğitim" olacaktır. Geçirdiğimiz zaman içerisinde, hep "ecnebi" model ve yöntemlerle "yama reformu"nu sürdürmeye çalışan eğitim siztemimiz, daima esastan uzak maksatlarla hedef belirlemekte, daha doğrusu belirsiz hedeflere doğru "tesadüfi" adımlarla yürümeğe çalışmaktadır.Hala; "Nasıl bir insan istiyoruz? Nasıl bir insan yetiştirmeliyiz? İnsan tipimiz nedir?" gibi soruların cevabı belirsizliklerini korumakta; gençlerimiz "medya"ların kıskacında, şaşkınlık ve bocalamalarını hayatlarının bir tarzı olarak sözüm ona yaşamaktadırlar. İlmi hedefsizlik ve kararsızlık alabildiğine yaygındır.Ecnebi telkin, teklif ve modellerle "yama reformuna" gitmek yerine, kendi mizacımız içerisinde model arayışlarına gitmemiz gerekir. Yaygın menfi telkin ve kanaatlar, böyle teklifleri küçümsemekte; hatta hiç yokmuş gibi kabul etmektedirler. Diğer taraftan; bu husularda fikir üretmesi gereken üniversiteler, fikir üretmek şöyle dursun, meseleye yakından-uzaktan hemen hemen hiçbir alaka göstermemekte, mesuliyeti ve suçu kendinden bir evvelki müesseseye atarak işin içinden sıyrılmaktadır. Dünyanın dört bir yanında tahsil gören öğretim üyelerimiz gördükleri yerlerin eğitim sistemlerinin menfi veya müsbet yanlarıyla bizimkini mukayese ederek bir sentez teşkil edemezler miydi? Böylece, kendimize layık, "zeka ve iş kaybını" önleyici yeni arayışlara gidemez miydik?Milli eğitim sistemimiz, yetiştirmemiz gereken insan tipinin tesbitinden, ilmi hedeflere kadar hep muallakta, hep tesadüflerin elinde ve hep hantal bir yapıyla süregelmektedir.Bir defa Türkiye'de "zeka" denen şeyin varlığı ve kıymeti anlaşılmamıştır. Halk arasında "kurnazlık" bu manada kullanılırken, ilmi olarak "zeka"nın, gelişmemizde oynayacağı rol hiç mi hiç düşünülmemiştir. "zeka" keşfine hiç gidilmemiş, milyonlarca "zeki beyin" heba olup gitmiştir. Dolaysıyla meydan "kurnaz"lara kalmıştır. "Bilgi toplumu" denmiş ve her beyin bilgi deposu haline getirilirken, bilgi deposu olması gereken kütüphaneler ihmal edilmiştir. Bütün okulların kütüphaneleri sıfır derece atıl durumdadır. Üretici beyin yerine durgun, uyuşuk ve külfet yüklü beyinler ortalığı doldurmuştur.Testle klasik sitem arasında bocalayan gençlik, ne lisede, ne de üniversitede verim sağlamıştır. En büyük avantaj özel dersanelerin eline verilerek ilmilik rafa kaldırılmıştır. Böyle bir çapraşıklık içerisinde; sözgelimi, coğrafya öğretmeni olması gereken bir "zeka"ya bir takım test bilgileri yüklemek suretiyle doktor olması sağlanmıştır. Ne yazık ki, bu durumdan üniversitelerimiz hiç müteessir değildir.1987 yılında neşredilen Milli Eğitimde Durum Muhakemesi başlıklı yazımdaki değişiklik teklifimde ısrar ediyorum. Orada şu ana düşünceyi vermiştim: "Liseden sonra yapılan üniversite imtihanları yerine ortaokuldan sonra merkezi sistemle imtihan yapılmalıdır. 18 yaşında ve liseden sonra değil, 15 yaşında ve ortaokuldan sonra branşlaşmayı sağlayacak, ilerde muhtemel tıkanıkları önleyecektir. Ancak bu imtihan hiç bir zaman sadece bilgi seviyesi imtihanı olmayacaktır. Öncelikle "zeka-kabiliyet" olmak üzere "bilgi"ye de ölçecektir. Bir köy ortaokulunda okuyan çocuğu, özel dersane veya şahıslardan ders almışlarla aynı kefeye koyarsanız "adaletsiz" olursunuz ve bundan şu anda olduğu gibi memleket zarar görür. Bunun için, zeka seviyelerini tesbitle işe başlarsanız ve üstün zekalı çocukları bu yaşta tesbit ederseniz, onların yetişmelerine zemin hazırlarsınız, işte o zaman memleket ve bütün insanlık büyük fayda sağlar. Bence reform budur.
Misafir Kalem (A) / diğer yazıları
- Niçin organik cilt ürünlerini tercih etmeliyiz? / 01.06.2014
- Ali Ekber ARAS / 17.12.2013
- İbretlik ve dramatik bir olay: Yassıçemen Savaşı / 15.10.2012
- Savaşsız işgal ya da kaldırım taşlarını yemek / 12.10.2012
- Gavur Kadı / 21.09.2012
- Doğru söze ne denir? / 14.09.2012
- Süslü cümleler.... / 14.09.2012
- Çözümün önünden çekil! / 07.09.2012
- 2011'de neler olmadı' (Hüsamettin Çalışkan) / 04.01.2012
- Ölçülerden uzaklaşıldı (Harun KAYACI) / 01.01.2012
- Ali Ekber ARAS / 17.12.2013
- İbretlik ve dramatik bir olay: Yassıçemen Savaşı / 15.10.2012
- Savaşsız işgal ya da kaldırım taşlarını yemek / 12.10.2012
- Gavur Kadı / 21.09.2012
- Doğru söze ne denir? / 14.09.2012
- Süslü cümleler.... / 14.09.2012
- Çözümün önünden çekil! / 07.09.2012
- 2011'de neler olmadı' (Hüsamettin Çalışkan) / 04.01.2012
- Ölçülerden uzaklaşıldı (Harun KAYACI) / 01.01.2012